Sylvia, avcuna doldurduğu toprağı parmaklarının arasından tane tane bırakıyordu. Tırnaklarının içi, dizleri ve siyah saçları toz içindeydi. Sırtüstü yatmış gözlerindeki yaşların toprağa düşüşünü dinliyordu. Toprakla birleşen gözyaşları, tanıdığı tüm kadınların sesine benziyordu.

Sylvia, iki bacağı omuz hizasında aralanmış şekilde dişlerini sıkarak derin nefeslerle inliyordu. Tek başına bir burçak tarlasında karanlığı şiddetiyle yaran sesler çıkarıyordu. İniltilerinden dökülenler birer birer rüzgâra karışıyordu. Rüzgâr, Slyvia’yı binlerce kadına bölüyordu.

“Kalbinin atışlarından daha kuvvetli olan ruhun,

Yere göğe sığamadığında yeniden doğuracaksın dünyayı.”

Ardından bir sessizlik…

Kuvvetli birkaç nefes…

Sylvia’nın bacakları arasından can suyu gibi süzülen yıldızlar…

Başakların sarılığı…

Siyah saçları ıslatan ter damlaları…

Sylvia’nın gözyaşları…

Toprağı kaplayan kanın kırmızılığı…

Yeryüzüne atıldığımızda duyduğumuz ilk ses…

Ardından bir sessizlik…

“Gökyüzünü toprağa gömdüm ellerimle.

Yeryüzünü doğuruyorum tüm bedenimle.”

Henüz gökyüzünü elleriyle toprağa gömmemişken yeryüzü ile gökyüzünün birleştiği çizgiydi Sylvia. Zorunda kaldığı yerlere ait olmadan, vazgeçmeyi bilir gibi yalnızca Sylvia olmak istiyordu.  Üst üste koyduklarından bir duvar, ellerinde birikenlerden bir vuslat olabilecekken yalnızca Sylvia olmak istiyordu. Hiç olmadan, ziyan olmadan, dâhil olmadan, anılarda yer etmeden… Yalnızca… Yalnızca Sylvia olmak…

Kimse görmezken gökyüzünü toprağa gömdü Sylvia. Kimse görmezken tek nefeste yeryüzünü doğurdu. Dünyanın etrafında yedi tur attı Slyvia yerle gök arasında yaratılmış her şeye inat.  Yeryüzü ile gökyüzü arasında tek bir adım vardı. Dünyanın bin bir hâlini kucakladı Sylvia. Sevgiyi bin parçaya böldü elleriyle. İçinde milyonlarca kadın vardı.

“Dünya, sustuğun saklı bahçeler gibi olmayacak,

Sadece senin yarattıkların seninle kalacak.”

Aldığı tüm ahlardan arındı Sylvia. Yanında birikenlere baktı. Toprağa bulanmış binlerce kadın sırasıyla Sylvia’nın omzuna dokundu.  Hiçbiri tek kelime etmedi. Sustular. Söyleyemedikleri yeryüzüne dar geldi. Bir tek Sylvia anladı. Nefesini tuttu, zamanı durdurdu. Bir tek kendi zamanı akmaya devam etti toprağa karışmış kadınların arasından. Ellerinde, gözlerinde, kalbinde birikenleri, kuşlara haykırdı sessizce.

“Unutma, gökyüzü gibi toprağa karışmadan önce

Sesini bile tanımadığın kadınların ruhu olacaksın.”

Sylvia artık yeryüzü ile gökyüzünün birleştiği çizgi değildi. Ne gökyüzüydü ne de yeryüzü. Sylvia, ruha üflenen cesaretti. Bildiği tüm kadınların ruhuna…

Visited 8 times, 1 visit(s) today
Close