Yazar: 17:23 Öykü

Nazar Bombası

Nazife Hanım her sabah gün doğmadan uyanıp namazını kıldıktan sonra kahvaltısını eder, ardından da bahçesinin müdavim kedilerine mamalarını verirdi. Yedi yıl önce kocası öldüğünden beri bu kedileri beslemeyi âdet edinmişti. Kedilerin karnını doyurduktan sonra biraz örgü örer, müsaitlerse komşu kadınlara çay içmeye gider ya da komşuları Nazife Hanım’a kahveye gelirdi. Komşularına gittiğinde evlerini iyice bir inceler, evlerinde neler değişip neler yeni alınmış hemen gözüne kestirirdi. Komşuları Nazife Hanım için çok mühimdi çünkü eşinin ölümünden sonra kendisine bağlanan maaşla kıt kanaat geçinebildiğinden mütevellit konu komşuya sattığı muskalar ve ahaliye büyü bozma hususunda danışmanlık etmesi onun tek ekmek kapısıydı. Bazen sevabına, hayırlı işler için büyü yaptığı da olurdu. Mesela komşusu Sümüklü Melahat’ın eniştesinin uzaktan akrabası olan Feyza’nın evliliğine çok yardımı dokunmuştu. Kızcağız sevdiği oğlandan ilgi göremeyince deli divane olup yataklara düşmüş, yemeden içmeden kesilmiş, hatta her gün kafelerde Instagram hikâyeleriyle neşe saçan kız, sosyal medya hesaplarını kapama noktasına gelmişti. Bu duruma çok üzülen Melahat Hanım da Nazife Hanım’a müracaat etmişti. Nazife Hanım’ın oğlanın bir tutam saçı ile yaptığı büyü sayesinde kurduğu yuva beşinci yılını doldurmasına rağmen Nazife Hanım’ın bu kızcağıza duyduğu merhamet halen herkesin dilindedir.

Günlerden bir gün Nazife Hanım, her zamanki gibi kahvaltısını yaptı. Sonra kendisine sütsüz ve şekersiz bir Türk kahvesi kaynatıp camın önünde duran koltuğa oturdu. Bir yandan yaklaşan harple ilgili haberleri izleyip hayır dualar ederken bir yandan da sokaktan gelip geçenleri iyice bir süzerek mahallenin nabzını tutuyordu.  Çocuklar her tatil günü yaptıkları gibi top oynuyor, arada sırada geçen araçlara yol veriyorlardı. Siyah, büyük bir araç evinin önünde durunca çocuklar hep birlikte aracın etrafına toplandılar. Nazife Hanım buz mavisi gözlerini kısarak gelenleri daha net bir şekilde görmeye çalıştı. Derken kelli felli, boylu poslu, güneş gözlükleriyle iki takım elbiseli adam araçtan indi. Çocuklar adamlardan korkarak geriye çekildiler.  Nazife Hanım çok meraklandı. Mahalleli acaba ne halt etti de bu korkunç görünümlü adamları başımıza bela ettiler, diye düşündü. İki adam evine doğru yürümeye başlayınca heyecanı iyice arttı. İki adım atarken kırk kez düşünen Nazife Hanım, yaşına aldırış etmeden ne olduğunu bir an önce anlayabilmek için koşa koşa kapıyı açmaya gitti. Adamlar daha zile basamadan Nazife Hanım kapıyı açmış, adamlara ilk soruyu sormuştu bile.

“Hayırdır evladım, kime bakmıştınız?”

“Merhaba, teyzeciğim. Size bakmıştık. Siz Nazife Kemgöz değil misiniz?”

“Evet benim de siz kimdiniz?”

“Teyzeciğim biz Millî İstihbarat Teşkilâtı adına buradayız, devletimizin size ihtiyacı var.”

“Nedir mesele evladım?”

“Detayları daha sonra size anlatacağız. Bizimle gelmeniz gerekiyor. Devletimiz kimseye borçlu kalmaz, hizmetlerinizin karşılığını alacaksınız.”

“Tamam, bana iki dakika müsaade edin.”

