Yazar: 20:08 Deneme

Tolstoy Bize Ne Diyor?

GİRİŞ

İnsanın varoluşuyla ilgili en eski ve en temel sorular vardır: “Ben kimim? Hayatın anlamı nedir? Ölümün ardından ne gelir?” Bu sorular, çağlar boyunca filozofların, düşünürlerin, sanatçıların peşinden koştuğu ama tam olarak yanıtlayamadığı sorulardır. Pek çok insan kafasında bu tür sorularla gündelik yaşamına devam eder. Ben de zihnimde bu soruları sürekli irdeleyen birisi olarak Tolstoy’un satırlarında karşılaştığım derin ve sarsıcı bir davetle ona olan alakam başladı.

Tolstoy, sadece büyük bir romancı değil; yaşamı bir sorgulama, ahlakı bir arayış, inancı bir dönüşüm hikâyesidir. Onun hayatı ve eserleri, bana insanın kendi iç dünyasındaki karanlık ve aydınlık arasında nasıl bir yol alması gerektiğini öğretti. Tolstoy’un düşüncelerinde, insanın kendisiyle yüzleşme cesareti ve dünyayla kurduğu ilişki arasındaki ince dengeyi görmek mümkün.

Bu çalışma, bir bilgi aktarımı değil, bir varoluş yolculuğunun izini sürme çabasıdır. Tolstoy’un kaleminden dökülen her kelime, insana kendini sorgulama ve anlam arayışında derinleşme fırsatı vermektedir. Burada paylaşacağım, onun eserlerinde ve yaşamında bulduğum ışık ve gölgeler; hayata dair bizlere bazen huzur veren, bazen de bizleri zorlayan düşüncelerdir.

Eğer bu sayfalarda sen de kendi varoluşunun sessiz sorularını duyarsan, bu yolculuk yalnızca benim değil, bizim de olacaktır.

1. Bölüm: Tolstoy’un Felsefesi-Ahlak, İnanç ve Sadelik Arayışı

Ahlak

Tolstoy’un ahlak anlayışını en iyi özetleyen sözlerinden biri şudur:

“Gerçek ahlak, dışarıdan dayatılan kurallar değil, insanın içinden gelen vicdanının sesidir.”

Bu cümle, onun bütün hayatını ve eserlerini yönlendiren temel prensibi yansıtır. Tolstoy’a göre, ahlak karmaşık sosyal yapılarla değil, bireyin kendisiyle hesaplaşmasıyla başlar. Bu anlayış, beni kendi hayatımda dış etkilerden bağımsız olarak “doğru olanın ne olduğu”nu sorgulamaya itti. Dışarıdaki karmaşa ve karmaşık düzen ve ilişkiler bazen kafamı karıştırırken, Tolstoy’un sözleri içimde bir sükûnet ve yön bulma kaynağı oldu.

İnanç

Tolstoy’un inançla ilgili düşünceleri, resmi dinin sınırlarını aşan, kişisel ve sorgulayıcı bir bakış açısıdır:

“Sadece Tanrı’ya inandığımda yaşadığımı anımsadım. ‘Eskiden böyleydi, şimdi de böyle’ dedim kendime: Tanrı’yı tanırsam yaşarım; unutursam, O’na inanmazsam ölürüm. Bu dirilmeler, ölmeler nedir böyle? Tanrı’nın varlığına olan inancımı yitirdiğimde yaşayamaz, O’nu bulma konusunda belli belirsiz bir umudum olmasaydı da çoktan kendimi öldürmüş
olurdum zaten. Aslında yalnız O’nu hissettiğimde ve aradığımda yaşıyorum ben, gerçekten yaşıyorum. ‘Öyleyse hâlâ neyi arıyorum?’ diye haykırdı içimdeki ses. İşte O. Yokluğunda yaşamanın olanaksız olduğu O. Tanrı’yı tanımak ve yaşamak bir ve aynı şey. Tanrı yaşam demek.”

