Yazar: 18:00 Film İncelemesi, İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Roman, Sinema

Watson Bu Dünya: Selman Bulut Polisiyesi

Onur Ünlü; şair, çok az -neredeyse hiç- gişe yapan filmlerin unutulmaz yönetmeni. Bununla ters orantılı olarak, ilk bölümünün 2011, son bölümünün de 2013 yılında yayınlandığı Leyla ile Mecnun dizisinin yönetmenidir aynı zamanda kendisi. Peki, filmlerinin iş yapmamasının sebep neydi? Reklam mı veyahut çok hayranlı oyuncularla çalışmaması mı? Bunun cevabını verebilecek bilgi birikimine sahip değilim, ancak çalıştığı oyunculara şöyle bir bakacak olursak: Haluk Bilginer, Selçuk Yöntem, Kenan İmirzalioğlu, Özgü Namal, Ahmet Mümtaz Taylan, Ali Atay, Yılmaz Gruda… Sanıyorum ki oyuncularla alakalı değil. Yazının konusundan çıkmamak için bu bahsi burada kapatıp konuyu işin uzmanlarına bırakmakta fayda var.

Onur Ünlü’nün 2014 yılında vizyona giren İtirazım Var – Bir Selman Bulut Polisiyesi filmi sinemaseverlerin dikkatini çekmiş, izleyiciler tarafından iyi puan almış, aksiyonu ve güldürücü ögeleri bol olan bir polisiye filmdir. Filmden sonraki bir söyleşide Ünlü, serinin devam edeceğini söylemişti. Ancak ilk projesini beyazperdede gördüğümüz Selman Bulut Polisiyesi’nin ikinci projesinin kitap olacağı herhalde kimsenin aklına gelmezdi. Hele ki, şair ve yazar kimliğinden çok senarist ve yönetmen kimliği ile tanınan biriyse… Evet, İtirazım Var’ın devamı olan Hesabım Var[1], 2020 yılında Alfa Kitap’ın Polisiye dizisinde yayımlanan bir roman oldu. Kitaba geçmeden önce Selman Bulut hakkında bir küçük bilgi vermeyi burada yararlı görüyorum. Eski boksör, Antropoloji bölümü mezunu bir imam(dı). Polisiye projelerde alışkın olmadığımız bir karakter olsa gerek. Genelde polis, özel dedektif, savcı, jandarma veya gazeteci ve son olarak da Oğuzhan Aslan’ın Üç Musa adlı romanında gördüğüm avukat, polisiye kurguda tercih edilen karakterlerler oluyor. Her şeyden önce yazanın elini kolaylaştırıyor olmalı bu. Polisiye öykü ve roman yazan biri olarak, yukarıda saydığım meslek gruplarının soruşturmaya dahil olması, ipuçlarını yakalayıp değerlendirmesi, failin peşinden-elindeki kriminal imkânlar sayesinde- iz sürmesi yazarın elini daha da rahatlatıyor, diyebilirim. Ama bir imamı polisiye kurguda dedektif rolünde görmek elbette şaşkınlık yaratıyor.

Genel İtibariyle

Filmde görev yaptığı camide, namaz sırasında cemaatten birinin öldürülmesiyle[2] soruşturmaya dahil olan Selman Bulut, polis karakteri alkolik ve eşiyle huzursuz olan -açıkça ifade edelim, karısını döven- Cihan Demir’den önce katili buluyor. Soruşturma esnasında felsefi tartışmalar izleyiciye sunuluyor. Felsefenin alt başlıklarından hemen hemen hepsine değiniliyor. Her açıdan bir entelektüel olan karakterimiz, yeri geldiğinde soruşturmanın devamı için besmele çekip rakı içmekten de geri durmuyor. Dediğim gibi, mizahi ögelerinin bol olduğu, aksiyon dozu epey yüksek bir polisiye filmdir.

Serinin ikinci projesinde karakterimizi imamlıktan ayrılmış, müezzini ve aynı zamanda manevi oğlu Efraim ile birlikte pavyonda bağlama çalarak geçimini sağlamaya çalışırken buluyoruz. Ancak yakasını bırakmayan bazı unsurlar var. Nereye giderse gitsin peşini bırakmayan ölüm gerçeği ve Cihan Demir. Evet… İtirazım Var’da katili zamanında bulamayan Cihan Demir, teşkilat içerisinde alay konusu olmuş, bunun sorumlusunu da Selman Bulut olarak görmüştü. Selman’ın çalıştığı pavyona her gün geliyor, içiyor, içiyor, içiyor. Bu dönemde karısının da eve terk etmesiyle psikolojik olarak iyice düşen, acınası bir hal alan Cihan Demir, Selman Bulut’u rahat bırakmıyor. Ve tabii ki, ölüm. Pavyonda çalışan bir kadın solist intihar ediyor. Ama Selman Bulut’un tarafından baktığımızda kesinlikle bu bir intihar değildir.

