“İmparator Filozof” olarak anılan Marcus Aurelius, “Ta Eis Heauton” (Kendime Düşünceler) adlı eserinde Stoacı felsefeye dair kişisel fikirlerini gözler önüne serer. 161-180 seneleri arasında Roma’da imparatorluk yapmış, siyasi görevi boyunca ideal bir devlet yapısı tasarlamıştır. Bilhassa Roma yurttaşlarına seslenen Aurelius, yapıtında ülkede demokratik yönetimin nasıl olması gerektiğine dair barışçıl çözüm önerileri sunar. Ülke yönetiminde eşitliği, toplumsal hoşgörüyü esas aldığını ve vatandaşların da buna karşılık toplum yararına çalışması gerektiğini ifade eder.
Aurelius’un yaşam biçimi hâline getirdiği Stoacı felsefeye göre; doğaya uygun her şey iyi ve erdemlidir, doğru bir şekilde yaşamak için evrensel düzene uymak, ilahi zekâyı gözetmek gerekir. İnsan kendi ruhunu yakından takip ederek, her an ölecekmiş gibi yaşayıp, yalınlığı ve tevazuyu seçerek sükûneti yakalar. Ölümü mükâfat gibi gören Stoacılar, mutlak sona uygun hareket ederek yaşarlar. Çünkü onlara göre ölüm, doğayla ahenk içinde gizemli bir tanrısallığı barındırmaktadır.
Sade bir dille kaleme aldığı düşünsel ağırlığıyla ön plana çıkan yapıtı, yaşadığımız yüzyılda da birçok insanın zihinsel gelişiminde ve yaşam amacında ehemmiyetli bir yere sahip. Verdiği can alıcı öğütler ile tüm insanlığı büyüleyen Marcus Aurelius; edebiyat, tiyatro, sinema gibi sanat dallarının sıklıkla esin kaynağı oldu. Gösterişten uzak minimal yaşam şeklinin, vatanına duyduğu güçlü sadakatinin, bilge kişiliğinin, güzel ahlakının peşine düşenler için de koca bir rol model olmaya devam ediyor. Kitaptan itinayla seçtiğim alıntılar ara ara okunarak, yaşamın fâniliği sıkça sorgulanmalı. Ölüm ansızın gelip boğazımıza yapışmadan, yaşam amacımız ve içsel motivasyonumuz için bir an önce harekete geçmeliyiz.
“Dışarıdan başına gelen herhangi bir olay mı üzüyor seni? İyi bir şey öğrenmek için kendine boş vakit yarat ve aylak aylak gezinmeye son ver. Diğer bir hataya da dikkat etmelisin artık: Hayatta yıpranmış, dürtüsünün ve düşüncesinin tamamını yönlendirecek bir amaca sahip olmayan kimseler, yaptıkları işlerde ahmakça davranır.”(s. 15)
“Öyleyse değer verilmesi gereken nedir? Alkışlar mı? Hayır. Kalabalığın alkışları dil şaklatmaktan farksızdır. Bu durumda, acınası ün olgusunu da değer verilecek bir şey olarak görmüyorsun. Peki değer verilecek ne kaldı geriye? Bence insanın kendine has yapısına, amacına uygun hareket etmek ve etmemek. Bütün işlerin ve sanatların hedefi de budur. Üretilen şey, üretildiği amaca uygun olmalıdır. Bir bağcının, seyisin veya köpek yetiştiricisinin hedefi gibi.” (s. 56)
“‘Sana dürüst davranmak istiyorum.’ diyen birisi nasıl çürümüş ve sahtekârdır. Ey insan, sen ne yapıyorsun? Bunu söylemene gerek yok. Dürüstlük kendiliğinden anlaşılmalı. Yüzünde yazmalı, sesinde çınlamalı. Tıpkı sevgilinin, sevgilisinin bir bakışında her şeyi anlayabilmesi gibi dürüstlük baktığın an gözlerinden taşmalıdır.” (s. 117)
“Doğa hiçbir zaman sanattan daha değersiz değildir. Çünkü sanat, pek çok şeyde doğayı taklit eder. Öyleyse her şeyin en mükemmel ve en kapsamlı doğasına karşı sanatsal yaratıcılık asla üstün gelemez. Bütün sanatlar, daha yüce olan yararına daha aşağı olanı yaratır.” (s. 116)
“Yaşama sanatı, bir dansçınınkinden çok bir güreşçinin sanatına benzer. Savunmaya dikkat etmeli, öngörülemeyen saldırılar karşısında bile sağlam durup devrilmemeli.” (s. 74)
“Üç bin yıl ya da bunun binlerce katı fazlasını yaşayacak olsan da hiç kimsenin hâlihazırda sürdürdüğü hayattan başka bir hayatı kaybetmediğini ve kaybetmekte olduğu hayattan başka bir hayat yaşamadığını unutma. Bu yüzden hayatın en kısası da en uzunu da aynı kapıya çıkar. Çünkü şimdiki zaman herkes için aynıdır, bu yüzden geçmiş zaman da aynıdır ve yitip giden sadece bir andır.” (s. 17)
“Akıl gözünü kapatmış kişi kördür. Bir başkasına ihtiyaç duyan, yaşamını sürdürmek için gerekenleri kendisi karşılayamayan biri dilencidir.” (s. 35)
“İnsanın ruhu, evrenin çıbanı ve tümörü olduğunda kendine saygısızlık eder, zira insan çoğu şeyi bizzat kendisi için yapar.” (s. 18)
“İnsanlar birbirleri için yaratılmıştır. Ya eğit onları ya da onlara katlan.” (s. 88)
“Sonuç olarak her yerde, olup biten her şeyi kavrayacak hissiyata ve derin anlayışa sahip bir insan, sonuçların sonucundan kaynaklanan herhangi bir şeyi bile hoş bulur, hemen hemen hiçbir şey ona faydasız görünmez. Vahşi hayvanların kocaman açılmış ağızlarına bakmayı, büyük ressam ve heykeltıraşların hayvanları tasvir ettikleri eserlerinden daha az hoş görmez. O saf bakışlarıyla yaşlı bir adam ya da yaşlı bir kadındaki güzelliği ve özgün alımlılığı, çocuklardaki sevimliliği görebilir. İşte bunlar gibi herkese açıkça görünmeyen pek çok şeyi, doğayı ve onun işlerini gerçekten bilen, onlara sahip çıkan insan kavrar.” (s. 22)
KAYNAKÇA
Aurelius, M. (2019). Kendime Düşünceler. Çev. (Y. Emre Ceren), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- Halid Ziya Uşaklıgil’in Ölümünden Önce Yazdığı Son Eseri: İzmir Hikâyeleri - 27 Mart 2021
- Geçmişten Günümüze Çocuk Edebiyatının Gelişim ve Değişim Serüveni - 14 Şubat 2021
- Gerçeğin Dramatizasyonla Yeniden Keşfi: Psikodrama - 28 Haziran 2020