Covid-19 olarak adlandırdığımız büyük bir pandemiyle savaştığımız şu günlerde, meraklanarak, yaşadığımız durumun benzerlerini arayışa çıkıyoruz. Salgınlar, birçok filme, yıllardır konu olmuş. İzlediklerimiz her ne kadar kurgusal olsa da, bana kalırsa, yaşadığımız bu zor zamanları en kolay bu filmlerle karşılaştırabiliriz. Bu karşılaştırmalar ise, gerilim sağlamamalı çünkü çekilen filmler, gerek kurgusal, gerek gerçek hikâyelerden alınmış olsun, çok daha zor şartları görmemizi sağlıyor. Durumların ne kadar kötüleşebileceğini, neleri kaybedebileceğimizi, nelerle sınanabileceğimizi bize hatırlatıyor. Bunlara ek olarak salgınlara karşı müdahaleleri de görüp, neyin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili, azıcık bile olsa fikir edinebileceğimizi sanıyorum.
Aşağıda 10 salgın filmini sıralıyorum. Keyifli seyirler diliyorum.
12 MONKEYS IMDB 8,0/10
1995 yapımı, Terry Gilliam imzalı film, 1996’da yayılan bir virüs sebebiyle 5 milyar kişinin kaybını ve bu sebeple 2035’de nüfusun sadece %1’inin kalmış olduğunu anlatıyor. Filmin başrollerinde Bruce Willis, Madeleine Stowe ve Brad Pitt rol almış. Yeryüzünde kalan %1’lik nüfus, virüsten korunmak amaçlı yeraltında koloniler kurarak yaşamlarını sürdürürken, bir zaman makinası inşa ederek virüsü yok etmeyi amaçlıyorlar. Test sürüşü için mahkûmlardan James Cole, yanlışlıkla 1990 yılına gönderiliyor. Kendini akıl hastanesinde bulan James, yapması gerekenleri dile getirdiğinde, ilerleyen yıllarda virüsün yayılacağını ve virüsü yok etmek için gelecekten geldiğini söylediğinde, akıl hastası etiketi yiyerek dikkate alınmıyor. Film virüsle birlikte zaman yolculuğunu da konu edinmiş. Geleceği görmek bir mükâfat değil, acı bir deneyim olarak ele alınmış. Film boyunca etrafındakileri kendine inandırmaya çalışan James ile film, geleceği bildiğine inanan ama kimseye inandıramayan kişilerin yaşadığı, Cassandra Sendromu’ nu da konu alıyor.
Oyunculuklar filme son derece harika detaylar bırakıp, izleyenleri hayran bırakıyor. Akıl hastanesinde geçen sahneler muhteşem performanslarla sergilenmiş. Film son saniyelerine kadar izleyenleri soru işaretleri ve merak içerisinde bırakmayı başarıyor.
Hepsine ek olarak, 1995 yılındaki insanların, 2035’deki halimizi nasıl hayal ettiklerini görüyoruz. Her ne kadar kurgu olsa bile, onlar bizi zaman yolculuğu yapabilir halde hayal etmişken, biz hâlâ el nasıl yıkanır tartışmasındayız…
I AM LEGEND IMDB 7,2/10
Richard Matheson’un, 1954 yılında yazdığı, I am Legend isimli romanından uyarlanan film, Francis Lawrence’ın yönetimiyle, 2007 yılında perdelerle buluşmuş.
Will Smith’in canlandırdığı Robert Neville’ın, insanlığın büyük bir kısmını öldüren ve kalanları da mutantlara dönüştüren virüse karşı bağışıklığı var. Robert, New York’ta, virüsün dönüştürdüğü, gece avlanan mutantlara rağmen hayatta kalmış tek insan, yanında ona yoldaş olacak tek canlı ise köpeği Sam. Bilim adamı olan Robert kendi kanını kullanarak bir tedavi bulmaya çalışırken bir yandan da radyodan sürekli yayın yaparak hayatta kalanları bulmaya çalışıyor. Tek başına yaşayan bir adamın yanında köpeğiyle hayata tutunmaya çalışması, ümidini bir türlü kaybetmemesi hayranlık uyandırıcı. Köpeğiyle arasındaki ilişki, izleyenleri özendiriyor. Will Smith’in harika oyunculuğuna şahit olacaksınız.
