İkinci Yeni’ye damga vuran isimlerden biri olan Edip Cansever, edebiyatımızda ismi en az Cemal Süreya, Turgut Uyar ya da Ece Ayhan kadar değerli olan bir şairimizdir. Sadece şair dersek haksızlık etmiş oluruz: Ticaret insanı ve bir düzyazı ustasıdır. Düzyazı ve öykülemede o kadar iyidir ki bu sayede şiirlerinde öykü ve diyaloğu bolca kullanmış, Türk Edebiyatı’nda şiire yeni bir soluk kazandırmıştır.  Şiirleriyle çoğu kişinin duygularına, bakış açısına tercüman olan Cansever, İstanbul’un Beyazıt semtinde, tüccar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Penbe Hanım ile Fazlı Cansever’in üçüncü çocuğudur. Doğuştan ticaret insanı olarak yetiştirilmiştir; Kumkapı Ortaokulu ve İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirip ticaret okuluna başlasa bile bu okulu bitiremeyip direkt ticarete atılmıştır. Malesef ki dükkanı, çıkan bir yangında yanar. Ticarete devam etmek istediği için kendine bir ortak bulur: Jak Salhoşli. İlerleyen zamanda bu dükkanı devredip babasının Kapalıçarşı’daki dükkanında turistik halı ve kilim satacaktır.

Tabii bu sırada sadece ticaretle ilgilenmeyip şiire de vakit ayırarak dergilere gönderir. Hatta ilk şiirleri 1944 yılında  İstanbul isimli bir dergide yayımlanır şairimizin (Düşünce).  Cansever’in ilk şiirlerinde Garip Akımı etkisi, son şiirlerinde ise İkinci Yeni Şiiri etkisi bolca gözlemlenir.  Bu renkli şiirlerinde  çevreye,  bu çevredeki insanların düşüncelerine ve davranışlarına bol bol yer verir. Eserlerinde düşünsel bir hava vardır. Her yeni şiirini farklı bir bakış açısıyla, farklı bir solukla yazmıştır. Nesnelere odaklanarak insan tasvir etmiştir, imgeler onun şiirinin direkleridir. Bu yüzden bu çok sesli şiirin mimarı olmuştur.  Şiirde anlamı önemsemesi ile Turgut Uyar’a çok benzeyen şair, insanın sadece iç dünyasını değil dış dünyasını da anlatabilmeyi amaçlar. Bu özelliğini Mehmet Fuat şöyle değerlendirmiştir: “Edip Cansever de Turgut Uyar gibi, çok sesli bir şiirin yaratıcısı oldu. Özgünlüğü kendisinden esinlenenleri damgalayıp taklitçi durumuna düşürecek boyutlardaydı. Bu yüzden tek kaldı. İkinci Yeni içindeki yeri, anlama verdiği önemle, Turgut Uyar’a yakındı. Anlatılamayan, anlatılamadan kalan şeyleri bulup çıkarmaya, anlatmaya çabaladı. Orta malı edilmemiş anlamlan sadece insanın iç dünyasında değil, yaşamın çeşitli dış görünümlerinde de yakalamayı başardı. Soluklu uzun şiirlere eğilim duydu. Geleneksel şiirin değişmez kuralı olarak görülen yoğunlaştırmaya, şiiri yakalamak için sözü sıkıştırmaya yakınlık duymadı. Kimi zaman dize yapısına hiç önem vermedi. Gereksiz görülen bir sürü çizgi içinden en güzel deseni çıkanveren bir ressam gibi yöneldi şiirsel güzelliklere.”

Bunlarda da tatmin olmayan Cansever, Nokta adında bir dergi çıkarır. Bu dönemlerde bambaşka bir şiir anlayışı benimseyen şairimiz fark edilmeye başlanır. Aslında başlarda da şiirleri çevreden daha farklıdır ancak bu yıllarda yani 1950’lerde fark edilmeye baslanır bu değişik tarz.  Şiirinden söz etmişken Edip’in bir özelliğine yer vermek isterim: Ünlü şair şiirlerinde otel kavramını bolca kullandığından ona “Oteller Şairi” denir. Çoğu kişi Edip Cansever’in bu metaforu kullanarak yalnızlığı ve kimsesizliği anlattığını savunur.

