1925 Haziranı’nda Anadolu topraklarında filizlenen bir umut tohumu… Şiiri hayat mücadelesinin tacı olarak gören, gayesi her daim insanların mutluluğu olan, inandığını ve bildiğini her koşulda söyleyen bir düşünce insanı. Yazar, şair, gazeteci, senarist, eleştirmen ve daha fazlası: Attila İlhan.
Aşkı, hayatı, sosyal ve siyasi birçok konuyu harmanlayarak bize sunduğu eserleriyle; beynimizde, tarihimizde, edebiyatımızda önemli bir yer tutan aydınımızın lakabı Kaptan’dır. En az kendisi kadar yetenekli olan bir kardeşi vardır İlhan’ın: Türk tiyatrosunun ve Türk sinemasının usta oyuncularından olan Çolpan İlhan. Eğitimli bir anneye ve halkın sevgisini kazanmış, başarılı ve mesleği savcı olan bir babaya sahip olan Kaptan, ölümünden önce verdiği bir röportajında, babası ile sanat anlayışlarının pek benzemediğini ifade etmiş, babasının aruz ölçüsü ile şiir yazdığını ve Nedim’i bolca okuduğunu söylemiştir. Ardından eklemiştir: “İlk şiirimi ilkokul 3’te yazdım: ilkbahar, çiçekler, kelebekler kafiyesini hatırlıyorum sadece. Babama gösterdim. Böyle şiir olmaz dedi. Beğenmezdi benim şiirlerimi. Sadece divan sesini kullandığım şiirlerimi severdi. Sadece divan sesini kullandığım şiirlerimi okudu. O da gizli gizli. O bana ben ona karışmazdık.”
Gençlik yılları sallantılı geçen Attila İlhan; yalnızlığı seven, hayallerde yaşayan ve hep daha fazla öğrenme isteğiyle yanıp tutuşan bir gençti. Ortaöğretim yılları, o dönemde ülkede yapılan baskı altında geçti. Hatta bazı baskılara boyun eğmemesi onun genç yaşta (16) hapse girmesine neden oldu: O dönemlerde Nazım Hikmet hapisteydi ama eserleri onu sevenler tarafından gizlice okunuyordu. Gizlice okunan bu eserlerin birkaç tanesi İlhan’ın eline geçince, Nazım’ın düşüncelerini okuyup bu düşüncelerden etkilendi. Lisede hoşlandığı kız olan Vecide’ye yazdığı bir mektupta Nazım’ın dizelerini kullanınca hapis serüveni İlhan için başlamış oldu. Disiplin ile başlayan bu serüven 1941 yılında mahkemenin kararıyla son buldu: Attila İlhan komünizm propagandası yapmak suçuyla 2 ay tutuklandı. Ayrıca hiçbir okulda okuyamama cezası da verildi. Bu dönemde en büyük desteği babasından gören İlhan, bunu şöyle ifade ediyor: “Hapse girdim, mektepten kovuldum. Bana ‘Üzülme geçer’ diye telgraf çekti. Çok az baba yapar bunu, o yüzden çok severim.” Yıl 1944 olduğunda babasının uğraşları sonucu Danıştay kararı ile okul yasağı kalktı ve Attila İlhan İstanbul Işık Lisesi’ni bu sayede bitirmiş oldu.
