Elimde bir bıçak var. Bıçağın ucunda da onun kanı.. Yığılmış, yatıyor boylu boyunca. Oysa o bıçağı beni öldürmek için almıştı eline! Benim kanım olacaktı bıçağın üzerinde.. Ne yapacağımı bilmiyorum, kılımı bile kıpırdatmadan bekliyorum. O kadar eminim ki ölmeyeceğine. Birazdan ayağa kalkacak; evin temiz olmayışından, yemeğin tuzlu ya da tuzsuz oluşundan bahane bulup tutacak saçlarımdan. Yerlerde sürükleyecek, tekmeler savuracak belki birkaç tane de yumruk yiyeceğim. Ağzından köpükler saça saça tehditler savuracak;

“Senin ölümün benim elimden olacak kadın!” Diyecek yuvalarından fırlamış, öfkeden kıpkırmızı olmuş gözlerle. Ben yine susacağım. Memnun kaldığım için değil, bana sadece susmayı, kabullenmeyi öğrettikleri için susacağım. Ağız dolusu hakaretlerini, tehditlerini savurmasını, içindeki kini, nefreti kusup çekip gitmesini bekleyeceğim. Kapı çarpınca önce irkileceğim sonra gitmiş olmasının verdiği rahatlık çökecek üzerime. Korku bir süreliğine terk edecek esir aldığı ruhumu. Olduğum yerde saatlerce yatıp tavanı seyrederken oradan buradan aklıma gelen düşüncelerle boğuşacağım. O beni öldürmeden ben öldürsem.. Diye düşüneceğim kara kara. Bu eve ilk gelişim gelecek aklıma yine..

Annem dahil birkaç kadının oyun diyerek beni süsleyip püslemelerine izin verdiğim an gelecek önce gözlerime. Sonra üzerimde emanet gibi duran, taşıması zor gelinliğin içerisinde evim olduğunu söyledikleri yabancı evi incelediğim an gelecek. Gitmek istememe engel olmaları, senin yerin kocanın yanıdır diyerek azarladıkları anı düşününce gözyaşlarına boğulacağım fakat geri gelirde beni ağlarken görürse diye sessiz ağlayacağım. Çünkü sesli ağlamak yasak! İlla ağlayacaksam ağladığımı belli etmemeliyim. Anneme ve babama karşı müthiş bir kırgınlık ve öfke baş kaldıracak içimde. Beni tanımadığım insanlara verip arkamdan el salladıkları için, on üç yaşımda evlenmeme müsaade ettikleri için, çocukluğumu elimden alıp beni yetişkin bir kadın olmaya zorladıkları için! Oyun kavramından tüm benliğimle nefret edeceğim. Sonra kalkacağım yattığım yerden, kendi yaralarımı kendim saracağım yıllardır yaptığım gibi..

Bakıyorum. Hâlâ hareket etmiyor, uyanmıyor. Kendi kanıyla kaplanmış üzeri.. Kaşlarımı çatıp, dizlerimin üzerine çöküyorum. Nefesini kontrol ediyorum. Nefes almıyor, nabzı atmıyor. Ölmüş… Elimdeki bıçak yere düşüp gerisin geriye tok bir ses bırakıyor. Ağlıyorum ama bu sefer sessiz değil. Hıçkıra hıçkıra, kendimden geçerek ağlıyorum. Kurtuluşun gözyaşları mı bunlar? Telefona sarılıp işlediğim cinayeti itiraf ediyorum. 

Neden yaptın diye soruyorlar. Omuz silkiyorum.. Boş bakışlarım hakimin gözlerini buluyor.  Ben yapmasaydım o yapacaktı diyemiyorum, demiyorum. Kasten adam öldürmek suçundan yirmi yıl ceza alıyorum.  Benim için mekan değişikliği dışında başka hiçbir şey değişmiyor. O yirmi sene boyunca ise aklımda tek bir soru var; Kim suçlu? 

Kim suçlu? Benim çocukluğumu elimden alan, çocuk gelin olmama sebep olan ailem mi, görüp, duyup buna rağmen sessiz kalan insanlar mı, bana sudan bahanelerle şiddet uygulayan benden yaşça büyük kocam mı yoksa ölmemek adına öldüren ben mi? 

Sahi kim suçlu?…    

Edanur Turcan
Latest posts by Edanur Turcan (see all)
Visited 10 times, 1 visit(s) today
Close