Bu ifade, onun yaşamının son dönemlerinde geliştirdiği, dogmatik din anlayışından uzaklaşan felsefesinin merkezindedir. Tolstoy’un inanç konusundaki bu tavrı ve hissiyatı, beni oldukça etkiledi. İnanç artık bir kalıp ya da zorunluluk değil, yaşadığımız hayatı anlamlandıran içsel bir yolculuk haline geldi.

Sadelik

Tolstoy’un hayatındaki sadelik arayışı, modern hayatın karmaşasına karşı sarsılmaz bir dirençtir:

“Gerçek özgürlük, insanın gereksiz olan her şeyden kurtulduğu yerde başlar.”

Bu söz, onun hem eserlerinde hem de kendi yaşamında takip ettiği basit yaşama felsefesini özetler. Evet, Tolstoy Çarlık Rusya’sında zengin bir aristokrattı fakat o bunlarla ilgilenmiyordu. Tolstoy’un bu düşüncesi, benim hayattaki gereksiz yükleri ve karmaşayı sorgulamama vesile oldu. Sadelik, sadece bir yaşam tarzı değil, bir özgürlük biçimidir.

2. Bölüm: Tolstoy’un Felsefesinin Çağdaş Dünyaya Yansıması

Tolstoy’un ahlak, inanç ve sadelik üzerine kurduğu düşünceler, bugün karmaşık ve hızlı akan bir dünyada daha da anlam kazanıyor. Modern yaşamın sunduğu teknolojik ilerlemeler, iletişim olanakları ve komplex-karmaşık yapıdaki etkileşimler, bizi birçok açıdan zenginleştirirken bir o kadar da yabancılaştırıyor. Bu karmaşada Tolstoy’un basit ama derin öğretileri, yeniden düşünmemiz gereken noktaları gösteriyor.

Ahlakın İçselleştirilmesi

Çağımızda ahlak çoğu zaman dışsal kurallar, yasa ve normlarla sınırlandırılıyor. Ancak Tolstoy’un vurguladığı gibi, gerçek ahlak içsel bir deneyimdir. Bugünün dünyasında, bireysel sorumluluk bilincinin gelişmesi ve vicdan odaklı hareket etmek, sadece kişisel değil toplumsal barış için de hayati önem taşıyor. Sosyal medya, hızlı tüketim ve yüzeysel ilişkiler çağında, Tolstoy’un vicdan ve içtenlik çağrısı, bizi kendimize ve başkalarına karşı daha dürüst olmaya davet ediyor.

Bireysel İnanç ve Maneviyat

Modern toplumlarda resmi dinlerin gücü azalırken, bireysel inanç ve manevi arayışlar artıyor. Tolstoy’un kendi kilisesiyle yaşadığı çatışma ve inancı kişiselleştirmesi, bugün pek çok insanın yaşadığı benzer bir ikilemi temsil ediyor. Bu bağlamda Tolstoy, modern insanın ruhsal yalnızlığını ve arayışını anlama konusunda önemli bir rehber olarak konumlanmaktadır.

Sadelik

Bugünün hızla tüketen toplumlarında Tolstoy’un sadelik vurgusu, minimalizm ve bilinçli yaşam hareketleriyle paralellik gösteriyor. Teknoloji ve tüketim çağında gereksiz fazlalıklardan arınmak, hem zihinsel hem de ruhsal bir özgürlük sunuyor. Tolstoy’un sadelik arayışı, günümüzde sürdürülebilir yaşam, çevre bilinci ve ruh sağlığı için de önemli bir mesaj taşıyor.

3. Bölüm: Tolstoy’un Eserlerinden Bana Yansıyanlar

Tolstoy’un en ünlü eserlerinden biri olan Savaş ve Barış, sadece bir tarihi roman değil aynı zamanda insan ruhunun ve kaderin karmaşık oyunlarının incelendiği bir felsefi metindir. Romanda Tolstoy, savaşın dehşeti kadar barışı, günlük hayatın içindeki anlam arayışını da derinlemesine işler.

