Yazar: 10:26 Öykü

Filika

Filika, gemilerde acil durumlarda kullanılmak amacıyla bulundurulan kayık ya da sandal. Eskiden filmlerde olurdu. Büyük bir fırtına çıkar, gemi batar, kahramanlar bu minicik kayıklara sığışır, kucak kucağa hayatta kalmaya çalışırdı. Açık denizde sürüklenirler, gündüzleri kızgın güneş altında geceleri buz gibi soğukta günlerce kurtarılmayı beklerdi. Bazen köpekbalıkları saldırır, bazen tekrar fırtına çıkar, başlarından türlü türlü maceralar geçer biz de film boyu onları izlerdik. Aç kalmaya ve susuzluğa dayananlar, bir de aklını koruyabilenler kurtulurdu. Dayanamayıp deniz suyu içenler ya da aklını kaçırıp denize atlayanlar olurdu. Üzülürdüm onlara. Ne güzel filmlerdi, minnacık sandalın içinde denizin ortasında kalsam ne yapardım diye düşünürdüm.

Filikalar artık o filmlerdeki gibi değil. Yenikapı açıklarında bekleyen gemilerde görüyorum. Artık sandal gibi değil, minik bir denizaltına benziyor. Rengi de turuncu, üstü kapalı, yüzen karavan gibiymiş içleri de. Rampa gibi bir düzeneğe yerleştiriyorlar. Acil durumda biniyorsun, rampadan aşağı kayıyor ve dakika geçmeden gemiden ayrılıyorsun. Ben görmedim ama geçen vapurdaki görevliler konuşurken duydum. İçinde temiz su, konserve filan varmış. Hatta nerede olduğu bulunsun diye telefonlardaki gibi bir şey var dediler, adı gelmiyor aklıma şimdi. Gemidekiler için o filikaların varlığı iyi hissettiriyordur. Kurtulmak daha kolay. Koskoca denizlerde sığınacak bir yerleri var en azından.

Şimdi bu meyhanenin adını filika koyduklarına göre, masalarda oturan herkes hayatta kalmaya mı çalışıyor? Dünya battı da biz kucak kucağa buraya mı sığıştık? Bir meyhane dolusu insan hayatta kalsa bile ne olacak sanki? Dünya battıktan sonra… Yani hayatta kalanlar da nasıl yaşıyor biliyoruz. Şu köşe masadaki hanımlar mesela, ojeli tırnakları ve fönlü saçlarıyla gelmişler, bir büyük rakı bitmek üzere. Belli ki iyi yerlerde çalışıyor, iyi de para kazanıyorlar. Ayda bir kez buluşup birlikte yiyor içiyor, kahkahalar atıyorlar. Sonra herkes taksilere binip kendi evine gidiyor. Muhtemelen tek başına uyuyacakları güzel evleri de vardır. Gündüz bir türlü diyemediklerini rahatça söyleyebilmek için buraya geliyorlar. İş yerinde böyle rahat olamazlar ki, hele böyle kahkaha atmak filan, üstelik işyerinde mümkün değil. Alkolü alınca rahatlıyorlar, bütün gün sustuklarını konuşup dökülüyorlar. 

Bir de şu çok içip kendinden geçenler var. Onlara ne demeli? Her hafta aynı gün gelip aynı masada oturmakta ısrar eden şu ikiliye bakıyorum da kim bilir ne dertleri var? Ne konuştuklarını duydum, ne güldüklerini. Sessiz sakin içiyorlar. Bir şey de yemiyorlar adam gibi. İki üç mezeyi tırtıklayıp koca şişeyi ikisi bitiriyor. Onlar aslında susuzluğa dayanamayıp deniz suyu içenler gibi. Artık dünyaya tahammül edemediklerinden kendilerini öldürmeye mi çalışıyorlar acaba? Zararlı olduğunu bile bile bu kadar alkol alınır mı? Zar zor kollarından tutup taksiye bindiriyoruz her geldiklerinde. Bir rahatsızlık verdiklerinden değil de işte, ayakta duramayacak kadar içmek nedir anlamıyorum. Arıza çıkaranlar da oluyor elbet, onları bir daha sokmuyor kapıdakiler. Tanıyorlar.

Belki de içme eyleminin kendisi bir filikadır. Yani ufaktan batmaya başlayan kendi dünyalarında bir süreliğine sığınıyorlar herhalde. En azından buradayken yaşadıklarını hissetmek için içiyorlar. Birileri hizmet ediyor, hoşlarına gidiyor. Diğer masalardakiler de içiyor zaten diye daha rahat oluyor bazısı.  

Kimi içer neşelenir, kimi içer iyice dibe batar. Ne demişler, içki, insanın içinde ne varsa onu çoğaltan büyülü bir iksirmiş. Aşıksan daha aşık, mutluysan daha neşeli olursun, kederliysen de iyice dibe batarsın. Batsın bu dünya diye şarkı bile var ki o da kesin sarhoş biri tarafından yazılmıştır. Bir de bu fiyatlarla hesabı ödemeye gücü yetmeyenler var. Onlar nasıl hayatta kalacak? Gemiyle birlikte çoktan denizin dibini boyladılar da ondan mı görmüyoruz onları? Kendilerini filikaya bile atamadan göçüp gittiler bu dünyadan.

Ah be patron, rakı balık dalgasına ille denizle ilgili olsun diye koyduğun şu isim beni aldı nerelere götürdü. Sen bu meyhaneye Filika ismini koyarken beş dakika durup düşündün mü acaba? Nerde sende o derinlik! Babadan kalma apartmanın kiralarını toplayıp mekan açtın. Biz de burada sana çalışıyoruz işte. Üniversitede dört yıl okuduğum felsefe de anca böyle derin derin düşündürüyor beni. Başka da bir işime yaramıyor zaten.

“Buyur abi, buz mu istedin. Hemen getiriyorum.”

Ezgi Kayaoğulları
Latest posts by Ezgi Kayaoğulları (see all)
Visited 6 times, 1 visit(s) today
Close