Yazar: 17:00 Öykü

Siyah Topuklular

Uzundere Kaymakamlığı’nın yazı işlerine memur olarak atandığında yirmi iki yaşındaydı. Göreve başlayacağı gün içi içine sığmadı. Ne giyeceğine bir türlü karar veremedi oysa ataması çıkınca devlet memurluğuna yaraşacak kıyafetler almayı ihmal etmemişti. Birkaç kez giyinip çıkardı. Aynada kendisini seyretti uzun uzun. Beğenmedi, değiştirdi. Kiminde çok resmi, kiminde ciddiyetsiz buldu kendini. Şu ilk günü bir atlatsa gerisi kolaydı. Herkesin ne giydiğini az çok kestirir, sonraki günler ona göre giyinirdi. Bu kadar zor olacağını düşünememişti. Dolabını bir kez daha karıştırdı. Siyah etek ve beyaz gömleğini askıdan alıp üzerine tuttu. Eteği beğenmedi. “Beyaz gömlek de ilk gün için olur mu ki?” diye düşündü. Gittiği devlet kurumlarındaki memurların ne giydiğini hatırlamaya çalıştı. Bir sonuca varamadı. Erkek olsa kolaydı. Herhangi renk bir takım elbise giyip giderdi. Kadınların bu özel gün telaşı canını sıktı. Biliyordu ki bütün kadın çalışanlar ona bakacak, kıyafeti hakkında konuşacaktı. Kadın olmak ne kadar da zordu.

“Siyah her şeye, her ortama yakışır,” diye iç geçirdi. Evet, ilk gün siyah olmalıydı. Rengi seçmiş olmak içini bir nebze rahatlattı. Siyah takımını bir kez daha tuttu üstüne. “Etek değil de pantolon olabilir,” diye düşündü. Kıyafetler içinden siyah pantolonu buldu. Özenle giydi. Aynada kendine baktı. Beğendi ama bu kez de üzerine ceket giyip giymeme konusunda kararsız kaldı. Ceketsiz olmazdı. Çok resmi olacağını bildiği halde ceketini de giydi. Bir daha aynaya baktı. Gömleğinin önündeki siyah boncuk işlemeli detaylar, ceketle daha da öne çıkmıştı. Hoşuna gitti. Çok hafif bir makyaj da yaptı. Bu kadarı ilk gün için yeterdi.

Evden çıkmadan saatine baktı. Henüz vakti vardı. Topuklu siyah ayakkabılarını buldu ayakkabılıktan. Uzun zamandır topuklu giymemişti. Rahat edemeyeceğini biliyordu lakin bu kıyafetine başka bir ayakkabı yakışmazdı. Ayakkabıların burun kısmına bir miktar pamuk koyup denedi. Şimdilik iyiydi ama biraz yürüyünce bu kadar rahat olamayacağını biliyordu. Çantasına biraz pamuk koyup evden çıktı. Merdivenleri inerken çok ses çıkmasın diye topuklarına basmamaya çalıştı. Niyeydi bu eziyet kendi de bilmiyordu. Ne vardı yani şöyle rahat bir ayakkabı ile gitseydi.

Dışarı çıkınca rahatladı. Kaldırımda yürürken ardı sıra bıraktığı sese kulak tıkadı ama yürüyüşündeki ahenksizlik hoşuna gitmedi. Alışana kadar böyle olacaktı. Adımlarını yavaşlattı. Olası bir kazaya mahal vermemek için yere daha temkinli basmaya başladı. Yolun karşı tarafına geçti. Zorlanıyordu yürürken. Allah’ tan yolu uzun değildi. Çarşının içinden geçmeyi istemese de bu ayakkabılarla yolu uzatmak istemedi. Topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesle kendine dönen bakışların esareti altında zorlukla yürüdü çarşı boyunca. Fırının önüne geldiğinde ayakkabıları ayağını vurmaya başladı. Hem parmak uçlarının hem de ayağının arka kısmının sızladığını fark etti. Çantasındaki pamuğu hatırladı ama çarşının ortasında koyamazdı. Güç bela ilerledi. Topukluların çıkardığı ses, dükkânların camlarında bir müddet yankılandı. Son birkaç meraklı bakışa daha mazhar olduktan sonra çarşıdan azat oldu. Derin bir oh çekse de serçe parmaklarındaki yanma artınca bu rahatlamanın geçici olduğunun ayrımına vardı. Kaymakamlığa kadar dayanabilir miydi emin değildi. Ya akşama kadar nasıl sabredecekti?