Filmde, insanlık dünyadan çekildiğinde, doğanın ve hayvanların, şehirlere ve yaşama nasıl adapte olduklarını, yaşam alanlarını nasıl sahiplendiklerini göreceksiniz. Bir bilim adamının, yıllarca, yaşayan tek bir insan görmemiş olmasına rağmen, büyük bir azimle çalışıp, tedavi için kendini feda ettiğini gözler önüne seren, birçok ödül kazanmış, harika bir eser.
OUTBREAK IMDB 6,6/10
The Hot Zone adlı Richard Preston kitabından uyarlanan film, Wolfgang Petersen imzası taşıyor. Başrollerinde Dustin Hoffman, Rene Russo ve Morgan Freeman olan 95 yapımı film, New York ve Teksas film eleştirmenleri birliği ödüllerinden iki ödül almış.
Bulaşıcı Hastalıklar Uzmanı Albay Sam Daniels, Zaire’de ortaya çıkmış Ebola virüsüne benzer bir Motaba virüsünün, Kaliforniya’ya ulaştığını tespit ediyor. Durdurulmazsa milyonları öldürebilecek olan virüsle yapılan mücadelede, kaos durumunu yönetenlerin, kararlarını nasıl aldıklarını, daha fazla kayıp vermemek için neleri feda edebileceklerini, neleri zayiat olarak adlandırdıklarını, sert ama doğru yollarla gösteriyor film. Aynı zamanda virüsü yenebilmek için ciddi uğraşlar veren, fedakârlıklar yapan sağlıkçılara da değiniyor. Film, hem sağlıkçıların hem de halkın gözünden, yaşanılan zor durumu perdelere yansıtırken, durumu kontrol altına almak için gerekli olan askeri müdahaleleri de gözler önüne seriyor.
Yaşanılan zor durumu, halk dışında, kontrol etmeye çalışanların yönünden de anlatırken, korkutucu müdahalelerin nasıl göze alınabileceğini gösterip, bu kararların doğru ve yanlışlığını izleyicilere düşündüren bir film.
CONTAGION IMDB 6,7/10
Steven Soderbergh’in yönetip, Scott Z. Burns’ün senaryosunu yazdığı, başrollerinde Matt Damon, Gwyneth Paltrow, Laurence Fishburne, Jude Law, Marion Cotillard, Kate Winslet’in rol aldığı 2011 yapımı film, hava ve solunum yoluyla rahatlıkla bulaşıp birkaç gün içerisinde ölüme sebep olan bir virüsü konu alıyor.
İzlediğim filmlerin arasında, yaşadığımız Korona pandemisine en çok benzerlik sağlayan film olarak adlandırabilirim. Tabii ki yaşadığımız duruma nazaran, çok daha ağır seyreden bir virüsü konu alan film, oldukça soğuk, mesafeli ve sert diyebileceğim bir şekilde, ekranlara yansıtılmış. Uzmanlardan oluşan medikal bir ekip salgına çare bulmaya çalışırken, bir yandan halkın yaşadığı paniği de kontrol altına almaya çalışıyor. Salgının insanlara olan etkisini her açıdan irdeleyip, toplumsal hayatın dağılmasını, insanların hayata tutunmaya çalışmalarını gözler önüne seriyor.
FLU IMDB 6,7/10
Flu, Kim Sung-su tarafından yazılan ve yönetilen 2013 yapımı bir Güney Kore filmi. Aniden baş gösteren Kuş gribi salgınının kaynağının arayışını, tedavisinin arayışını ve bu süreç boyunca insanların alınan önlemler ve kararlar ile yaşadıklarını, çarpıcı bir şekilde izleyenlere gösteriyor. Film, yaşanılan süreci, sağlıkçılar, politikacılar ve siviller üzerinden, hiçbir şeyi atlamadan, büyük bir duygu ve gerilim ile birlikte anlatıyor. Alınan önlemler ve insanların bu süreci atlatmak zorunda kaldığı alanlar, politikacıların aldığı kararlar ile yaşanılan durumlar göz korkutucu olsa da, bence yaşanma olasılığı oldukça yüksek durumlar perdeye yansıtılmış. Maalesef, klişelere, zorlama ve gereksizce uzatılmış bir iki sahneye sahip. Ancak duygu aktarımı çok başarılı bir şekilde yapılmış ve bunun yanı sıra virüsün nasıl yayıldığını, ne kadar etkili olduğunu, bu durumu yönetenlerin ufak bir hatasında işlerin nasıl sarpa sardığını, feda etme kavramının ahlak ve etik olarak irdelenişini de çok güzel bir şekilde göstermiş. Bu sebepler küçük hataları göz adı etmemizi sağlıyor. Etkisi oldukça yüksek, yansıttığı duygular oldukça sarsıcıydı.
