Yazar: 11:19 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi

Stefan Zweig Üzerine

Stefan Zweig, 1881 yılında, Viyana’da doğmuştur. 22 Şubat 1942’de karısı ile birlikte intihar etmiştir. 1920’li yıllarda en çok okunan ve  daha hayattayken bile eserleri en çok çevrilen yazar olmayı başarmıştır. Arkasında birçok öykü, şiir, novella, biyografi, monografi, deneme, tiyatro ve tamamlanmamış birkaç roman bırakan Zweig’ın eserleri günümüzde de bol bol okunmaktadır. Ben bu eserlerden beş tanesini sizinle paylaşacağım: Olağanüstü Bir Gece, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat, Korku, Satranç. Bu arada eserleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları baskısından okuduğumu belirtmek isterim.

Olağanüstü Bir Gece

İlknur İgan’ın çevirdiği Olağanüstü Bir Gece adlı öykü, 69 sayfadır. Kitap sohbet ile başlar ve birkaç sayfa sonra hikayeye girilmiş olur. Baron Friedrich Micheal von R.  öykünün başkahramanıdır ve en büyük tutkularının arasında antika eşyalar ve kadınlar vardır. Çok fazla parası vardır ve istediği her şeyi elde edebiliyordur. Fakat bunlar onu mutlu etmez çünkü hayatı ona çok sıradan gelmektedir, o yaşantısından hiçbir heyecan duymamaktadır. Hayattan tatmin olmayışı onu gitgide daha duyarsız bir hale sokuyordur. R. gece sokakta yürümeye başlar ve olay burada başlamış olur. Bu gece yaşadığı tuhaf olaylar onun farklı duygular hissetmesini sağlar: Sinir, korku, hırs, heyecan… Kendini yeniden keşfetmek R.’yi kendine getirir. Yani bu “Olağan Üstü Bir Gece”de yaşananlar kahramanımızı derinden etkiler ve kalan yaşamında da etkisini sürdürecektir.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Ahmet Cemal’in çevirdiği Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu adlı öykü 62 sayfadır. Çoğu kişi tarafından  beğenilen kitap oldukça akıcı ve psikolojik betimlemeler bolca kullanılmış. Konusuna gelecek olursak, kitap şu cümleyle başlar: “Sana, beni asla tanımamış olan sana.” Aslında bu cümle bize kitap hakkında çok şeyi anlatmaktadır, kitabın ismi de tabii. Bir  kadın aşık olduğu hatta saplantı haline getirdiği adam için kaleme aldığı mektupta kendini gizler. Yani kadının kim olduğunu kitabı okurken bilmeyiz. Bunu yazarken söylemek istediğim, aslında kadının sadece ismini bilmeyiz. Fakat onun ruh halini, sevgisini, üzüntüsünü ya da sevincini yazdığı mektuplar sayesinde çok iyi anlarız ve onu tanırız. Zweig bu öyküsüyle bize, alışılmışın dışında bir aşkı öğretir, tek kişilik olanı. ”Ben, bütün o zaman boyunca yalnızca sende yaşadım.” Hatta teslimiyet bile denilebilir buna. Kimine göre bu, aşk değildir kimine göre ise önünde diz çökmek gerekir. Bana kalırsa bu kitap aldığı tüm övgüleri sonuna kadar hak ediyor.

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat

Mahmure Kahraman’ın çevirdiği Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat adlı öykü 71 sayfadır. Oldukça akıcı ve betimlemelerin fazlaca kullanıldığı bir kitaptır. Kimi insanı okurken sıkabilir ama kendim adına konuşacağım ve ben kitabın sonunu merak ettiğimden kitabı hemencecik bitirdim. Olaydan bahsedecek olursak: Kitap bir pansiyonda başlar. Madam Henriette, zengin olan kocasını bir mektupla terk etmiştir. Üstelik mektupta genç bir adamla kaçtığı yazıyordur. Bunun üzerine pansiyonda kalan birkaç kişi toplanıp bunun hakkında yorum yapmaya başlar. Madam Henriette, bu grup içinde kınanmıştır. Herkes onun karaktersiz olduğunu düşünüyordur. Fakat öykünün anlatıcısı  Madam Henriette’i haklı bulmuştur ve bu durum oradaki herkesi sinir etmeye yetmiştir. Birçok tepkiye maruz kalan bu düşünce, yaşlı Mrs. C tarafından onaylanmıştır. “Kim bilir belki de insanın kavrulan bir yüreğinin olması lazım bunları idrak etmesi için.”  Yani bu durum ona kendisini hatırlatmıştır. Kendi hayatındaki bu önemli yirmi dört saati anlatıcıya anlatmaya başlar. Böylece asıl olaya girilmiş olur. Zweig bu öyküsüyle bize ahlak olgusunun aslında öznel bir yargı olabileceğini öğretmiştir.

… bana inanın, katlanılmaz bir şey bu; insanın yaşadığı müddetçe hayatındaki tek bir olaya, tek bir güne kilitlenip kalması.