Attila İlhan lise yıllarının başında Atatürk’ü pek bilmediğini ve Fransız bir arkadaşı ile bir sohbetinden sonra utanıp Atatürk’ü öğrenmeye başlamaya karar verdiğini şöyle anlatıyor: “Ben, lise öğrenciliğim sırasında, Mustafa Kemal’i (Atatürk) önemsemezdim pek! ‘Beni bu işe sardıran, bilir misiniz ki, FKP üyesi bir Fransız arkadaşımdır. Sizin diyor, devrimci bir lideriniz olacak, adı neydi onun, Mustafa Kemal mi, nedir tutumu, Sunyatsen’e göre nereye koyabilirsin, sağa mı sola mı, ana ilkeleri nelerdir? vs. Donakaldığımı hatırlıyorum. Söyleyebileceğim son derece genel, handiyse anlamsız şeyler: 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastı, memleketi düşmanlardan kurtardı falan filan. Bir anda, ülkem, ülkemin devrimci lideri konusunda sorduklarını cevaplamakta aciz ve çaresiz kaldığımı görüp utanıyorum.” Bu olayı “beni en çok etkiyen olay” diyerek anlatan İlhan, daha sonra hayatını Atatürk’ün başlattığı aydınlanma ilkesinin yolunda yürüyerek geçiren bir aydın olmuştur.
Nazım Hikmet’i sevdiğini her fırsatta dile getirmiş, ondan etkilendiği hiçbir koşulda inkar etmemiştir Attila İlhan. Şiire başlarken yazdığı birçok şeyi Nazım’a benzetmeye çalışmış ve bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Bir ara Nazım’ı taklit ettim. Ne kadar benzetirsem o kadar iyi olur sanıyordum. Böyle de 150 şiir yazdım. Sonra kendi sesimi buldum.” Nazım’a olan hayranlığı yetişkinliğinde de peşini bırakmamıştır edebiyatımızın değerli Kaptan’ının. Lise yıllarını bitirip İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandıktan sonra şiir yazmaya başlayan İlhan, bir gün Varlık Dergisi’ne gitmiştir. Onu karşılayan Yaşar Nabi Bey, İlhan’ın şiirlerine bakıp, şiirlerinin Nazım’ı andırdığını söylemiştir. Attila İlhan’ın verdiği cevap ise şu olmuştur: “Nazım’ın hem şiirlerimde hem de hayatımda etkisi büyüktür” Bu sohbetten sonra Varlık Dergisi ile ilişkisi başlamıştır. 1946 yılında CHP şiir yarışmasına başvuran İlhan, bu yarışmada 2. olmuştur. Buradan kazandığı ödülün bir kısmı ile daktilo alıp bir kısmı ile kitap bastırmıştır. Bu sıralarda Nazım hapse düşmüştür ve onu kurtarmaya çalışan bir grup insan Nazım için uğraşır. Bu grup içinde Attila İlhan da vardır ve Nazım’ı kurtarmak için bir kamuoyu oluşturmayı kafasına koymuş ve bu amaç uğruna zaman zaman parasız, kaçak, mutsuz yaşamayı bile göze almıştır. Nazım ile görüşmek için halka haber salmış, Kemal Tahir’i arayıp bulmuş ve hatta Nazım ile buluşmak için Paris’e bile gitmiştir.
Attila İlhan Nazım için Paris’e gitmiştir ama Nazım bir türlü gelmemiştir. Onu beklediği bir sırada bir kadınla karşılaşır. Bu kadın öyle bir kadındır ki Attila İlhan’a adını hayatı boyu unutturmaz kendini, Attila İlhan’da unutmaya niyetli değildir tabii: Maria Missakian. Nazım sayesinde bir şey daha öğrenir: Aşık olmayı. Favori mekanları Depart Kahvesi olan bu çift birbirine sular seller gibi aşık olmuştur. Her şey güzel gidiyorken İlhan, Nazım ile buluşamamanın vermiş olduğu rahatsızlıkla döner İstanbul’a, gözü arkada. Aslında Maria’yı da götürmek ister fakat bir kucak dolusu engel çıkar önlerine. Tek dönmek zorunda kalır. Maria hep aklındadır İlhan’ın. Bu çekik gözlü, bembeyaz tenli güzel kadın da Attila İlhan’ı özlüyor onsuz yapamadığını derinden hissediyordur. İlhan Maria’ya gidemez, Maria da İlhan’a. Günler, aylar, yıllar derken Paris’ten kötü bir haber gelir Hilmi aracılığı ile şaire: “Maria’nın selamı var. Hayırsız bir müzisyenle evli, iki de çocuğu olmuş. Biraz fazlaca içiyor. Seni konuşurken gizlice ağladı.” Bu mutsuz sonlu aşktan geriye şu dizeler kalır:
yine
akşam oldu attilâ ilhan
üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı
belki paris’te maria missakian
avuçlarında bir çarmıh acısı
gizlice bir sefalet gecesi
çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i
sana kaçmayı tasarlar her akşam
Attila İlhan’ın hayatında başka kadınlar da olmuştur. Şiirlerinde bahsettiği birçok kadın imge olarak kullanılsa da birkaçının gerçek olduğunu yaşadığı dönemde vurgulamıştır. Örneğin Zehra. “Hayatımda rastladığım en ‘doğru’ kızlardan biriydi; ne yazık ki o günlerde ben yanlış bir yerdeydim,” der Zehra için Kaptan. İlk çıkardığı kitabı da dahil olmak üzere birçok eserinde Zehra’ya yer vermiştir. İlişkileri bitse de daha sonrasında arkadaş olarak kalmışlardır. İşte Zehra’ya yazdığı bir şiir:
sen
bensin ben senim
kalbimde senin kalbin kalbinde benim kalbim
ben yanardağ sen ateş sen dünya ben güneş
ömrün ömrüme girmiş yazan alnıma yazmış
nur yüzüne yüzün şarkılara dönsün
kalbim bir yol sana gitmiş
zehra kardelin
Bu kadınların arasında bir de Suna vardır. Suna Su kardeşi Çolpan’ın sınıf arkadaşıdır. Görür görmez etkilenmiştir İlhan. Bir ilişkileri olur fakat Suna’nın babası bu ilişkiyi öğrenip olaya el atınca ilişki biter. İlhan en sonunda Suna’ya “Rujunu al da gel” yazılı bir mektup gönderir. Mektuba cevap gelmez. Çünkü mektubu ailesi okumuştur ve Suna’nın kaçacağından korkup onu abisinin yanına göndermişlerdir. Suna’dan geriye sadece İlhan’ın o anlamlı şiirleri kalmıştır :
ellerini saçlarıma dolaştırma
parmakların dudaklarıma değmesin
bu ağaçlar böyle yeşil giyiyorlar
bu yıldızlar gözlerine doğuyorlar
ellerini saçlarıma dolaştırma
nefesin avuçlarıma esmesin
yoksa yine yolcuyum suna su
bu yağmurlar böyle yorgun yağıyorlar
bu rüzgârlar kapımızı dövüyorlar
bu ışıklar böyle birden sönüyorlar
gözlerini karanlığa alıştırma
aydınlığı seviyorum suna su
İlhan yazıyordu, sevenleri okuyordu. O hep kendini yazıyordu, sevenleri hep kendini okuyordu. Öyle bizden biriydi ki her cümlesinde kendimizle ortak şeyler buluyorduk, hala buluyoruz, hala okuyoruz Attila İlhan’ı. Kuşkusuz bir gemiyse edebiyat, İlhan onun en donanımlı kaptanıydı! Saygıdeğer Kaptan, 2005 yılında takvimler 11 Ekim’i gösterirken aramızdan ayrıldı. Fakat bize çok değerli şeyler bıraktı: Eserlerini! Onları okuyarak, anlayarak öğreniyoruz Attila İlhan’ı. İsmini hafızamızda unutulmayacaklar arasına ekliyoruz. Zamanın hiç silinmeyen bir bölgesinde sonsuza kadar ismi yaldızlı harflerle yazılmış bir insan olarak kalacak! Saygı ve özlemle anıyorum…
görünmez
bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
tahrip gücü yüksek
saatli bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
- Ahmed Arif’i Ne Kadar Tanıyorsunuz? - 18 Nisan 2020
- Nazım Hikmet’i Ne Kadar Tanıyorsun? - 17 Nisan 2020
- Üç Büyük Usta - 11 Nisan 2020