Yağmura saklıyordu gözyaşlarını

Kara bulutları silkinerek geldi Bahar. Sesindeki hırçınlığa hiçbir kurşun yetişemezdi. İçinde olup bitenler yüzünde gül bahçesine dönüşürdü. Onun katıldığı her ortam bir iken iki olurdu, yollar genişler, kuşlar sevinirdi o yürüyünce. Selvi boyu, uzun siyah saçları, içinde hep bir uyanışı taşıyan büyük yeşil gözleri, adeta yeri okşayan adımlarıyla sıkıcı mahallemizde salınarak yürüyüşü doğal afetlerin en güzeliydi. O, Sancar Ozaner caddesin bir çıktı mı, etrafta beliren ve ağzı çık leş yiyiciler gibi dizilen “insan” tanımına uymayan adamlar susmanın fotoğrafı olurlardı.

 O geldiğinden beri mahallede daha önce görülmeyen bir mevsim başlamıştı. Kış gecelerini  bile ısıtan sıcak bir sesi vardı. Kalın dudaklarından süzülen merhamet ile yaralı bütün şarkılar kendini onarıyordu. Sanki uçan kuşlar onun parmaklarından havalanıyor, uzun ince parmakları bahardaki kiraz dalları gibi çiçekleniyordu. Onu her gördüğümde bir ayrıntısıyla karşılaşmak bir buluş yapmışçasına heyecanlandırıyordu beni.

Yaklaşık bir ay önce geldi Bahar bu mahalleye, daha doğrusu taşındı. Takvimler büyüdü bu kısa sürede. Güzelliği yüzyılların gölgesini andırıyor. İnsan baktıkça kayboluyor bu değerli hazinenin karşısında. Genelde siyah renkli giysiler tercih ediyor, bu da onun gizemini daha da derinleştiriyor. O geçmediği zamanlarda bile sokaklarda, caddelerde kokusu dolaşıyor sanki. Apartmanın küf ve rutubet kokulu merdivenleri sanki daha güzel kokuyor o basamaklara dokundukça. Yavaş ve salınarak yürüyor, bütün kaldırımlar uysallaşıyor Bahar adımlarını yere koydukça. Başının iki yanına sarkan saçlarının ortasındaki geniş alnı, derin suların ortasındaki ferah bir ada gibi, durup konaklayası geliyor insanın. Saçları tarihte birikmiş tüm aşkları bu zamana savuruyor. Bahar… sesi burada, yaşadığım apartmanın üçüncü katında. Daire numarası dokuz.

Eğer gündelik yorgunluklarını hesaba katmazsak yalnız yaşıyor, eve ondan başka giren çıkan kimseler yok. Daha doğrusu taşındığı günkü üç hamal dışında kimse girip çıkmadı evine. Giren olduysa da en azından ben görmedim. Acaba ne iş yapıyor? Buraya nereden geldi, neden geldi?

 O geldiğinden beri hangi sokağa girsem Bahar gelmişti. Mahalleli rıhtıma yanaşan görkemli gemi gibi gözünü ondan ayırmıyor, meraktan kıvranıyordu adeta. Buradakiler daha gariban, çekingen insanlardır. Burada herkes birbirine benzer. Ama Bahar herkese farklı görünmüştü. Adını çok az kişi biliyordu. Ben de adını apartman kutusundaki posta kutusundan öğrendim. Gelip geçerken düzenli bakarım bu kutuya. Faturaların arasında birinde “Bahar Cengiz, Daire: 9 , tüketim bedeli 5,30 TL hizmet bedeli 16,40 TL toplam 21,70 TL” yazıyordu. Zaten gelen her fatura bize adalet konferansı veriyor, devletimiz sağ olsun. Bahar’a da ilk faturada yansıtmışlardı bunu.

Adını öğrendiğimden beri onunla tanışmayı planlıyorum ama nasıl? Ellerini tutsam bütün geçmişimi sıfıra vururdum. Onunla tanışırsam pazartesi işe gitmeyeceğim, bahçedeki şu meraklı ağaç sözümü kesemeyecek artık. Nasıl bir insan acaba ? günlerdir düşünceler kafamı yiyip bitirdi. İnsan hiç tanımadığı birisine bütün uğultularını gömer mi? Ben de öyle bir his oluştu, sanki dinleyecek beni, konuşacak, öğütler verecek bana… belki… Ama benim varlığımdan hiç haberi yokken nasıl yapsın bütün bunları? Ben uzun zamandır gözlerimi duvara astım, kamburumu yatağa sardım, kapıyı örttüm, perdeyi açtım, kuralsız dizeler yazdım. Ellerimi hiç hesaba katmadan kitapları panikte bıraktım. Bir de battaniye serdim altıma, yakmadan önce süzüyor beni. Gece bitmeyen merdivenim. Saçlarım daha fazla dökülüyor, başucumda bitmeyen hastalığım: yalnızlık. Ellerim mermerden birer heykel çeneme yapıştı, saatin pili bitmiş, bilerek değiştirmedim. Sesim içimde kurudu. Ama bu halime bir Bahar geldi, hayali evime yerleşti. Güzel bir ilkbahar tablosu gibi duvara astım. Daha onunla tanışmadan hayatıma girdi. İki kelime bile konuşmadan dilim tutuldu. Yalnızlıkla umutsuzluk arasında debelenip duruyordum yıllardır. Lakin umudum daha ağır basmaya başladı son günlerde. Bu eve her akşam girdiğimde beni karşılayan boşluk dudak büküyor artık bana. “Yalnız değilsin, Bahar geldi.” diyor. Hayatım hiç de aklıma gelmeyen bir şekle büründü. Aylaklığımın boğazına ip attım, sonu yakındır.

