Okul, tarihin en eski çağlarından beri varlığını sürdüren kolektif bir oluşumdur. Toplumsal bütünleşmenin gerçekleştirildiği, sosyal bilincin aşılandığı okul kurumu toplumun yapı taşlarından biri olarak kabul edilmiştir. Okul Antik Yunan’da erdemli vatandaşlar yetiştirmek ve devlet yönetimine katkıda bulunmak için var olan siyasal bir kurumdu. Antik Yunan’dan yirminci yüzyıla gelindiğinde okul olgusu, alanında bazı ayrıksı düşünürler tarafından sorgulanmaya başlanmıştır. Ivan Illich, Joel Spring, Francisco Ferrer gibi düşünürler “özgür eğitim” adını verdikleri pedagoji yaklaşımını savunmuşlar, alternatif eğitim modelleri arayışına girişmişlerdir.
Avusturyalı toplum bilimci Ivan Illich, bu kitabında okulsuz bir toplum tasavvurunu ekonomik, sosyal ve politik açıdan irdelemiş; kamu tekelinin işlevini Amerikan okulları çerçevesinde ele almıştır. Illich’e göre; zorunlu bir müfredatı izlemeyi gerektiren, sınırlı yaş aralığındaki bireylerden ve alanında belli ihtisasa sahip eğitmenlerden oluşan okul kurumu kutuplaştırıcı ve ayrımcı nitelikler taşımaktadır. Okul, gizliden gizliye uyguladığı öğretim programı aracılığıyla orta sınıf ideolojisini bireylere dayatan, beyin yıkayan politik bir aygıttır. Kendi ifadesiyle de “okul, bir reklam ajansıdır.” Neyin yanlış, neyin doğru olacağına dair sürekli zoraki talimatlar uygulayan okul yönetimi, bireyin beklenti ve ihtiyaçlarını yok saymaktadır.
Okulun sanıldığı gibi ilim irfan yuvası olmadığını savunan Illich, okulun aslında seri üretime dayalı tek tip bireyler ürettiğini öne sürer. Çünkü okul bizi sertifika ve diplomaya göre şartlandırarak, bizden de karşılığında koşulsuz bir itaat ve kölelik beklemektedir. Her geçen gün eğitim sisteminde uygulanan ödül ve ceza yöntemi, atletizm pistinde durmaksızın koşan yarışmacılar gibi bireyleri rekabete ve mücadeleye zorlamaktadır. Neticede yarış psikolojisi de toplumda ruhsal tahribata, aşağılık kompleksine neden olmaktadır. Baskıcı kuralların etrafında ezilen, kendi yaratıcılıkları ve düşleri engellenen çocuklar sürekli okul kurumuna nefret kusmaktadır.
Okul örgütüne alternatif olarak Illich “fırsat ağı” adını verdiği öğrenme ağlarını öne sürer. Her yaş grubundan bireyi barındıran öğrenme ağları teknolojik imkânlardan olabildiğince yararlanmayı gerektirir. Kişi halka açık öğrenme ağları aracılığıyla kendi kendine içsel motivasyonunu oluşturur; ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu alanlarda kendi özgür iradesiyle eğitim alabilir, partnerleriyle iletişime geçip tartışma ortamı oluşturabilir. Burada eğitmene herhangi bir bağımlılık ve itaat de söz konusu değildir. Kendi yaratıcı potansiyellerini ortaya çıkarabilen bireyler daha özgür bir eğitim alır, üretken olma yolunda hızla ilerler. Illich’in fırsat ağlarına günümüzde Udemy, Coursea, İstanbul İşletme Enstitüsü gibi online eğitim platformları örnek verilebilir. Ancak bu platformlarda da çoğu kişi sertifika esaslı, öz geçmişin doluluk oranını artırıp göz boyamak amaçlı eğitim almaktadır. Gönüllü olarak eğitim alan, sertifikayı önemsemeyen kişi sayısı günümüzde de oldukça azdır. Bu nedenle online eğitim platformları da ticari bir mekanizmanın tahakkümü altındadır.