CARRIERS IMDB 6,0/10
2009 yapımı filmin senaryo yazarlığı ve yönetmenliğini Alex Pastor ve David Pastor üstlenirken, Chris Pine, Josh Hartnett, Lou Taylor Pucci, Piper Perabo, Lou Taylor Pucci ve Emily VanCamp başrolleri canlandırmıştır.
Yayılmış bir virüs sonrası nüfusun büyük bir kısmı yok olmuşken, filmdeki 4 karakter Amerika’dan uzaklaşarak hiç kimsenin bilmediği, güvende olacaklarına inandıkları, Meksika’daki bir kumsala ulaşmaya çalışıyorlar. İnsanlarla temasa girmemek, ana yollardan değil yan yollardan ilerlemek gibi kuralları olmasına rağmen, yol boyunca, bu kuralların savsaklanması ile yaşanılan problemleri konu alıyor film. Virüs ve tedaviyle ilgili konuların bahsi çok fazla geçmezken, yolda geçen süre boyunca, az sayıda kalmış insanların birbirlerine ve etrafa sergiledikleri davranışlar, bu 4 kişinin etik ve ahlaki değerleri zorlayan kararlar almak zorunda kalması, insan ilişkilerinin berbatlaşmış hali irdelenmiş.
Filmde, insanlığın sona ermesinde ve zedelenmesinde, en büyük etkenin virüs değil, insanların içindeki kötülüğün sebep olduğu gösterilmiş.
WORLD WAR Z IMDB 7,0/10
Max Brooks’ un aynı isimli kitabından uyarlanan film bir zombi pandemisini konu alıyor. Brad Pitt hem başrolü hem de yapımcılığı üstlenirken, filmin yönetmeni Marc Forster.
Sadece 12 saniyede, yaşayan için, her şeyin bittiği bir virüsten, bu virüsün yaşayanları zombiye çevirmesinden bahsediyoruz. Alışılmış zombi filmlerine karşıt, bu filmde zombi kavramını bir virüs olarak irdeleyip, bir tedavi bulmaya çalışıyorlar. Bu da filmi, salgın filmi olarak adlandırabilmemizi sağlıyor. Birleşik Milletler çalışanı Gerry Lane mutlu bir hayat sürerken, dakikalar içinde, bütün hayatın yok oluşuna şahit oluyor ve aynı dakikalarda ailesini de kurtarmaya çalışıyor. Daha sonra ise neredeyse tüm dünyayı kapsayan bir tedavi yolculuğuna çıkıyor. Bu yolculuk boyunca, şehirlerin harabeye dönmesinin, binaların yıkılmasının, korunma yöntemlerinin saf dışı hale gelmesinin saniyelere bağlı olduğunu görüyoruz.
Aksiyonu, heyecanı bol bir film. Virüslerin bile bir zayıf noktasının olduğunu, atlatabilmek için ipuçlarını toplayarak doğru yöntemleri bulmamız gerektiğini ortaya seriyor.
RESIDENT EVIL APOCALYPSE IMDB 6,2/10
Film 2004 yapımı, aynı isimli ünlü video oyunundan uyarlanan, Resident Evil film serisinin 2.filmi. Yönetmenliğini Alexander Witt üstlenirken, Milla Jojovich, Sienna Guillory, Oded Fehr başrolleri canlandırmış. Salgın, virüs, zombi kavramlarını konu alırken fantastik bir kurgu olduğuna da değinmek zorundayım. Serinin ilk filminde Umbrella Şirketi şehrin en büyük ticari gücüyken, gizli biyolojik çalışmalar yapıyordu. Bu biyolojik çalışmalar genetiklerle oynanarak bir virüs ortaya çıkarırken, bir hata ile bu virüs sızıyordu. Çalışanların hepsi, virüs kaynaklı ölse bile, virüs öldürmekle kalmıyor, ölenleri geri getiriyordu. Resident Evil Apocalypse ise şirketin karantinaya aldığı bu virüsün, insanların meraklı müdahaleleri ile şehre yayılmasını anlatıyor.
