Oh be! Nihayet işe yaramak. Kaç ay oldu fabrikadan çıkıp bu belediye deposuna tıkılalı. Nihayet iş sonuçlandı. Sokakta yapılacak refüj ve kaldırım için çalışma başlıyor. Bizim aydınlatma direği de sonunda işe yarayacak. Dikecekler yol kenarına, akşamdan sabaha insanları aydınlatacak. En azından yollarını aydınlatacak. Yazları daha kısa mesaisi. Kışları uzun, ama bundan şikâyeti yok. Ne de olsa yandığı sürece takacakları ampul içini ısıtacak kış geceleri. Boylu boyunca uzattılar kamyonun arkasına fabrikadan arkadaşlarıyla. Altlarda kaldı biraz. Üstünde bir ağırlık. Pek de konforlu bir yolculuk olmadı. Epey de gürültülü. Neyse ki çok sürmedi. Nasıl bir yere dikilecek acaba? Bari otobüs durağı gibi kalabalık, gürültülü bir yere dikmeseler. Pisliği de cabası. Arkadaşları arasında en makbul yer bir köşebaşı. Hele dörtyol ağzı olursa değmeyin keyiflerine. Dört bir yanı seyreyle. Diğer köşelerdeki arkadaşlarla muhabbet de cabası.
Onun öyle köşebaşında falan gözü yok. Çöp konteynerine yakın olmasın. Ha bir de araba park etmesin altına. Hiç sevmiyor kendi gibi teneke yığınlarını. Kendini de sevmez zaten. İşe yarayacak olmasa hiç var olmak istemezdi böyle demirden bir direk olarak. Dümdüz, dalsız budaksız. Ne güzeldi ağaç olmak. Dallarına kuşların konması. Bir aydınlatma direğine niye konsun herhangi bir kuş? Kendisi bir kuş olsa o da konmaz soğuk metal bir direğe.
Aha! Onu da alıyorlar işte kamyondan. Yaşasın! Bakalım nasıl bir yere dikecekler. Bu sokak çok mu dar? Yo, gayet havadar işte. Hem geniş olup da ne olacak? Ne kadar geniş yol o kadar trafik, o kadar gürültü. Üstelik kuşlar gelir mi gürültülü yere? Ay ay ay! Dikiliyor işte. Ooo! Epey uzunmuş boyu. Ne yüksekte başı. Aaa! Ne güzel görünüyor etraf buradan. Oyy, canı yandı şimdi. Ne yapıyorlar öyle dibinde? Ha, yere sabitliyorlar. Neyse, olacak o kadar. Kolay değil bir ağaç gibi dimdik ayakta durmak. Kökleri yok ki. Sesler kesildi aşağıda, onunla işleri bitti anlaşılan. Şöyle bir yoklamalı sağlam duruyor mu. Fazla mı sıkı ne? Ama hiç kımıldayamıyor. Bir milim bile. Sağa sola da esneyemiyor. Biraz gevşek bıraksalar olmaz mıydı sanki? Düşüp de bir insana zarar verecek değil ya. Ay, neyse boş ver şimdi bunu. Evvela şöyle bir etrafa bakmalı. E yeri hiç de fena değil. Sokakta oynayan çocuklar var, ne güzel. Büyük şehirleri bırak küçük kasabalarda bile böyle sokaklar kalmadı diye duymuştu. Boş arsalara beton döküp tüm ağaçları kesmişler. Çocuklara ne oynayacak yer kalmış, ne gölgesinde gazoz içip soluklanacak gölge.
En yakın arkadaşı boyundan uzak. Uzansa yetişemez. Onun da uzanması gerek. Seslendi, oralı değil komşu direk. Onun gözleri karşı evlerin camlarında. Ne var ki oralarda? Boyu hiç de fena değilmiş. İkinci kata tam yetmiyor ya, tam manzaralık birinci katlar. Giriş katları da görüyor. Bodrum katlar dar açıda, pek göstermiyorlar içlerini. Şöyle bir sağından soluna dönüp diğer arkadaşını görmek istedi. O da ne? Bir ağaç. Sahiden bir ağaç mı var diğer yanda? Bu ne güzel komşu. Yemyeşil yapraklar içinde. Boyu da kendi boyuna pek uygun. Acaba nasıldır huyu suyu? Bir şeyler söylüyor yapraklar, ancak anlamıyor bizim direk. Bilmiyor ki bu dili. Pek de ağzı kalabalık. Kim söyletiyor bu ağacı bu kadar? Acaba bir şeye mi kızdı? Belki de getirip yanına diktikleri direğe. Bunu yapan insanlara. İnsanlara kızar mı ağaçlar? Neden kızsınlar? Onları da insanlar dikmiyor mu sokaklara? Ağaçların bir arada bulunduğu ormanlar varmış. Ağaçların dallarından, yapraklarından güneş ışığı sızmazmış. Ne güzel olurdu oraları aydınlatmak. Bunu ne çok istediğini söylediği arkadaşının dediğine bakılırsa oralara dikmezlermiş aydınlatma direklerini. Şansı varsa belki bir parka. Üç beş ağacın arasına.
Ağaç olmanın en güzel yanı kuşlar. Cıvıl cıvıl! Ne güzel. Gün boyu konar konar kalkarlar. Geceleri dallarına tüner, sabaha kadar ağaçlarda uyurlar. Daha da güzeli yuva yapıp temelli yerleşmeleri. Aile kurarlar yuvalarında. Yavrularıyla birlikte aşklarını da büyütürler. Kuşların, ağaçları sevdikleri belli. Sırf çıkar amaçlı değildir herhalde ağaçlara düşkünlükleri. Kediler tırmanıp yuvalarına, yavrularına ulaşabildiği halde vazgeçmiyorlar ağaçlara yuva yapmaktan. Düşünmüyorlar daha emniyetli bir yer. Mesela kendisini. Kediler çıkamaz metal bir direğe. Eskiden kendi gibi direkleri de ağaçtan yaparlarmış. Ağaç olmadı ya bari ahşap bir direk olaydı. Ne yazık. Geçti o günler.