“Okul bize öğretimin öğrenmeyi ürettiğini öğretmektedir.” diyen Illich öğrenmenin çoğunlukla kendiliğinden, okul dışında, isteğe bağlı olarak gerçekleştiğini vurgular. Deneyimi hiçe sayan okul salt kuramlarla zihnimizi kısırlaştırmakta, bakış açımızı daraltmakta, bizi gerçek yaşamın yalınlığından koparmaktadır. Illich öğrenme ediminin öğretme aracılığıyla gerçekleşmediğinden bahsederken, ana dilini kendi kendine öğrenen küçük yaştaki çocukları örnek verir. Çocuklar konuşmayı, hissetmeyi, düşünmeyi, oyun oynamayı ebeveynleri, bakıcıları ya da öğretmenleri aracılığıyla öğrenmezler. Bizatihi taklit ve gözlemle öğrenirler. Öğretmen ise kişinin kendi kendine öğrendiği eğitim serüvenine kılavuzluk eden bir rehberdir. Öğrenme süreci ise sonsuzluğa doğru akıp giden bir döngüdür. Öğretmenlere bağımlı bir öğrenme anlayışının merkeze alındığı okul örgütüne karşı çıkan Illich, öğretmenlerin toplumda “terapist, ebeveyn, vaiz” olarak yüceltilmesini tenkit eder. Zira öğretme diye bir şey yoktur, öğrenmeyi teşvik etme ve kolaylaştırma diye bir şey vardır. Planlı ve programlı bir formal eğitimin aksine, günlük yaşamda kendiliğinden gerçekleşen informal eğitim Illich’in fikirleriyle oldukça uyuşmaktadır.
Her geçen yıl okullara ciddi mali yatırımlar yapılmaktadır. Yapılan yatırımlardaki yüksek artışa rağmen eğitimin niteliğinde ve kalitesinde herhangi bir ilerleme ve gelişme görülmemektedir. Öğrencilerin öğrenme seviyeleri, dikkat yetenekleri giderek düşüş göstermektedir. Ayrıca zorunlu eğitim dezavantajlı grupları daha da yoksullaştırmaktadır. Okul ve idare velilere, öğrencilere sürekli lüzumsuz yere masraf çıkarmaktadır. Modernleşme ve kurumsallaşma başlı başına devasa bir sefalet inşa etmektedir.
Unutulmamalıdır ki Illich eğitime değil, okullaşmanın ve kurumsallaşmanın kendisine karşıdır. Okul gibi kurumsallaşmış huzurevi, çocuk esirgeme kurumu, kreş, devlet yurtları vs. birçok mekânı hapishaneyle eş değer tutar. Kurumsallaşan her şey bireyi ölçülebilir bir metaya dönüştürecek, bununla birlikte bireyde kafese kapatılmışlık hissi yaratacaktır. Asıl bağımsızlaşma ve kendini gerçekleştirme kamu tekeli dışında gerçekleşebilir. Illich’in pedagoji alanındaki kural dışı fikirleri günümüze kadar epey yankı uyandırmıştır. Eşitlikçi, hür ve katılımcı bir eğitim tahayyül etmiş, bir nevi kendi eğitim ütopyasını yaratmıştır. Dar anlamda sadece Amerikan eğitim sistemini merkeze almış olsa da, bahsettiklerinin çoğunluğu günümüzün eğitim anlayışı için de dikkate şayan evrensel nitelikler taşımaktadır. COVID-19 virüsü salgınının tüm dünyayı kasıp kavurduğu şu günlerde kendimize sormamız gereken iki soru var: “Toplumu okulsuzlaştırmak, yaşantımızı kurumsal hayattan uzaklaştırıp arındırmak mümkün müdür? Örgün eğitim gerçekten gerekli midir?” Eğitime dair farklı perspektifler kazandıran bu sarsıcı klasiği okurken bu iki soru ekseninde defalarca muhakeme edecek, algı kapılarınızı sonuna kadar aralayacaksınız.
KAYNAKÇA
Illich, I.(2018). Okulsuz Toplum. Çev. (Mehmet Özay), İstanbul: Şule Yayınları.
- Halid Ziya Uşaklıgil’in Ölümünden Önce Yazdığı Son Eseri: İzmir Hikâyeleri - 27 Mart 2021
- Geçmişten Günümüze Çocuk Edebiyatının Gelişim ve Değişim Serüveni - 14 Şubat 2021
- Gerçeğin Dramatizasyonla Yeniden Keşfi: Psikodrama - 28 Haziran 2020