2020’nin ilk aylarında, sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı etkileyen pandemi süreci başlamıştı. Etkileri hâlâ devam etmektedir. Bütün insanlar, kendilerini evlerinde izole etmek zorunda kaldıkları bu süreçte, hayatlarını iletişim aygıtlarına daha da bağlamak durumunda kalmaktadırlar.
Pandemi sürecinden öncesinde başlayan sanal dünya bağımlılığımız, bu süreçte kat be kat artmaktadır. “Dijital dünya” elbette hayatımızı kolaylaştırıp, değişen vegelişen evrene ayak uydurmamızı sağlamakta. Ama hayatımızı ekran başında geçirmemiz; gerçek dünyadan yavaş yavaş kopup sanal dünyada yaşamamız ne derece sağlıklı olmaktadır?
Sosyalleşmek için sinemalara, tiyatrolara giderken; bunların da “dijital dünya”ya dahil edilmesi bizim için avantaj mıdır dezavantaj mı? Elbette ki ulaşamadığımız veya kaçırdığımız filmlerin internet ortamında izlenmesi bir avantajdır hepimiz için. Peki ya tiyatro? Kaçırdığımız oyunların izlenebilmesi dışında, bütünüyle dijitalleştirilmesi ne derece doğrudur? Böyle yapılırsa sinemadan ne farkı kalır?
Tiyatro ile sinema, aynı sanat dalında yer almasına rağmen, birbirinden oldukça farklıdır. En basitinden –ki bence basit bile değildir-, sinemada replik hatası yoktur. Bir sahnenin tekrar ve tekrar çekimi yapılır, doğru olana kadar. Fakat tiyatro öyle değildir. Her şey oyun esnasında var olmaktadır. Repliklerin söylenmesinde unutkanlık yaşanması, oyunun sekteye uğramasına ve oyuncular arasında gerginliğe yol açmaktadır. İşte bu şekilde seyirci karşısında sergilenen tiyatro oyunundaki heyecan, dijital tiyatro karşısında aynı yoğunlukta hissedilebilir mi, tartışılır.
Yaşadığımız pandemi sürecinde, ekranlarda izlediğimiz eskiden çekilen filmlerde, birbirlerine sarılan, o sevgi sıcaklığını hisseden insanları gördükçe, içimizden bir parça kopmaktadır adeta. Her şeyin değerini kaybedince anlıyoruz çoğu kez. “Birbirine sarılmayı unutan insanların en basit aşk sahnesi karşısındaki heyecanlarını düşünebiliyor musunuz?” diyerek bu konuyu güzel bir şekilde özetlemiştir ünlü oyuncu Nedim Saban.
Perdenin açılmasını beklerkenki heyecanı, hangi dijital tiyatroda yaşayabiliriz ki? “Oyunumuz başlamak üzere” anonsu, kaç kişinin tansiyonunu artırıyordu kim bilir..
Türkiye’de sanata verilen önem maalesef ki yeterli olmamakta, olamamaktadır. Çoğu zaman kapatılan sahnelerimiz bile olmuştur. Gerek siyasi, gerekse de yeterli desteği alamadıkları için kapanmak zorunda kalan tiyatrolarımız olmuştur. İşte bu zor koşullarda sanat icra edilmeye, tiyatrolarımız ayakta durmaya çalışmıştır.
Şimdi bu çabaların hepsi bir yana bırakılarak gerçek hayata zor tutunan sanatımızın, sanal hayata tutunmasını mı bekleyeceğiz?
Bu karantina sürecinde pek çok tiyatro, izleyicilerine arşivini açmıştır:
– Nilüfer Kent Tiyatrosu
– Mekan Artı- 80’lerde Lubunya Olmak
– Bam İstanbul
– Pasaj Müzik- Şekspir Mükali
– TC Kültür ve Turizm Bakanlığı
– Galata Perform
Sadece Türkiye’den değil dünyadan da dijital tiyatroya pek çok katkı yapılmıştır.
Berliner Ensemble
Örneğin, Bertold Breth’in kurucusu olduğu ve kendi oyunlarının sergilendiği “Berliner Ensemble”, her cuma, bir hafta boyunca izlenilecek şekilde online yayın yapmaktadır.
Globe Theatre
Aynı şekilde, Shakespeare oyunlarının yayınlandığı “Globe Theatre”, Hamlet, Romeo ve Juliet ve Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi oyunları iki hafta boyunca izlenilecek şekilde yayınlamaktadır
Ayrıca, 1 Nisan’dan itibaren Berlin tiyatro topluluklarından olan “Maxim Gorki Theatre”, her çarşamba bir oyun yayınlamaktadır.
National Theatre
Ve İngiltere’nin önemli tiyatro topluluklarından biri olan “National Theatre” ise, haftalık yayınlanacak olan oyunlarını perşembe günleri yayınlamaktadır. Pandemi sürecinde sadece tiyatrolar değil, opera ve bale salonları da darbe almıştır. Viyana Devlet Operası kapılarını kapatmak zorunda kalmıştır. Evine kapananlar için, 15 Mart 2020 tarihinden itibaren “Wiener Staatsoper” isimli dünya çapında yayın yapan platform aracılığıyla, opera ve bale gösterilerini ücretsiz olarak yayınlanmaktadır. Günlük yapılan yayınlarıyla sanatseverlerle birlikte olmaktadır.
“Sanattan mahrum bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” demiştir büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk. Sanat, ışığı sönmemesi gereken bir değerdir. Hayatı yansıttığı için, hayatın içinden doğduğu için yok edilemez. “Ne Faust, ne Don Kişot birbirini yenmek için yaratılmıştır ve sanat dünyaya kötülük etmek için icat edilmemiştir.” demiştir ünlü yazar Albart Camus da. Sanat birleştiricidir, ayrıştırıcı değil. O yüzden sanattan mahrum bırakılan insanlar, hayatı eksik yaşarlar.
Dilerim ki en kısa sürede tiyatrolarımıza, sanatın her dalına yeniden kavuşuruz. Sağlığımızın değerini onu kaybettikten sonra ve bu süreçte yaşadığımız kayıplardan sonra daha iyi anlamaktayız. Elbette ki karşılaştırılamaz ama, umarım tiyatrolarımızın ve sanatımızın değerini, onu kaybetmeden anlarız. Sevgiyle kalın..
- Dijital Tiyatro - 15 Temmuz 2020