Anlamadığım şu 
Ben neden bir otel katibiyim 
Eskiyim, renksizim, kimsesizim
 

Bu şiir hakkında birçok inceleme ve yorum vardır fakat genel bir düşünceyi paylaşmak isterim sizlerle: “Şair bu şiirde kendini bir otel katibi gibi tasvir eder. Hayatına giren, karşılaştığı birçok insan vardır. Hayatına dokunan da vardır, görmezden geldiği de… Ama hepsi gelir gider. O hep oteldedir, olduğu yerde. Kendini o otele ait hissetmez. Şair kendini hayatta da böyle hisseder: Kimsesiz. Otele gelen müşteriler gibi hayatına da giren birçok insan vardır fakat sonuç hep aynıdır: Yalnızlık.”

Ölüler dirilirdi. Çıkamazdım ki otelden 
Ben otelden hiç çıkamazdım ki
Her şeyi bilen bir adam gibi gelip geçerdi
Kış
Ve hayaletler halinde kuş sürüleri

Otel kavramına Salah Birsel’in yorumu ise şöyledir: “Edip’e göre dünya koskoca, uçsuz bucaksız, aynak oynak bir oteldir. İnsanlar da oteldir. Bir otel odasında, odaların soluk alıp verişlerine yüreklerini uydurmuşlardır. Bir uzaklık, yakınlık hesabı içinde bıkmadan, usanmadan ayak değiştirirler. İki kişiyseler karşılıklı oturuyorlardır. Çünkü herkes, herkes gibi karşılıklıdır. 

Ayrıca Salah Birsel, Cansever’in Sera Oteli adlı şiirine de şu yorumu yapmıştır: “Bu şiir Cansever’in portresidir.”

Silik bir izlenim gibi kalıyordum kendimde
Elimle filan bir şeyler yaptığımı görüyordum
Seyrek de olsa konuşuyordum, örneğin
Eski bir efsaneyi anlatıyordum birilerine
Ya da bir yerleri tarif ediyordum yüzümü buruşturarak
İçki de içiyordum, hem de sert içkiler içiyordum
Bazan bir iki bardak
Bazan da sabahtan akşama kadar
Durmadan içiyordum
Canım elbette, diyordum, nasılsa
Otel batacak, otel batacak!

En önemlisi de tanıştırılır gibiydim biriyle
Hiç kimselerin ilgilenmediği
Bazı olayların tarihçisi olarak.

Sakin bir hayata sahip olan Edip Cansever iki çocuğa sahiptir. Bu çocuklar eşi Mehfaret Erk ile yaptığı evlilikten olmuştur. Çok hassas ve duygularıyla yaşayan bir insan olarak bilinir ünlü şair. Ablası Edibe Aykaç,  Edip Cansever hakkında şöyle demiştir: Edip çok hassas bir insandı, ufacık bir sözle kırılırdı. Biz dört kardeşiz. Diğer kardeşlerimiz kız olmasına rağmen, küçükken ben en çok Edip’le anlaşırdım. Bütün oyunlarımızı birlikte oynardık. Unutamadığım bir anısı vardır. İlkokul beşte veya orta birdeydi. Annem Bursa’ya gitmişti. Annemi çok özlemiş, onun için bir şiir yazmış, bana okudu. Bir çocuk dergisine yollamış, orada çıktı. Biz çok sevindik, hopladık, zıpladık filan. Ah kardeşim şair olmuş diye ben ona sarılmıştım. Yıllar sonra gerçekten değerli bir şair olunca, zaman zaman boynuma atardı elini, sen bana böyle söylemiştin abla diye.

Karakteri ve net duruşuyla arkadaşlarının da çok sevdiği Cansever’in hakkında  Cemal Süreya şöyle der: Kimseye kötülük etmedi. En büyük özelliği şudur: Hiç dedikodu yapmazdı. Hiçbir yalan üretmemiştir, kimsenin aleyhine yalan bir şey söylememiştir. Sevmediği adamlarla bir masaya oturmazdı. O kadar net bir tarafı vardı.

İnsan olarak  herkesin takdirini toplayan Cansever, şair kimliği ile de birçok başarıya adını yazdırmıştır.  1957’de yazdığı Yerçekimli Karanfil kitabı ile başlar bu ödül kazanma serüveni; Ben Ruhi Bey Nasılım ve Yeniden eserleri ile devam eder.

Şiire aşık olan şairimiz, 1986 yılında beyin kanaması geçirdiği için vefat etti. Geriye usta kaleminin eseri olan yüzlerce şiir kaldı. İşini gücünü bırakıp sadece şiir yazmak için yaşadı. Şiiri bir uğraş olarak görmedi, onu yaşadı. Öyle ki Cemal Süreya, Cansever’e bir şiirinde yer verip şöyle dedi:

Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.

Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever.

Saygı ve özlemle anıyorum..

Zeynep Çalıcı
Latest posts by Zeynep Çalıcı (see all)
Visited 16 times, 1 visit(s) today
Close