Korku

İlknur İgan’ın çevirdiği Korku adlı öykü 70 sayfadır. Zweig bu kitabında da ruh betimlemelerine bolca yer vermiş, keskin bir duyguyu en ince ayrıntısına kadar muhteşem bir bakış açısıyla işlemiştir. Konusuna gelecek olursak: Kitabın başkahramanı olan Irene’in oldukça zengin bir eşi ve iki çocuğu vardır. İstediğini satın alabilen, sürekli gezen, sosyal bir yaşantıya sahip olan, sorumluluktan uzak ve rahat olan Irene’in bir de gizli ilişkisi vardır ve bundan haberi olan bir kadın tabi ki bunu fırsata çevirmeye çalışır yani şantaj yapmaya başlar. ‘Korku’ duygusu tam olarak burada başlar. Kahraman ahlaki ve vicdani sorgulamalar arasında kahrolurken hayata bakış açısı da değişir. Zweig bu duyguyu derinlemesine işlediğinden okuyucu  kitabı okurken korku duygusunu kahramanmışçasına hisseder. Kitap bu sayede akıcılık kazanır ve bir solukta biter. Bittiğinde herkesin bakış açısında bir değişiklik yaratabilecek bir kitap kesinlikle!

Kapı kapanınca sanki bir tabutun içindeymiş de kapağı üzerine kapatılıyormuş gibi hissetti. Kendi kalbi hariç etrafındaki her şey sanki ölü ve boşmuş gibi geldi. Kalbiyse yüksek sesle ve delice atmaya devam ederek kırılgan bedeninden çıkmaya, her atışında ona daha fazla acı vermeye devam ediyordu.

Satranç

Ahmet Cemal’in çevirdiği Satranç adlı öykü 77 sayfadır ve Zweig’ın son eseridir. Yazar bundan birkaç ay sonra eşiyle birlikte intihar etmiştir.  Olay bir gemide geçer. Birçok insan New York’tan Buenos’e giden bu yolcu gemisinde seyahat etmektedir. Bu insanların arasında milyoner bir adam, satranç şampiyonu olan Mirko Czentovic ve başkahraman olan Dr.B. bulunmaktadır. Dr.B. geçmişte  sahip olduğu gizli evraklar sebebiyle sorgulanmak amaçlı tutuklanmıştır. Sorgusunu beklediği bir sırada bir askerin cebinden çaldığı satranç tekniklerinin yazdığı bir kitabı okumuş, oynamasa bile zihninde tüm kuralları benimsemiştir hatta bir satranç ustası olmuştur. Fakat bu tutku kahramanımızın baş ağrılarına, sinir krizlerine sebep olacaktır. Gemide oynamaya çalıştığı satranç kitabın olayını oluşturmaktadır. Bu kitap da Zweig’ın diğer kitapları gibi oldukça akıcı. Okurken asla sıkılmadım. Kitap git gide derinleşiyor, bazı yerlerde bir anda insanı sarsıyor bazı yerlerde ise heyecanlandırıyor. Kesinlikle okunmalı!

Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.

Zweig, kitaplarında çoğu zaman psikolojik tahlillerle karşımıza çıkar. Kitaplarının çoğunda belirli bir duygu hakimdir: Heyecan, korku, hırs, yalnızlık, aşk… Hatta okuyucu çoğu zaman duyguyu öyle benimser ki kendini kahraman zannettiği bile olur; kahraman üzülünce üzülür, sevinince sevinir. Bunun sebebi Zweig’ın psikolojik tahlillerinin kusursuzluğudur kuşkusuz. Hakim olan duyguyu ince ince işler kitaplarına.

Zweig’ın kadınları bu kadar iyi anlayarak anlatması şaşırtıcı olmakla birlikte tuhaf karşılanır. Özellikle öyle bir dönemde yaşayan bir erkeğin, bir kadının iç dünyasını bu kadar iyi aktarabilmesi gözlem yeteneğinden de ötedir.

Kitaplarını okuyan çoğu insan fark etmiştir ki: Zweig’ın hiçbir karakteri tam iyi ya da tam kötü değildir. Hepsine bir haklılık payı bırakır, en rezil karakteri bile mantıklıca savunma imkanı yaratır. Karaktere hata yaptırırken neden olduğunu anlatarak yaptırır. Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat adlı eserinde de gördük, herkesin rezil bulduğu bir kadın anlatıcı tarafından haklı bulundu. Hatta kitabın devamı da bir nevi empatiye örnek oldu bizim için. Çoğumuz kitabın sonunda kaçıp giden kadının tarafını tuttuk, öyle değil mi?

Duyguları bu kadar iyi işleyebilmesinin bir diğer sebebi de yaşadıklarıdır. Sürgün yaşaması, düşünceleri, hayal kırıklıkları teker teker işlenmiştir kurduğu cümlelere. Satranç kitabındaki   başkahramanın Gestapo’ya ait bir otel odasından yaşadığı olay ve öykünün içine sıkıştırılmış birçok şey Zweig’ın yaşamıyla benzerdir. Ayrıca kullandığı bir çok kelime de toplumun o zamanki sosyokültürel yapısını ve devlet adamlarının hareketlerini eleştirme niteliği taşır.

Bu güzel ve anlamlı eserler ile çoğu kişiye okumayı sevdiren çoğu kişiye de düşünmeyi aşılayan Zweig, dünyada yeteneği ile adını unutturmayacak yazarların arasındadır tartışmasız. Farklı bakmayı öğrettiği çoğu kitabıyla ismi, zamanda hiç silinmeyecek bir yere yazılmıştır.  İyi ki varsın Zweig!

Zeynep Çalıcı
Latest posts by Zeynep Çalıcı (see all)
Visited 67 times, 1 visit(s) today
Close