Kaymakamlık binasına girmekte olan birkaç memuru başıyla selamlayıp geniş ve temiz koridora girdi. Topukların çıkardığı ses, bakışları ona çevirince rahatsız oldu. Parmak uçlarında yürümeyi denedi ama canı yanınca vazgeçti. Yere olabildiğince yavaş bassa da çıkan nahoş sesi bastıramadı. İlk günden mimlenmek istemediğinden kendini asansöre zor attı. Yalnız kalınca alelacele ayakkabılarını çıkardı. Topuğunun ve parmak uçlarının kızardığını gördü. Çantasından çıkardığı pamukla öncekileri destekledi. Asansörün üçüncü kata geldiğini gösteren sesi duyulmadan hemen önce ayakkabılarını giydi.

Yazı işlerine girdiğinde gayet resmi ve şık giyimli iki kadından başka kimse yoktu. Samimi olmasına azami dikkat ettiği bir sesle selam verip kendini tanıttı. Hoş geldin ve hayırlı olsun dileklerini aldıktan sonra müdür beyin birazdan geleceğini öğrenip gösterilen yere oturdu. Tanışma faslı karşılıklı konuşmalarla bir müddet devam etti. Sonra iki kadın kendi aralarında günlük şeylerden konuşmaya başladı. Merak ettiklerinin bir kısmını öğrenmiş olmak içini biraz rahatlattı. Kıyafet tercihinin doğru olmasına da içten içe sevindi. Bir de şu ayakkabıların verdiği rahatsızlık olmasa çok daha iyi hissedecekti. Meraklı gözlerle etrafını inceledi. Yeni olduğu belli olan çalışma masalarına, tertemiz fayanslara, müdür beyin odası olduğunu tahmin ettiği kapısı açık odaya, çalışma arkadaşlarına, boş masalara, duvardaki iki küçük tabloya, pencere önündeki rengârenk çiçeklere, oturduğu yerden rahat bir şekilde görünen bu küçük ve şirin ilçeye baktı. Kendi çalışma masasının hangisi olacağını düşünürken içini bir mutluluk halesi kapladı. Sonunda olmuştu. Hayalini kurduğu çalışma hayatına kavuşmuş, bir meslek sahibi olmuştu. Burada geçireceği güzel günlerin hayalini kurdu. Sekizde büyük bir istekle gelip beşte huzurla evinin yolunu tutacağı o güzel günleri düşündü. İçine dalga dalga bir mutluluk yayıldı. Yüzündeki istemsiz tebessümü mesai arkadaşlarının görmemiş olmasını umarak göz ucuyla iki kadına baktı. Mesai arkadaşı kavramı içini okşadı.

On dakika sonra orta yaşlı, hoş giyimli, kendinden emin yürüyüşlü bir bey güler yüzüyle içeri girince kendi aralarında konuşmaya dalmış iki kadın ayağa kalktı. O da bir emir almışçasına yerinden doğruldu. Otururken unutmuş olduğu ayaklarındaki yanma kendini yeniden hissettirdi. Gelenin müdür bey olduğunu anlamıştı. İki kadından daha güzel ve genç olanı onu yeni atanan arkadaş olarak tanıttı. Müdür bey hayırlı olsun diyerek elini uzattı. Bu içten tokalaşma iyi hissettirdi. Ayaküstü hal hatır sorduktan sonra müdür bey onu odasına buyur etti.