Şaşkınlık ve merak içerisinde hemen üzerine bir yelek alıp kapıyı kilitledi. Sonra bu iki adamın eşliğinde araca doğru yürümeye başladı. Sokaktaki çocuklar oyunlarını, evlerdeki kadınlar işlerini bırakmış pür dikkat bu hadiseyi izliyor ve aralarında fısıldaşıyorlardı. Nazife Hanım yürürken gözü komşusu Sosyete Semra’nın balkonundaki çiçeğe takıldı. Bunu ilk kez görüyordu. Çok beğendi. Ne zaman almıştı ki bu çiçeği? Daha geçen gün pazara birlikte gitmişlerdi de çiçekçiye de uğramak isteyince Semra Hanım geçiştirivermişti. Bu esnada çiçeğin bulunduğu saksı birden balkondan aşağı düşüp parçalandı. Semra Hanım balkonundan vahlar edip bağıra çağıra söylendi. Bu duruma şahit olan iki adam birbirlerine manidar bir bakış attı. Daha sonra adamlardan biri arabanın arka kapısını açıp Nazife Hanım’ı bindirdikten sonra ön koltuğa, öteki de arka koltuğa Nazife Hanım’ın yanına oturdu. Kadın aracın camlarındaki filmden şoför koltuğunda bekleyen üçüncü adamı fark etmemişti. Arabaya bindiğinde heyecanı biraz daha dinmiş durumdaydı. Kendisine eşlik eden delikanlılara ve araca çevirdi nazarını. Adamların ceketlerine iliştirilmiş nazar boncuklarını fark etti. Ön koltukta oturan adama sordu:

“Eee evladım, siz nerelisiniz? Anneniz babanız hayattadır inşallah? Evli misiniz çoluk çocuk var mı?”

Adam ürpererek cevapladı.

“Evliyim teyze, iki çocuğum var.”

Adam bunu söyler söylemez pişman oldu. Omzundaki nazar boncuğuna gitti eli. Sıkı sıkı kavradı.

“Maşallah evladım. Allah analı babalı büyütsün. Geçinebiliyor musunuz bari?”

Adam iyice rahatsız oldu ve sıkılarak başını sallamakla yetindi.

“Çok güzel evladım. Biliyorsunuz ekonomi kötü şimdi. Kiralar falan da çok yüksek. Ev sizinse işiniz kolay biraz daha. Ev size mi ait evladım?”

Adam terlemeye başladı, tansiyonu düşmüştü sanki. Umutla yanındaki diğer görevlilere baktı. Gözleri “Hadi siz de muhabbete girin, dikkatini dağıtın bu cadının,” der gibiydi. Tekrar kafa salladı Nazife Hanım’a.

“Oy maşallah evladım, maşallah. Allah nazarlardan saklasın.”

Nazife Hanım böyle der demez adamın gözleri kapanır gibi oldu. Tüm yüzü terler içinde kalmış, suratı bembeyaz olmuştu. Arkada oturan adam Nazife Hanım’a sessiz olmasını işaret etti. Yol boyunca iki adam kendilerine zarar gelmesini önlemek için sessizliği korumaya çalışsa da Nazife Hanım’ın soruları bitmek bilmedi.

Nihayet vardıklarında adamlar derin bir nefes aldı. Geldikleri yer bir askeri üstü. Üssün kapısındaki askerler özel plakalı bu aracı kimlik kontrolü bile yapmadan içeri aldılar. Üssün içinde de bir süre ilerleyen araç daha sonra büyük bir binanın önünde durdu. Bu büyük binanın önünde tıpkı Nazife Hanım’ın bindiği araç gibi birçokları daha vardı ve yine kendisi gibi birçok kadın binanın içine doğru yürüyorlardı. Nazife Hanım daha fazla dayanamayarak tekrar sordu;

“Ne oluyor evladım? Bunca insanı toplamışsınız buraya. Niçin getirdiniz bizi?”

Yanındaki takım elbiseli adamlardan biri artık iyice usanmış bir halde iç çekerek cevapladı.

“Birazdan öğreneceksiniz. Lütfen sabırlı olun.”

Nazife Hanım diğer kadınlarla birlikte büyükçe bir konferans salonuna doğru yürürken çevredeki tüm askerlerin omuzlarında da yine aynı nazar boncukları olduğunu fark etti. Hatta salona giden koridorun tüm duvarlarına irili ufaklı nazar boncuklu tablolar yerleştirilmişti. Burayı kim tasarladıysa nazara gelmekten çok korkuyor olmalıydı. Salona vardılar. Kadın oturunca kendisine eşlik eden iki adam salondan çıktı. Nazife Hanım salonu incelemeye başladı. Buraya kendisi gibi birçok kişi getirilmişti ve halen de gelmeye devam ediyordu insanlar. Her yer yine devasa nazar boncukları ile donatılmıştı. Nazife Hanım olan bitene bir türlü anlam veremiyordu. Bir süre sonra bütün koltuklar dolunca salonun kapıları kapatıldı ve ışıklar söndürüldü. Salondaki herkes birbirine sorular sorarak neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Bir askerin “Dikkat!” diye bağırmasıyla salondaki bütün uğultu yerini sessizliğe bıraktı. Ardından sahneye omzunda dört yıldız ve iki kılıcın yanında yine nazar boncukları bulunan bir adam çıkageldi, mikrofonu eline aldı.

