Eleştirmen, şair ve denemeci Helmut Heissenbüttel’in kaleme aldığı Deneysel Poetika, 20. yüzyıl poetikasını, gramer, dil, gerçeklik, alegori, sanrı gibi çeşitli konularla analiz ederken, edebiyat tarihi ile poetika arasındaki çatışmayı da kapsamlı bir şekilde tasvir ediyor.
1921 yılında Wilhelmshaven’da doğan Helmut Heissenbüttel, İkinci Dünya Savaşı sırasında Rus Cephesi’nde bulunmuş. Geçirdiği bir operasyon sonrası sol kolu kesilmiş. Savaştan sonraki yıllarda Heidelberg ve Münih’te sanat tarihi, arkeoloji ve Germanistik eğitimi almış. Şiir, eleştiri, deneme gibi edebiyatın birçok alanında eserler kaleme almış. Başta Georg Büchner Ödülü olmak üzere çeşitli ödüllere layık görülmüş. Özellikle “Textbücher” ve “D’Alemberts Ende Projekt I” adlı çalışmaları, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki deneysel edebiyat yazarlarından biri olarak tanınmasını sağlamış. Frankfurt ekolünden gelen Heissenbüttel’in 1963 yılında “Frankfurt Dersleri” başlığı altında verdiği altı konferanstaki metinlerinden oluşan “20. Yüzyıl Poetikasının Temel Kavramları” alt başlıklı Deneysel Poetika adlı kitabı, Ketebe Yayınları’ndan Fatih Tepebaşılı çevirisiyle okurlarla buluştu. Kitabında, 20. yüzyıl poetikasını, gramer, dil, gerçeklik, alegori, sanrı gibi çeşitli konularla analiz eden yazar, edebiyat tarihi ile poetika arasındaki çatışmayı kapsamlı bir şekilde tasvir ediyor.
Her biri Heissenbüttel’in ayrı bir konferansına ayrılan altı dersten oluşan kitabın ilk bölümünde yazar, edebiyatın “ölçülebilirlik” derecesine 20. yüzyıl edebiyatının otopsisinden yola çıkarak başlama vuruşunu yapıyor. 20. yüzyıl edebiyatının herhangi bir unsura ihtiyaç duyup duymadığına, duyuyorsa bunların neler olduğuna göz atmak gerektiğini belirten Heissenbüttel, mevzu bahis konunun sınırlarının nereye dayandığını sorguluyor. İkinci bölümde edebiyatın gramerle olan bağına değinen yazar, üçüncü bölümdeyse Stephan Mallarmé ve Stefan George’un şiir anlayışına eğilerek farklı bir yola sapıp sembolik şiiri mercek altına alıyor. Burada iki şairin şiirlerini analiz eden ve çıkardığı sonucu genel bir perspektifle değerlendirerek okura sunan Heissenbüttel, dördüncü bölümde anlatının köklerine inerek, bu biçimin şiirle olan ilişkisini irdeliyor. Beşinci bölümde alegoriye göz diken Heissenbüttel, bu kavramı derinlemesine eşeledikten sonra edebiyatta sanrının yerini kavramaya çalışıyor.
Helmut Heissenbüttel, Deneysel Poetika’da, 19. yüzyılın felsefesine göre üretilen şiirdeki “anlam parçalanması ve merkezsizlik”i ön plana çıkararak bu kavramların ardında saklanan özneye odaklanıyor. O zamana kadar hüküm sürmüş öznenin, ters yüz edilip tartışmaya açılması gerektiğini savunuyor Heissenbüttel. Fatih Tepebaşılı’nın “Çevirmenin Önsözü”ndeki cümleleriyle ifade edecek olursak; “Burada öteden beri egemenliğini koruyan öznenin saltanatını tartışmaya açarak, onu darmadağın hale getirir. Sarsılmaz bir çekirdek olarak özne, parçalandığından küçük parçacıklar olarak etrafa yayılmış haldedir. Bir anlamda kuantumlara dönüşür. Öznenin ise kendisi tarafından inşa edilmiş bulunan eski hiyerarşik yapısı yıkılmıştır. Parçaların arasındaki ilişki ancak dil üzerinden kurulabilir. Bu kaostan çıkış yolu dil malzemelerine odaklanmaktır.” Buradan hareketle devam edecek olursak; geleneksele, eskiye başkaldıran Heissenbüttel, Deneysel Poetika kitabında bunun nedenlerini, yeni ve geçerli olanın nedenlerini en ince ayrıntısına kadar analiz eder. Bize de bu karşılaştırmanın derinliklerinde kaybolmayı miras bırakır.
Editör: Melike Kara
- Kemal Tahir Yazınının Mihenk Taşları: “Mayk Hammer Mike Hammer’a Karşı” - 9 Aralık 2024
- Yaşıyorum Sil Baştan! - 2 Aralık 2024
- Başkomiser Nevzat “Yırtıcı Kuşlar”a Karşı! - 25 Kasım 2024