Oldukça zarif döşenmiş müdür odasına girince ne yapacağını bilemedi. Müdür bey makamına geçince oturması için gösterilen deri koltuğa geçti. Nasıl oturacağını, ellerini nereye koyacağını kestiremedi. Heyecanlandı. Müdür bey babacan bir tavırla nasıl olduğunu, ilçeyi beğenip beğenmediğini, evi nerede tuttuğunu sorarak onu yatıştırmaya çalıştı ya da o öyle hissetti. Konuştukça sakinleşiyordu. Okulundan, memleketinden bahsetti. Müdür beyin o ilçeli olduğunu, uzun zamandır bu görevi yürüttüğünü öğrendi. İşleyişi, ne yapacağını, hangi pozisyonda çalışacağını, masasının neresi olacağını, fazla bir iş yükünün olmadığını öğrendi. Evraklarını teslim etti. Göreve başlaması yapıldı. Artık daha sakindi. Daha da iyi olabilirdi ama odaya sessizlik hâkim olunca ayaklarındaki sızı o anı bekliyormuş gibi hücuma geçti. Nasıl da pişman olmuştu topuklu giydiğine ama mesai arkadaşlarını görünce başka seçeneğinin olmadığını anlamıştı. Nasıl da resmi ve şık giyinmişlerdi. Ayaklarındaki stilettolar gözünden kaçmamıştı. Mecbur alışacaktı o da. Uzun zamandır giymediğinden böyle olmuştu. Bugünü atlatırsa bir sorun kalmazdı.

Odadan ayrılmak için doğrulduğunda sendeledi. Ağrısı daha da artmıştı. Acının yüzündeki yansımasını gizlemeye çalıştı. Güç bela odadan çıkıp iki kadına tebessüm ederek onların gösterdiği masaya bıraktı kendini. Kimseye fark ettirmeden ayakkabılarını çıkardı. Serçe parmaklarının kenarı kanamıştı. İlk gün olacak şey miydi bu? Bütün hevesi kaçtı. Bir müddet ayakkabıları giymedi ama gün boyu olduğu yerde oturamazdı ya. Bir şeylerle uğraşır gibi yaptı. Sorulanlara cevap verdi. İlk günün hatırına kimse pek karışmadı. Canına minnetti zaten. Öğle arası eve gidip daha rahat bir şey giymeye karar verdi.

Kimse bir şey anlamasın diye herkesin çıkmasını bekledi. Müdür beyi başıyla selamladı. Mesai arkadaşlarının yemek tekliflerini eve gitmem lazım diyerek geri çevirdi. Başka bir gün için geleceğine söz verdi. Herkes çıktıktan sonra zorla doğrulup sendeleye sendeleye topukluların ses çıkarmasına aldırmadan asansöre binip aşağı indi. Her adımda canı daha çok yanıyordu. Binanın dışındaki merdivenleri güç bela indi. Bu haliyle çarşının ortasından nasıl geçeceğini düşünürken iş makinesinin sesiyle caddedeki hareketliliği fark etti. Yol çarşının başladığı yerden kaymakamlığa kadar kazılmıştı. Güvenlik şeridi çekilen yerde Palen Doğalgaz tabelasını görünce ilçenin doğalgaz dönüşümüyle ilgili konuşulanları hatırladı. Canı sıkıldı. Geri dönemezdi. Sızlayan ayaklarına rağmen temkinli adımlarla yürümeye devam etti. Her adımda canı daha çok yanmaya başladı. Yolu daha fazla uzatmamak için karşı yöne geçmek istedi. Açılan kanalın iki yanında biriken toprağın üzerine yavaş adımlarla çıkıp karşı tarafa adımını attı. Ayakkabısının topuğu toprağa gömülünce dengesini kaybedip düştü. Ayağa kalkınca sağ ayağının bileğinde dayanılmaz bir acı hisseti. Kendini çok çaresiz hissetti. Sinirinden ağladı.

Acildeki doktor ayağını sararken kırık olmadığını ama birkaç gün üzerine basmaması gerektiğini söyleyip bir hafta rapor yazdı. Topuklu ayakkabılarını göstererek “Bunları da bir müddet giyme,” dedi. Ne cevap vereceğini bilemedi. Rapor ve reçeteyle acil servisin kapısına kadar topallayarak çıktı. İlk iş gününde başına gelenleri, almak zorunda kaldığı raporu düşündü. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Çağırdığı taksiye binerken elinde tuttuğu bir topuğu kırılmış siyah topuklu ayakkabılarına acıyla baktı.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Ahmet Ergin
Latest posts by Ahmet Ergin (see all)
Visited 20 times, 1 visit(s) today
Close