Bir kan gölü üstünde yüzdürüyorum kâğıttan gemilerimi. Odamın duvarları çamurla kaplı. Sokaktan çamur toplayıp eve getirmeyi severim. Gölün rengi güzel, kokusuna da bayılıyorum fakat su çok durgun, gemilerimi istediğim gibi yüzdüremiyorum. Müzik kutusu bozuk, sesi beynimi kemiriyor yoksa içimdeki iblis mi bunu yapan? Bilmiyorum. Küçük bir fil gezinip duruyor odamda, kan gölüne giriyor bazen, içiyor ondan kana kana. Bu fil, yoksa bir vampir mi? Bulutlar pencereme kadar geliyorlar ama içeri girmiyorlar; korkuyorlar öldürdüğüm gibi güneşi, onları da öldüreceğimden. Kuşlar toprak altında yaşıyor ve solucanlar gece boyunca uçuyor. Artık sabah diye bir şey yok, yaşasın uçan solucanların devri! İçinde yüzdükleri kanı emiyor kâğıttan gemiler, ağırlaşıyorlar, yüzemeyip batıyorlar. Yeni gemiler yapmam gerek yoksa sıkılırım burada. Küçük fil! Gel buraya. Eğlendir beni. Senin derinden uçurtma yaparım yoksa! Odamın tavanı yok ne de olsa. İstemez misin dolaşmak uzayda? Küçük fil! Neredesin? Bir ben daha var. Oturuyor köşede, bak işte şurada. El sallıyor bana. Bir diğeri de karşısında. Deli olmasalar oynamak isterdim onlarla. Boş bakan gözleri olmasa… Salyaları ağızlarından akmasa… Sıkılmaya başladım. Kan gölü çekiliyor, buharlaşıyor yavaşça. Şu delilerden birini yatırsam şuraya, kendi silüetimi görsem gırtlaklarından akan kanda, geçer mi can sıkıntım? Sen de kimsin? Benden bir tane daha ha? Gel, otur yanıma. İşte küçük fil de geldi, solucanlar uçuyor bak görüyor musun? Kâğıdın var mı dostum? Gemi yapmayı biliyor musun?

Visited 6 times, 1 visit(s) today
Close