Kimimiz Lady olarak hafızalara kazıdık onu. Bir kısmımız da magazincilerin amansız kovalamacası sonunda karanlık tünelde ölüme giden bir kadın olarak. Güzelliği ve soyluluğu ile bilinen, gülerken parıldayan gözleri ile trajik bir son ile hayata veda eden bu kadını ne kadar tanıyoruz peki?
Bakmayın onun Lady olduğuna, dizilerdeki ve filmlerdeki karakterlere benzer bir geçiş süreci yaşamış olan birisi o da. Mesela arkadaşlarının evlerinde temizlik yaptığını bilenimiz var mı? Ya da en yakın arkadaşına karşı, arkadaşlık harici duygulara kapılmak üzereyken, Galler prensesi olma yoluna girdiğini biliyor muydunuz?
Neden bu kadını ele aldım biliyor musunuz? Genç Wertherin Acıları kitabını yeniden okurken, bilinçaltımda bir yerde kodlanmış olmalı ki tünel kazası geldi gözlerimin önüne. Ama bu kaza bazı gerçeklerin toprak altında kalmasına yetmedi! Trajik bir tiyatro metni gibi yorumladığım hayatında tam bir Antigone idi prenses Diana! Antigone gömütüm derken, Lady ise hep kalbim diyordu zihnimde. Nasıl demesin bir bakın şu sarsıntı dolu sürece…
Evlilik iki kişiliktir değil mi?
Evlilik iki kişiliktir değil mi? O da bu şekilde girdi Galler halkının dünyasına ve tüm dünya basınının gündemine. Yalnız BBC ile yaptığı bir canlı yayın söyleşisinde şu cümleleri dikkat çekti; “ Evliliğimiz üç kişilik, sanki biraz kalabalığız! “ Kraliçe bu canlı yayın sonunda can alıcı bir talep de bulundu; “ Boşanın! “ Seviyor ve tanımaya çalışıyordu aslında kocasını. Fakat en başından beri Camilla’ya olan aşkını hala yenememiş bir prens buluyordu karşısında. İkinci erkek çocuğunu dünyaya getirdiği gün, kocasının gözlerinde gördüğü o boş bakış ve sahte sevginin sonunda bir cümle çıktı dudakları arasından; “ Bebeğim doğdu, evliliğim öldü! “ Bir süre ayrı saraylarda yaşadılar. Çünkü Kraliçenin zıddına bir kararla, başka üst düzey kişiler ayrılın ama boşanmayın diyordu. Prens Charles, Camilla’sına koşarken, Diana ise yalnızlığına ve yasaklarla dolu bir serüvene dört nala ilerliyordu. İsimsiz onca kişi ile birlikte oldu. ( bu sonradan ortaya çıktı ) Onun gözünde evlilik yoktu. Çünkü prens iyi bir baba ama kötü bir eşti. Ayrı saraylarda yaşayarak sembolik olarak bir evliliği devam ettirmek saçmaydı ve bu saçmalık bir röportajda yine kendini belli etmişti. “ Kalabalık evlilikten sıkıldım ayrılmak istiyorum ama halkın ve gönüllerin kraliçesi olmayı da çok istiyorum! “ Hırsa bürünmüş bir kadındı artık o her sıfattan önce. Bulimia hastalığına yakalanacak kadar sevdiği bir aşk olgusu vardı ortada. Noksanlığı ve hatayı kendinde aradığı için, bedeninde kusur arar olmuştu. Ama kusurun aslında ondan uzakta olduğunu anladığında ise, bedenine kestiği cezayı ruhuna devretmeye karar vermişti. Yeni bir aşka yelken açmaya başlamıştı bile. Zengin bir iş adamı olan Khan ile yol alıyordu artık. Bu kez rollerde bir değişme söz konusuydu. Khan, Diana’yı tanımaya ve mutlu etmeye çalışıyor ama bu kez Diana, Charles rolüne geçip tanımak için çaba sarf etmiyordu. İki sene süren bu maceranın başlarında aslında yine aşka aşık bir kadındı Diana ama kültür farkı ve farklı zevkler onu uzağa atmıştı. Nitekim bu aşk öyküsü de son buldu. TonyBlair’in; “ Halkın Prensesidir “ dediği Diana için son viraj Fayed’di. Bu zengin iş adamı, Lady’nin hayatına giren tüm erkeklerin toplamı gibiydi. Bu kez şeytanın bacağı kırılıyor gibiydi. Kısa sürede fırtınalı bir aşk sarmalamıştı ikisini de. Kaldıkları otelden çıkıp, evlerine gideceklerdi. Fakat magazin ordusu dışarıda onları bekliyordu. Gönüllerin kraliçesi olmak ve basının odak noktasından çıkmamak isteyen kadın, bu kez arka kapıdan kaçmaya başlamıştı. Durumu anlayan magazin güruhu da kovalamaya başlamıştı. Şoför anlamsız şekilde panik yapmış ve ters bilmediği bir yola girmişti. Yolun sonu bir tünel ve tünelin sonu da ölümdü! Paparazziler hala fotoğraf çekiyor, Fayed ve şoför olay anında ölüyor, Diana ise flaşlar arasında yaşamda kalmak adına mücadele veriyordu. Aslında çok öncesi durmuş olan kalbi, o gün bilimsel olarak durmuştu. Saatlerce uğraşan doktorlar, perdenin kapandığını tüm dünyaya duyurmuştu.
Milyonlarca insanın tanıdığı, belki de birçok kişinin güzelliğine, yaşam şekline imrendiği Diana, bir türlü aşık olduğu aşkı bir erkek ruhunda yakalayamamıştı. Yakalar gibi olduğu yerde, ölüme sobelenmişti.
- Halkın Prensesinin Acıları - 26 Mayıs 2020
- Nerede O Eski Gülmeler - 8 Mayıs 2020
- Sert Meyve Çekirdeği: Yılmaz Güney - 4 Mayıs 2020