Aylar sonra ilk defa aynaya baktım bugün, şimdiye kadar kuruyan dallarım tomurcuklanmaya başlamıştı. Kendimi ilk defa bu kadar uzun görüyorum. Yanaklarım gülümsemek için emekliyor. Kendimi beğenmiyorum lakin. Şu zamana kadar soğuktan donan fikirlerim, Bahar geldiğinden beri yakıp kavurmaya başladı beni. Onunla tanışamasam da muhakkak bir şey olmuştu bana. Akşamlar artık daralmıyor önümde, akşamlar şehirle buluşmaya başladı. Sürekli ayrılık eken tren istasyonlarına bile şefkatle bakmaya başladım. Önce akşam mı olur gün mü ölür diye karıştırmıyorum bu aralar. Suratıma bir kamçı yemiş gibiyim. Kendime gelmeye başladım. Uzun zaman sonra yatağımı topladım. Evde amaçsız dolaşırken sağa sola kolumu bacağımı çarpmıyorum artık. Şarkı dinlemeye başladım. Sesimi kendimden dışarı attım. Tekrar bir şeyler yazıp çizmeye başladım. Fısıltı sohbetlerini geçtim açılıyorum yeni bir güne doğru. Aklımı korkaklığın hizasından çektim. Gözlerimi kurutmaya saksıları sulamaya başladım. Gerçi saksılarda ekili bir şey de yok ama olsun bu bile güzel bir başlangıç benim açımdan.

O geldiğinden beri kafamın içindeki dünya değişmeye başladı. Eskiden yağmur saklıyordu gözyaşlarımı şimdi Bahar geldi güneşi andırıyor yüzüm. Gözlerimde yeni fikirler filizleniyor. Oysa ne zamandır toprak altında üşüyen bir tohum gibiydim. Kötü günler uzun sürüyor biliyorum. Buna bizzat şahit olmuşluğum var. Acının mektebinden mezun olamıyordum yıllardır. Tanıdığım insanlar çoğu zaman acımasız ve aşağılıktılar. Hiç hakları olmamasına rağmen münasebetsiz laflar edip canımı sıkıyorlardı ve ben bunlara cevap vermekte hep geç kalıyordum, hazır cevap bir insan değildim. Çoğu şey sonradan aklıma geliyordu. Bu huyuma sinir oluyorum. Şimdi yine kendi kendime çatmaya başladım. Ne kadar budala bir adammışım meğer. Niye ağızlarının payını verip susturmadım ki asalak insanları. Kime ne benim işimden, gücümden, yaşantımdan, tipimden! Ah salak kafam bazen suskunluğun elini bırakmıyorsun. 

Neden böyleyim ben Neden insanlara haddini bildiriyorum. İnsanların ağzının payını vereceğime kendimle savaşıyorum sürekli. Yine başladım. Gece küçük karanlığı ben büyütüyorum yine. Hatalar beni hiç ihmal etmiyor ya çok iyi niyetliyim ya da gerçekten safım. Nitekim her şeyin farkında olmam da güzel. Kimse kimseyi düşüremez de yüceltemez de insan ne yapacaksa kendi yapmalı. Bunu biliyorum. Aslında insanın kendisinden başka dostu da düşmanı da yok. Benim bu halimin sebebi de kendim değil miyim? Tanrım çok düşünmek iyi değil sanırım, kendimi kaybetmeye başladım. Gözlerim kapanıyor, uyku elini uzattı bana…

Sabah ısrarla zilim çalınıyordu. Rüyadayım zannediyordum Gözlerimi açtım gecenin karmaşıklığı tavanda dönüyordu. Yataktan fırladım Uyku sersemi halimle kapıya koştum. Kapı deliğinden dışarıya baktım. Bahar gelmişti yüzünde aydınlığıyla.

Mayıs 2020

Rıdvan Yıldız
Latest posts by Rıdvan Yıldız (see all)
Visited 7 times, 1 visit(s) today
Close