Yazar: 15:29 Deneme

Antika Vazo

Kendimi bulunmak için kırk takla atılmış fakat bulunduktan sonra kaldırıp bir kenarda tozlanmaya mahkûm bırakılmış antika bir vazo gibi hissediyorum. Yalnızlığı derinleşen ve hareket ettikçe bataklık misali daha da içe çekilen. Yorgunluğu üzerindeki yaldızların arasına gizlenmiş, güzelliği aşikâr, insanların uzaktan hayranlıkla seyrettiği fakat dokunmaya cesaret edemediği bir vazo, bir biblo, bir tarihi eser, bir…

Kendimi dünyaya alışmaya çalışırken yakalıyorum. Ve dünyayla barışmaya. Yaşamak ve hayatta kalmak aynı şey değil, biliyorum. Döktüğüm cümleler aydınlatıyor saklı benliğimi. Kalemimi bir yara bandı gibi örtüyorum hayal kırıklarım üzerine. Eksik parçaları gözyaşlarımla tamamlıyorum. Ve bir gün aynayı kaplayan buğudan kendime bakarken görmediğim, göremediğim bu gözlerden yaşlar kırgınlıkla akıyor kirpiklerime. 

İnandım, inanmak istedim. Ben herkesi benim gibi bildim. Ne kadar klişe bir söz. Ve buram buram kibirle yoğrulmuş. Aman canım siz de! Anlaşılmak imkânsızın ötesindeyken neye yarar ki bunca cümle?

Hayal kırgınlıklarını bilir misiniz? Terk etmeyi bir şehri? Arkana bile bakmadan gitmek istemeyi? Kaçtığının ne olduğunu bile bilmeden. Sözler nasıl tekrara varır? Yaşamak gibi, nefes almak gibi, an gibi, zaman gibi… Sen hangi köşenin yabancısıydın da nokta kadar dünyayı evin sandın diye yakaran aklından küçük yumruğa dökülen kızıllık gibi. Kanarken kanmak… Öyle sanmak ve en nihayetinde kocaman bir boşluğun içine yeni boşluklar doğurmak. Kaybetmek masumluğunu, duymadan, duygudan uzak hiçlikler yaşamak.

Söyleyin kaç kelime eder sizin varlığınız? Yokluğunuzla alfabeden hangi harf eksilir? Yoksa siz varlığı da yokluğu da bir olanlardan mısınız? Kayboldum demenin adını yaşamak koyanlardan mısınız? Her cümle başında bir hece duran, nefes nefese kala kala kendine yaşanacak bir dünya bırakmayanlardan mısınız? Gözlerinizi kapatıp düşündünüz mü yoksa düşünmek sınav kâğıtlarının ötesine geçmedi mi henüz sizde? Kime neyi neden kanıtlamaya çalışırsınız? Bu mudur sizin hiçlikte yeşerttiğiniz varlığınız?

Kelime başı cümleler koydum önünüze. Siz tam bu satırları okuyorken kırık kalbimin ışığı gözlerime vuruyor ve acıyor içimde bir yerler. Gökyüzüne uzanan bir düştür hüzün. Gökkuşağının renklerine gizlenip içimde sızlar. Acıyorum bir kez daha. Dünyada o kadar kötülük varken sana, ona, buna değil. Kendime acıyorum. Bencillikle kaplı bir düş örüntüsüyle duvarlar içinde yaşamaya çalışıyorum. 

Bir rüyadır ömür. Pişmanlıklar derin uçurumlar. Sayısız ihtimalin içinde her bir parçada sessiz portreden yansıyorken yıldızlar, anlaşılmak, anlatmak ve daha nicesi insanın aklını durmadan sorgular. Özgün olmak cesaret ister. Kendin olmak, farklı olmak, hür olmak… Bunları kalemin içindeki mürekkepten çıkarıp yaşama, yaşamaya uyarlamak ve çalışmak. Kendi olarak yaşayan çok az insandan biri olmak, hem de bu çağda? 

Gözlerini açacak hali bile bulamazken kendinde bir direniş örtüsü gibi dokunur güneş. İşte o zaman antika vazonun yaldızları bir kez daha parlar. Felsefe, sanat, bilim ve gerçek… Neyin anlamı var neyin yok? Neden var, neden yok. İçten çalan bir ayrılık şarkısı gibi geçer günler, saatler, geceler ve resimler. Yorgunluk bir hece daha kısalır.  Yaşamak bir cümle daha eksik kalır. Gözlerim yeniden kapanırken kirpiklerimden bir tablo kanar ve antika vazo kırılır.

Editör: Melike Kara

Zülal Nimet Demirel
Latest posts by Zülal Nimet Demirel (see all)
Visited 32 times, 1 visit(s) today
Close