Yazar: 22:12 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Roman

Aziz Bey Hadisesi Kitap İncelemesi

Yeşilçam filmleri hep mutlu son ve büyük bir coşkuyla biter; gayesi de seyircide rahatlama, huzura erme hissi uyandırmaktır. Bu öykü de başlarda bana sevda yüklü alışıldık bir yeşilçam filmini anımsatıp tebessüm ettirdi. Ancak devamında öykünün ilerleyen bölümlerinin yaşamda olduğu gibi yalın ve sefil haliyle sunulduğunu gördüm. Bir o kadar da sancılı, olabildiğince gerçeğin tıpkısı. Eserlerinde karakterlerini kendinden bir parça sayıp sahiplenen Ayfer Tunç, bu öyküsünde de Aziz Bey karakteri ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor.

Karşılıklı olduğunu düşündüğü gençlik sevdası Maryam’ın Beyrut’a gitmesi üzerine büyük bir yıkıntı yaşıyor Aziz Bey. Maryam, gönderdiği mektuplar ile Aziz Bey’i Beyrut’a yanına davet ediyor. Bu davetin üzerine Aziz Bey hiçbir şeye aldırış etmeden dilini, kültürünü, sokaklarını bilmediği yabancı bir ülkeye doğru yola çıkıyor, gider gitmez tek isteği ise Maryam’ın yüzünü görmek oluyor. Maryam soğuk bir şekilde karşılıyor onu, bir iki kez görüp devamında kendisini görmeye bile gelmiyor, aralarındaki tüm iletişim bir anda kesiliyor. Maryam’ın aslında onu gönülden sevmediği gerçeğiyle yüzleşmeye başlayan Aziz Bey büyük hayal kırıklığına uğruyor.Buradan öykünün bir terk ediliş vakası olduğunu saptıyoruz. Ancak tek seferlik basit bir terk edilme olayı değil ne yazık ki. Babası onu evlatlıktan reddedip evine almayarak, Maryam umut verip umutsuzluk girdabında bırakarak, eşi Vuslat kırılganlığını içten içe yaşayıp bir gün evinde sessizce can vererek, meyhanede çalıştığı patronu Zeki ise tartaklayıp dışarı fırlatarak terk ediyor onu.

Beyrut’ta büyük bir yaşam mücadelesi veriyor Aziz Bey; parasız, aç ve susuz bir şekilde arşınlıyor bilinmedik sokakları. Bu yabancı yerde içinde filizlenmeye başlayan müzik tutkusunu keşfediyor, çoğu eğlence yerinde tambur çalıp türkü söyleyerek ekmek parasını kazanıyor. Meyhanelerde, gazinolarda tambur çalarak para kazanmanın alçakça bir iş olduğunu düşünüyor fakat yaşam şartlarından dolayı mecbur kalıyor. Yaşamda olduğu gibi çoğu serüveni tercih dışı gelişiyor.

Aziz Bey dik başlı, kibirli, hırçın bir karakter tipi olarak yansıtılıyor öyküde. Bu özellikleri nedeniyle terk ediliyor, dışlanıyor belki. Yalnızlığa itilen, oradan oraya sürüklenen dramatik bir yolculuk onunkisi. Eşi Vuslat’ı sevmesine rağmen görmezden geliyor, aynı evde birbirini hiç tanımayan iki yabancıya dönüşüyorlar. Terk edilme korkusu alevleneceğinden kendini bu evlilik ilişkisine kaptırmak istemiyor Aziz Bey. Ne kendisiyle yüzleşebiliyor ne de karanlık mazisiyle. Terk ediyor o da dünyayı, tüm insanları; zihninin eskiyen, acıyan yerlerini geride bırakarak. Kabullendiği ‘terk edilme’ eylemini öğrenilmiş ‘terk etme’ eylemine dönüştürüyor zamanla. 

Öykünün tambura eşlik eden muazzam ahengi ruhumuza doğrudan temas ediyor. Sinematik öğeler öyküye nostaljik bir atmosfer yükleyip naif bir görsel şölen sunuyor. Ayfer Tunç tamburu bilerek ve özenerek seçmiş sanki. Ruhu doyuran, kulakları çınlatan, içi cız ettiren kırılgan bir hadise. İçli türkü sayıklama hissi uyandıran bir novella. Okumakta ve derin hissiyata kulak vermekte yarar olduğunu düşünüyorum.

“Ama bilmiyordu ki vücudun ruha ihanet etmediği anlar pek azdır. Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh, başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.”

Visited 28 times, 1 visit(s) today
Close