“Öncelikle vaktini ayırıp buraya gelen herkese hoş geldiniz diyorum. Hepiniz titizlikle yürütülen bir inceleme sürecinin ardından, devletin çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda görev almak için özenle seçildiniz. Ne mutlu size ki ülkenize hizmet edebilecek ve vatanınıza olan borcunuzu böyle önemli bir hizmetle ödeyebileceksiniz. Bu kısa ama pek kıymetli görevinizi tamamladığınızda kazanacağınız şey yalnızca ülkenize olan borcunuzu ödemenin ferahlığı değildir. Aynı zamanda hepinize bir ömür yetecek hatırı sayılır bir miktar para da verilecektir. Burada olan herkes, çevresince metafizik güçleriyle bilinen özel insanlardan oluşmaktadır. Bu gücünüzü birleştirerek yeni bir kitle imha silahı oluşturmayı düşünüyoruz. Bu silahın tüm gücünü metafiziksel temellerden alması öngörülmektedir. Umuyoruz bu silah hem biz hem de dünya için oldukça yeni ve devrim yaratacak bir buluş olacaktır. Ülkemiz yakında bir harbin içine girecek. Bu harpte düşmanlarımız gerek kimyasal gerek nükleer silahlara sahipler. Biz ise toplumumuzun en önemli güçlerinden birini, yani haset ve çekememezliği kullanarak “nazar bombası” adını verdiğimiz bir silah düşündük. Şimdi size, düşman ülkelerin refah içindeki yaşantıları gösterilecek. Sizin tek yapmanız gereken size göstereceğimiz video kayıtlarını açık bir zihinle seyretmektir. Bu vazifenizin ardından hepiniz nazar komandosu unvanıyla da şereflendirileceksiniz. Hepinize devletimiz adına tekrar teşekkür ediyorum.”

Sahnedeki komutanın konuşması özenle seçilmiş insanlar arasında büyük bir şaşkınlık uyandırmıştı. Herkes merakla video kayıtlarını seyrediyordu. Düşman ülkedeki refah ve güzelliklerin salondakilere yavaş yavaş tesir etmesiyle iyice hırslanan insanlar, aralarında dedikodu yaparak büyük bir uğultuya sebebiyet veriyordu. Nazife Hanım yanında oturan kadına dönüp “Bak görüyor musun herifleri, nasıl da yaşıyorlar? Biz güzel ülkemizin kıymetini bilmiyoruz,” gibi laflar söylüyor, kimi ülkesindeki eğitimden şikâyet ediyor, kimi de bu düşman ülkeyi yaşam tarzından dolayı ayıplıyordu. Salonda biriken bu müthiş enerji adeta ete kemiğe bürünerek salonun havasını ağırlaştırıyor ve katlanması güç hale geliyordu. Artık zar zor nefes alan insanlar yine de hiç geri adım atmıyor, hatta kıskançlıktan küfür derecesine varan laflar ediyordu. Sonunda gittikçe yükselen bu enerji dayanılmaz bir boyuta ulaşarak gök gürültüsünü andıran bir sesle kırıldı ve ufak bir zelzeleye sebebiyet verdi. Nazife Hanım bayılmıştı.

Hastanede uyandığında dili damağı kurumuş, başında müthiş bir ağrı, göğsünde ezici bir sıkışma hissederek yatakta uzanıyordu. Neler olmuştu, nasıl bayılmıştı hiç hatırlamıyordu bile. Yatağının kenarında büyük bir çiçek, masanın üzerinde ise kendi ismine teşekkürlerin sunulduğu bir plaket vardı. Göz ucuyla televizyona baktığında haberlerde düşman ülkenin depremlerle yerle bir olduğunu, yangınlarla kavrulduğunu ve sellerle âdeta deryaya döndüğünü gördü.  

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Ersin Musluoğlu
Latest posts by Ersin Musluoğlu (see all)
Visited 7 times, 1 visit(s) today
Close