Bir zaman düşünün. Gördüklerinizi ve gerçeği ayırt edemediğiniz bir gün. Gözlerime gözükenler neydi? Vücudunuz zamana esir olmuş, bilincinizin kaybolmuş olduğu bir gece. Yanınızda kim var, neredesiniz bilmiyorsunuz. Acaba o an size ne oldu. Nerede olduğunuza dair hiçbir bilgi yok. Hayattaki sınavımızın da yalnız başımıza olacağı gerçeğini anlamam için bir geceydi belki de. Böyle bir durumda yanınızda kim olsun istersiniz? En sevdiğiniz, en çok güvendiğiniz ya da iki özelliğinde tek bir kişide toplandığı birini mi? 

Gördüğüm şeylere gelelim. Kendinizi hiç uzaktan izlediğiniz oldu mu? Karşınızda kendiniz varsınız ve duyduğunuz seslerden kulaklarınızı kapattığınızı düşünün. Ne duyduğunuza dair ufak bir belirti yok, o an size ne olduğuna da dair. Ve kendini bir rüya içindeymiş gibi gerçekte izlemek nasıl bir duygudur bilinmez. Görüntüler gözünüzün önünde fakat siz yabancı bir bakışsınız kendinize. Belki de ölüme bu kadar yakınsınız. Araf neydi o zaman öğrendim. Sıkışıp kalmaktı benim için. Doğruyu yanlışı ayırt edemediğim, soyut düşünemediğim günler… Zaman sizi esir almış, saatin kaç olduğunu göstermek için çırpınan bir akrep olduğunuz, ellerinizden ve ayaklarınızdan çevrenizde olanları duyduğunuzu düşünün. İnsan olduğunuzu unuttuğunuza dair çok yakın bir aşamadasınız. İnsan elleriyle duyar mı? Bunu bana inandıran şey neydi? Güven eksikliği? Hayata dönmek için almam gereken bir ders miydi? Şükretmeyi öğrenmek için böyle sınanıyordum belki. Yaşamdaki olaylara netlik kazandırmak için bu süreçten geçiyordum. Etrafınızdaki her eşyayı bir şekle benzetmek beyninizin size oyunu ve bu oyuna kapılıp dünyayı unutmak neydi? Doğrular yanlışlar ters dönmüştü adeta. En yakınında olana şüpheyle ve inançsızlıkla bakmak bir çeşit yıkımdı. İnsan olmanın en değerli özeliklerinden olan duygudaşlık kurmayı unutmak çok acı vericiydi. Acı çekip sevdiklerini de üzmek büyük pişmanlıklara neden oluyordu. Bakış açımızı değiştirirsek bu pişmanlıklar sevdiklerimizle daha iyi vakit geçirmek, kalan ömürlerinde yanlarında olmak için bir öğüttü belki de. Duygularını yoğun yaşayan insanlar için bazı olaylar çok yaralar. Çok sevdiğin birinin seni ufacık şeylerde üzmesi katlanamaz gelir. En ufak bir cümlesinde sevinçten göklere de çıkabilirsin, yerle bir de olabilirsin. O ince çizgiye kendini koyarsan insan olmayı başarabilirsin. Yaşam düzenindeki dengeyi kurmak zamanın sürekliliği ve verimliliği için belki de bizim için olan en gerekli şeydi. Yani olduğu gibi görünen her birey, hayatını da buna karşı yönlendirebilirdi.

Yönlendiremediğimiz zamanlar ise kendimizi yarım hissettiğimiz olmuştur. Tamamlanmamış gibi, neye tamamlanacağımızı bulamadığımız zamanlar… Sahi insanoğlu yarım mıydı? Tamamlanması gereken ruhu muydu yoksa ruh her zaman tam mıydı? Aranan şey arzularımızın tamamlanması mıydı? İçindeki arzu açlığını doyuramayınca arayış içine düşmek bundan olsa gerek. Dünyadaki doyumsuzluğun çoğu insanoğlunun doyuramadığı o yarım kalan arzularıydı. Eğer bir gün bu boşluk dolarsa, işte o zaman tamamlanmaya belki de kavuşmuş olacağız.

Funda Durmuş
Latest posts by Funda Durmuş (see all)
Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close