I

bir kere meyan şerbeti içtim
yazdı sıcaktı
içim bulandı
kalay ve bakır
ve tütün kokuları ayıltır bu sokakları
altın sarısı tadı zehirler
oksitlenmiş kaplardan yenen
tütün kebabının
zehre doydum
öyle ayıldım

bir kere meyan şerbeti içtim
yazdı sıcaktı
içim bulandı
ıslak öpücükleriyle ayıldım balıkların
ayağımda çamurlu sular
kara sular ayağımda
karış karış ezberledim
üç adamın sığmayacağı dar sokakları
öyle ayıldım
adını ezberledim defalarca
harf harf anlamını düşünerek
gece damlarında müjdelere aç beklerken
adaşının adını ezberledim
öyle ayıldım

bir kere meyan şerbeti içtim
yazdı sıcaktı
içim bulandı
bu son olacak sanıyordum
beş vakit geçince
saba makamında ayıldım
alabildiğine kurak
alabildiğine kanallı
alabildiğine tembel
ve alabildiğine geniş düzlüklerin
engebeli yankısıyla ayıldım
Arapçayla ayıldım sonra
Kürtçeyle ve Türkçeyle
mor tülbentlerle
kırmızı siyah poşuların
acımtırak gülüşüyle pos bıyıkların altından
sert sarı bakışlarıyla ayıldım
yalın ayak hamal çocukların
ağızlardan gelene kadar yenen etin
ve açlıkların kansız lezzetiyle
az şekerli şerbetlerin
tatlı diye yedirilen tadıyla ayıldım

bir kere meyan şerbeti içtim
yazdı sıcaktı
içim bulandı
bu son olacak sanıyordum
bu son olacaktı
buraların ciğerini közleyerek ayıldım
köşebaşı tezgâhlarında
Hanifler benim elimden yerdi
aç bırakmadım Nemrutları da
hatta Nemrut’un ateşi
hâlâ kavurur buraları
ciğerim dağlandı
öyle ayıldım

bir kere meyan şerbeti içtim
yazdı sıcaktı
içim bulandı
bu son olacak sanıyordum
bu son olacaktı

II

bir kez daha içtim bir kez daha Urfa’da
bir şeye alışmak nasıldır bilir misin
öyle yavaşça öyle aşina gelir insana
ve beş vakit daha bekledikten sonra
bu sefer uzunca
ben deyim yıl siz deyin ömür
katiyen uslanmam bilirim
herkes bilir

bir şeye alışmak nasıldır bilir misin
öyle yavaşça öyle aşina gelir insana
sonra güzel sonra sıradan
bulantılı tekrar belki çok sonra 

bir kez daha su istedim bir kez daha Haşimiye’den
bir kez daha geçtim Ömeriye’nin önünden
yavaş bir ezandı belki yatsıydı
öyle uşşaktı öyle hicazdı
dizlerim müezzine aşinaydı
öyle dinledim öyle heyecansız
bir kilise çanı kadar kayıtsız
affet müezzine öyle alıştım

bir kez daha baktım bir kez daha duman altı gözlerimden
bir kez daha bir Kürt kızına
öyle yoldan öyle aşina geçiyordu
affet güzelliğe öyle alıştım

bir kez daha Şam tatlısı verirdim bir kez daha balıklara
bulabilseydim bir kez daha yumulurlardı
öyle tatsız öyle revani bozması
öyle Bağdatlı öyle Şamlı tatlılar kızıllaştı
affet kan kokusuna öyle alıştım

öyle bekledim yazı öyle sıcağı
bilakis hava ılıdı
öyle bekledim içimin öyle bulanacağını
bu kez olmadı

Visited 4 times, 1 visit(s) today
Close