Çoğu sahnede, aklımda olan tek düşünce, insanlık olarak ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz’du. Hiçbir zaman tamamen kontrol sahibi olamayacağımız genetiklerle oynuyor, kontrol elimizden kaydığında ise nasıl müdahale edeceğimizi bilmediğimizden kayıplar veriyoruz. Filmde koca bir şehir ve bir sürü insan, bu genetik deney için zayiat haline geliyor. Bilim adamları zombileri başarıya ulaşamamış deney adayları olarak görürken, aynı virüsle, mutasyonlar da ortaya çıkarıyorlar. Fazlasıyla fantastik ve aksiyon dolu olan filmde, bilimsel araştırmaların ve virüsün, nasıl sonuçlar verebileceğini görüyoruz.
PERFECT SENSE IMDB 7,1/10
2011 yapımı, David Mackenzie’nin yönettiği film, bir salgını konu alsa da tür olarak romantik drama filmi olarak adlandırmak daha doğru olur. Eva Green ve Ewan Mcgregor başrolleri paylaşıyor.
Susan hayatı boyunca, kendini kariyerine adamış, Michael ise kadınlarla yakınlaşma kurmaktan kaçınmışken filmin başlangıcında yakınlaşmaya başlıyor ve âşık oluyorlar. Onların yakınlaşmaya başladığı süreçte ise bir salgın baş gösteriyor. İnsanlar duyularını ve duygularını birbiri ardına kaybederken çiftimiz aşklarını hayatta tutmaya çalışıyorlar.
İzlediğim çoğu salgın filminden tamamen apayrı bir işleyiş vardı. Zıvanadan çıkan insanların, bilim adamlarının, askeri ve politik sert kararların arka planda olduğu, çoğu salgın filmine göre oldukça sakin ve usulca işlenmiş bir film diyebilirim. Bilimsel konuların, salgının ve tedavisinin bahsi geçse de, ön planda olan, insanların yitirdikleri, duyguları ve paniğiydi. Duyularımız ve duygularımız arasındaki bağlar ince detaylarla, oldukça duygusal bir şekilde gözler önüne serilmiş. İnsanların kaybettikleri hisler karşısında tepkileri, hayatta kalma ve adapte olma içgüdüsü gösterilmiş.
VIRUS IMDB 8,0/10
Film, 2018’de Hindistan’ın Kerala Eyaleti’nde yayılmış olan Nipah virüs salgınının, beyaz perdelere uyarlanmasıyla 2019 yılında gösterime sunulmuş. Tamamen gerçek bir hikâyeden uyarlanan film, salgını kontrol altına almaya çalışan insanları konu almış.
Çoğu salgın filmine göre bu filmde nedense bir tedavi arayışı yok. Film boyunca hastalığı kapanları takip edip araştırarak virüsün kaynağını bulmaya çalışıyorlar. Oldukça durağan ve yavaş ilerleyen film bilimsel müdahaleleri çok fazla konu edinmiyor olsa bile, salgın sürecinde, yaşamın değişmesiyle, insanların duygu durumunu, paniklerini ve korkularını gözler önüne seriyor. Kaos durumunda, insanların tepkilerinin ve davranışlarının değişimini gösterirken, ihtiyaç olduğunda, insanların, cesurca ve kendilerini riske atarak diğerlerine yardım edişini de görmemizi sağlıyor. Benim için, fazlasıyla yavaş ilerleyen bir film olmasına rağmen, akılcı müdahaleler ve insanların yardımlaşmasıyla salgınların nasıl atlatılabileceğini ortaya çıkarıyor.
- Tenin Gözleri Kitabından 10 Mimari Alıntı - 23 Aralık 2020
- Bugünün 10 Parkı – Geçmişin 10 Kraliyet Bahçesi - 15 Aralık 2020
- Sadabad Sarayı ve Versay Sarayı Bahçelerinin Benzerliği–Barok Dönemi - 28 Haziran 2020