İnsanlar gibi dua etse acaba bir ağaca dönüşür mü? İşe yarar mı dua etmek? Onu da duyar mı duaları kabul eden? Tek bir dilek hakkı olsaydı, ağaç olmayı dilerdi. Koca bir ağaç. Yaprakları rüzgârda hışırdayan, dal budak salan. Kuşlara yuva olan. Aha! Tepesine bir kuş kondu. Simsiyah. Aman ne de bet sesli. Her kuşa tav olmamalı belli ki. Öö! Bu da ne? Ne yaptı tepesine öyle? Amma da pis kokuyor! Ağaçlara da yapıyorlar mı aynısını? Kalkıp gitti musibet gaklayarak. Toplanıyor kendisini oraya dikenler. Hava da kararıyor yavaştan. Yalnız ne kendinde ne de arkadaşlarında ışık var. Anlaşılan şu elektrik denen iç gıdıklayan naneyi daha bağlamamışlar. İyisi mi uyumalı bu gece. Sonraki gecelerde uyku yok ne de olsa.
Neler oluyor gene? Kim kurcalıyor dibini? Amma da uyumuş ha! Güneş epey yükselmiş. Kendi gölgesi düşmüş bir yanına. Bir hoş oldu içi, gıdıklanıp duruyor. Elektrik bağlıyorlar anlaşılan. Bu akşam mesai başlıyor. Yine akşam oluyor. Tüm gün hemen yanındaki ağaçta cıvıldaştılar da kuşların bir teki soluklanmak için bile konmadı üzerine. Dün tepesine eden kara kuşa razıydı. Hatta sabahtan akşama kadar gaklamasına bile. Hah! İşte bu. Işıl ışıl. Şimdi görün onu. Arkadaşlarıyla ışıklarını birbirlerine kadar uzatıp karanlık yer bırakmıyorlar sokakta. Pırıl pırıl görünüyor, herkesin gözü onda. Bir adam vardı hani, Edison mu ne? Selam olsun. Yüzüne bakmayan kuşlar şimdi görsün onu. Üşüşürler artık başına. İyi de neredeler? Bu minik, vızıldayan kalabalık da ne? Yüzüne gözüne konup kalkıyorlar. Of, nereden çıktı bunlar? Ne pis ne arsız şeyler. Kuşlar! Kuşlar! Neredesiniz kuşlar? Etrafına bunca ışık yaydığı halde neden karanlık ağacı bırakıp da gelmiyor bir teki? Dalları, yaprakları olmadığı için mi? Niye dallı, yapraklı yapmazlar direkleri? Ah, bir ağaç olabilseydi! Birkaç dal, üç beş yaprak. En çirkin kuşun yuva yapmasına razıydı.
Çocuklar çekildi sokaklardan. Sabah erken, elleri kolları dolu, sırtlarında yükleri bir yerlere gidiyorlar. Hava kararmaya yakın dönüyorlar yorgun. Çocukların cıvıltılarıyla birlikte kuşlarınki de azaldı iyice. Daha çabuk çekilmeye başladı gün ışığı. Vardiyayı daha erken devrediyor kendisine. Sokak da sessizleşiyor giderek. Rüzgârın sesi daha çok duyulur oldu. Ancak artık hoyrat. Nedense pek kızgın. Kendisini bile sallıyor bazen sıkı sıkı yere sabitlenmiş olmasına rağmen. Ya şu ağcın hâline ne demeli? Kendisinden beter sallanıyor, eğilip bükülüyor, bazen yatıp kalkıyor rüzgârla. Dayanamayacak mı ne? O yemyeşil yapraklar da ölü benizli, sarı sarı artık. Rüzgâr acımadan, alacaklısıymış gibi söküp alıyor o ölü yaprakları ne işine yarayacaksa. Saçıyor oradan buraya. İş çıkıyor sokakları süpüren adama.
Ne oluyor şu güzel ağaca? Neden kuşlar konmaz oldu dallarına? Nereye gittiler sessizce? Ne tuhaf şu ağaç. Hava soğudukça insanlar daha kalın, kat kat giyinirken o soyunuyor. Üşümez mi bu? Deli mi ne? Kış geçer mi böyle? Yetmezmiş gibi ince, küçük dallarını da döküyor, rüzgâra karşı koymadan. Bu muydu ağaç olmanın sonu? Boşuna mıydı özentisi? Yoksa bu ağaç kuşlardan sıkıldı da kendisine mi imrendi? Sağlamlığına, ışıklarına, yaz kış aynı kalmasına. Dua etmişti belki de bir direğe dönüşmek için. Ağaçların duası kabul olur mu acaba? Kendisi bir ağaca dönüşmek isterken, ağaç dönüşmüştü. Dönüşmüştü ama neye? Sanki kendisi gibi bir direğe. Ne acı. Bu, ağacın dileği mi çaresizliği mi? Yoksa insanların kader dediği mi? Kaderi olur mu ağaçların? Ya direklerin? Bilemedi, o sırada bir çınar yaprağı, el sallayarak gidiyordu. Kim bilir hangi çöpçünün süpürgesine.
Görsel: Bahar Dalga
- Kuşlar mı Konar - 25 Kasım 2021
- Defter - 21 Aralık 2020