Bu olayın soruşturmasını yaparken de başını belaya sokmaktan geri durmuyor. Bu eski imamın hayat mottosu sanki bu: Bayılırım belaya!

Efraim’in takıldığı tarikat yüzünden uyuşturucu çetesiyle mücadelesi, cinayet soruşturması ve başındaki sevda bulutu kitabın aksiyon dozunu yükseltirken, filmde de olduğu gibi felsefi tartışmaları -bu defa okur olarak- takip ediyoruz. Cinayet soruşturmasını yaparken, Selman Bulut’a bir başka görev daha verilmiştir. Bu görevi veren, onu can düşmanı olarak gören Cihan Demir’dir. Kitap hakkında spoiler vermemek için bu görevi burada yazmayı uygun görmüyorum.

Kurgu ve Üslup

Aslında film olarak tasarlanan, ancak ne yazık ki uygun yapımcı bulamayan Onur Ünlü, elindeki senaryoyu romana çevirmiş. Romanla senaryo arasındaki kurgu (olay akışı) bağı, romana gayet iyi yansıtılmış; polisiye bölümlerde okurken kafa karıştıran, sıkan bir ayrıntıya girilmemiş; polisiyedışı konularda da bu üslup korunmuş, sınırlar çerçevesinde kalınmıştır. Akıl sağlığı yerinde olmayan kızının ve kendisinin her aksiyondan sonra gözlerini açtığı hastane sahneleri polisiyedışı konuya örnek verilebilir. Ve elbette, günümüzde pek bir ilgi odağı olmuş olan satranç da, hem filmin hem de kitabın ortak metaforu olarak aktarılmış.

Kitabın dili sıkmıyor. Okumayı zorlaştıracak herhangi bir unsur bulunmuyor. Karakterin yoğun aksiyon temposunu olumsuz etkilemiyor.

Ayrıca felsefi tartışmaları da kitaba başka bir boyut kazandırıyor.

Şimdi gelin altını çizdiğim birkaç alıntıya göz atalım.

Aslında umursamayacaktı demeyelim de. Bunu hiç bilmeyecekti sonuçta. Bilmediği için de ortada sorun olmayacaktı. Cehalet özgürleştirir, biliyorsun…

S35

Günün birinde ölüp gidecek biri olarak başkalarını dert etmek, onu utandırıyordu. Çünkü öldüğünde ölecek olan başkaları değil, kendisi olacaktı. Demek ki hayat da onun hayatıydı

S37

Yahya Kemal Müzesi’nin önünden geçerken, koca şairin müzede sergilenen koskoca bir donunu hatırlayıp hin hin sırıttı. Yahya Kemal’in don giydiğini bilmek, bütün iyi okurlar gibi, Selman Bulut’un da içini rahatlatıyordu.

s56

Yarının kavgası yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.

s64

Hayatın inandırıcı olmak gibi bir zorunluluğu yoktur komiserim. Hayatta bir şey olur. İster inanırsın, ister inanmazsın…

s242

Bu devirde yaşamak kendi başına iddialı bir iş değil mi zaten komiserim? Her tarafın cesetlerle doluyken nefes almaya çalışıyorsun, düşünsene…

s272

Adamın biri bir gün kitap okur, üzerinde düşüne düşüne Muallimi Sâni olur, yaktığı ateşle kâinat aydınlanır. Aynı kitabı götürüp başka bir adama okuturlar; dönüp o ateşi yakana “Sen kâfirsin” der… Onu da alıp Hüccetü’l İslam diye başlarının üstüne koyarlar…

s278

Her an, her şey olur Selman Bey… Çünkü biliyorsunuz sadece bir tane an vardır. Ve her şey onun içinde olup biter… Fakat biz insanlar o anı kavramakta güçlük çekeriz.

s321

Bir dedektif olarak, cinayeti sen kuruyorsun biraz da. Hakikati kurar gibi mesela, Hakikat de kurulan bir şey, biliyorsun. Yani, biz Tanrı’nın var olduğunu kabul ettiğimiz için Tanrı var. Kendinden menkul şekilde var olup olmadığını bilmemize imkân yok çünkü.

s348

Sonsöz

Vatandaş, yerli polisiye oku!

Polisiye, macera ve eğlenceli kitap sevenlere mutlaka öneririm.

Öneri

DİPNOT

[1] https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/selman-bulutu-daha-yakindan-tanimis-oldum-41571611

[2] Esnaf arasında sayılan, pek çok yetimin yetişmesini sağlayan biri gibi lanse edilir. Soruşturma derinlik kazandıkça asıl yüzü ortaya çıkar.

YAZI BAŞLIĞI OLAN “WATSON BU DÜNYA” FİLMDE GEÇEN BİR REPLİKTİR.

Mete Karagöl
Visited 16 times, 1 visit(s) today
Close