Yazar: 23:30 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi

Bir Türk Ailesinin Öyküsü & İrfan Orga

Hayatın getirdikleri… Hayatınızı ne kadar kontrol etmeye çalışırsanız çalışın, bazı küçük değişiklikler dışında, hayatınızı, bir senaryoda yer alan bir rol olarak yaşamaya devam edersiniz. Bunu “Bir Türk Ailesinin Öyküsü”nde kapsamlı bir şekilde anladım, çünkü aile üyelerinin tüm mücadelelerinin savaşın ve yaşamın getirdikleri üzerinde belirgin bir etkisi olmadı. Geniş Orga ailesinin deneyimleri, sadece savaş günlerinin koşullarını ve savaş sonrası dönemi tanımlamakla kalmıyor, aynı zamanda bizi günlere götürüyor. Kitabı okurken kendimi sadece bir okuyucu olarak görmedim; Olayları yakından gözlemleyen birisiydim fakat onlara çok yakın biri değil de; sanki bir komşu ya da aynı sokakta oturan bir kişiydim. 

Irfan Orga, aynı kederi yeniden yaşıyormuşcasına, kitabına tüm bireysel duygularını yansıtıyor. Sahneleri, sanki o zamanlar filmini çekmiş gibi, gözlerimizin önüne ayrıntılı bir şekilde seriyor. Duyguların ve detayların bizi nasıl sürüklediğine dair en iyi örneklerden biri, evdeki yangınla ilgili kısımdır. Evin alevler içinde yanmasıyla ilgili tasvirleri tam olarak gözlerimin önündeydi; çocukların korkuya karışmış aceleleri, annenin korkudansa hissettiği hayal kırıklığı, ki bu yangın kısmını olurken ben de bu hislerle kendimi bağdaştırdım. Sanki herşeyini kaybeden benmişim gibi omuzlarım düşmüştü. 

Babanın ve amcanın ölümünden sonra, ki bu bir başka büyük kayıptı, çıkan yangın, hayatın çatlak veya kırık merdivenine tırmanmayla cebelleşen Orga ailesi için gelecek olan daha da zorlayıcı günlerin bir işaretiydi. Kitabı baştan sona dolduran benzer işaretler ve bazı aile fertlerinin geçirdikleri sinir krizleri hikayenin gerçek bir trajedi haline gelmesine neden oluyor. Kendime bu kabusun hiç bitip bitmeyeceğini soruyordum. Ve kabus hiç bitmedi. Tükendiğimi hissettim ama bu kitabı okumayı bitirdiğimde ne kadar şanslı olduğumu da fark ettim.

Gerçek bir ailenin nasıl tahrip edildiğini okuduğumda, savaşın gereksiz döktüğü kanın insan hayatını nasıl tahrip ettiği konusundaki düşüncelerimden emin oldum. Hikayede birçok karakter var, fakat odaklanacağım ve analiz edeceğim kişiler ancak çekirdek olaylarda çok sık karşılaştığımız insanların kişilerarası ilişkileri olacaklar. 

Olaylar; erken yaşta evlenip, lüks bir hayat yaşayan ve kocasının ölümünden sonra genç bir dul olarak kalan yazarın annesi Şevkiye Hanım’ı olgun bir kadın olmaya itiyor. Duygularını belli etmeden, üç çocuğuna ve kayınvalidesine bakmaya çalışan cesur bir kadın olarak tasvir ediliyor.

Kayınvalidesi ile asla anlaşamayan bu genç bayan, ancak çocukları büyüdükten sonra ne kadar korkmuş ve yılgın olduğunu gösterir. Çabalarının aslında çocuklarını nasıl endişelendirdiğini öğrenme yükünü taşıyamadığı için hastaneye kaldırılır ve orada ölür. Bana göre Şevkiye Hanım, güçlü bir kişilik sergilerken aslında zayıflığını gizlemeye çalışıyordu. Hayatının son günü aslında hayatının merkezi olan kocasının öldüğü gündü. 

Büyükannenin kişiliği, kitabı okurken yorum yapmadan kolayca anlaşılabilir. Bencil, kendini diğerlerinden üstün gören ve en önemlisi her zaman sıkıntıdan kaçınmaya çalışan biri. Evliliği, kaçışının mükemmel bir örneği. Olumsuz etkisi, gelininin ve torunlarının hayatlarında meydana gelen her kötü olayda açıkça görülebiliyor. Koruyucu bir büyükanne olsaydı, Orga ailesinin hayatı oldukça farklı olurdu.

Yazar kardeşi Mehmet’e çok yakın değil. Bu nedenle, kitapta onun hakkında fazla bir şey okumuyoruz.  Birbirlerini özledikleri tek yer Kadıköy’deki vakıf okulu ve gerçekte kardeşlik bağlarını hissettiğimiz tek zaman, Mehmet’in hastalandığı zamandır. Mehmet diğer aile üyelerine de yakın değil. Hatta evlenme kararını bilr kendi başına veriyor.  

Bence, ailenin prensesi Muazzez, büyükannesinin taklitçisi. Çünkü Muazzez hayatının çoğını büyükanneyle geçirmiştir ve onun için sadece büyükanne vardır.  En küçük kızkardeş hakkında söylenecek çok şey yok; erkek kardeşi onun hakkında ayrıntılı bilgi vermemiş, çünkü büyürken onu nadiren görmüş. 

Kendisi ve ailesinin hayatını yazan İrfan hakkında ne söylemeli? O, hayatında asla yeterince mutluluğu sahip olmayan ve çocukluğunun erken yaşlarından itibaren zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmış birisi.  Babasının ölümünden sonra annesiyle güçlü bir bağ kurar ve hayatın zor koşulları annesini de çok genç yaşta alıp götürüyor.  Annesi hayatta olmuş olsaydı bile asıl yalnızlığı, annesinin sevgisini ve merhametini kaybettiğinde başlamıştır. Ne olmak istediğini düşünecek vakti olmadığı için ya da hiçbir şey onun istediği gibi gitmediği için memur olur.  Tam olarak belirtilmemiş, ancak askeri kariyerine son vermesinin nedeni, yabancı bir kadınla evlenmenin askeri yasağı olabilir. Bu, özgürce ve kendi isteğiyle değil de zorla asker olmuş biri için çok iyi bir durum olabilir. Bununla birlikte, parasal problemleri ve anavatanından uzak olması, hayatını güzel renklerle doldurmadı.

Hayatının zor ve kötü koşullarına rağmen Irfan Orga, bu yazılı sanat eserini mucizevi bir şekilde yaratarak bizim ve dünyadaki herkes için bir örnek haline geldi.  Keşke mali sorunları olmasaydı ve gurme kitaplar yerine İngiltere’deki hayatını kaleme alsaydı. 

Bu kitabı tesadüfen okudum, ama bir hayatın sahnelerini bu hikayeden öğrendim…

Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close