Bir pasajında şöyle der:

“Gerçek yaşam, insanların yaşadığı gibi değil, düşündükleri gibidir.”

Bu cümle, hayatın dış yüzeyinde olup bitenlerden çok, insanın kendi iç dünyasında vardığı anlamların önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Günlük hayatın koşuşturmacasında kaybolurken, Tolstoy bu sözle derin bir içsel duruşa ve farkındalığa vurgu yapmaktadır.

İvan İliç’in Ölümü

İvan İliç’in Ölümü, ölümle yüzleşmenin kaçınılmazlığı ve yaşamın gerçek anlamını sorgulayan, Tolstoy’un en kişisel ve sarsıcı eserlerinden biridir. İvan İliç’in hastalığı ve ölümü, kitabı okurken size ölümü derinden hissettirmekle birlikte yaşamın yüzeyselliğinden sıyrılıp, hakiki değerlerin peşinden gitmenin önemini göstermektedir.

Kitaptan şu alıntı oldukça etkileyicidir:

“Ölüm, insanın hayatında beliren en büyük gerçektir ve ancak onunla yüzleştiğinde yaşamın anlamını bulabilir.”

Bu sözler, yaşantımızda anlam arayışımızı derinleştirmektedir. Ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleşmek, hayatı daha bilinçli ve samimi yaşamanın gerekliliğini öğretmektedir.

İnsan Ne ile Yaşar?

İnsan Ne ile Yaşar, benim en beğendiğim kitaplardan biridir. Tolstoy’un felsefesi, özellikle hayatının ilerleyen dönemlerinde dini bir ahlaka yönelmiştir. Bu eserde de sevgi, en yüce insani değer olarak sunulur. Hikâyedeki iyilik, karşılık beklemeyen yardımlar ve insanlara duyulan merhamet, belki sorumlu bir bireyin ahlakı ile örtüşür ama Tolstoy, akıldan çok kalbin yolunu önerir. Ona göre:

“İnsan sevgiyle yaşar.”

Tolstoy’a göre insan Tanrı’nın bir parçasıdır ama aynı zamanda özgür iradeye sahiptir. Tolstoy bu kitabında ayrıca ilahi adalet ve tanrısal plan kavramlarını işler. İnsan her şeyi bilmek veya kontrol etmek için yaratılmamıştır.

Tolstoy, insanın gerçek doğasının ancak diğer insanlarla kurduğu empatik ilişkiler ya da başka bir ifade ile hemhal olmak sayesinde ortaya çıktığını savunur. Hikâyede zenginlik, statü, bilgi değil; dayanışma, hoşgörü ve sevgi yüceltilir. Burada verdiği mesaj ise: Mutluluk dış etkenlerde değil, içsel değerlerde aranmalıdır.

Sonuç: İnsan Sevgisi ve İyi Ahlak-Tolstoy’un Zamansız Mesajı

Tolstoy’un felsefesinin kalbinde, insan sevgisi ve iyi ahlakın önemi yatar. Onun gözünde, gerçek insan olmanın yolu, başkalarına duyulan sevgi ve vicdani sorumlulukla şekillenir. Bu, sadece bireysel bir ahlak prensibi değil, toplumun temellerini ayakta tutan evrensel bir ilkedir.

Günümüz dünyası, hızla değişen teknoloji, artan bireysellik ve karmaşık sosyal ilişkilerle doludur. Bu koşullar altında, Tolstoy’un “iyi ahlak” çağrısı, insan olmanın özünü hatırlatıyor: Birbirimize karşı saygılı, şefkatli ve adil olmak, vicdanımızı dinleyerek, doğruluk ve sevgiyle hareket etmek.

İnsan sevgisi, Tolstoy’a göre, sadece yakın çevremizdekilere değil, tüm insanlığa karşı duyulmalıdır. Bu, sınırları aşan, önyargısız ve koşulsuz bir sevgidir. Böyle bir sevgi, dünyayı daha yaşanabilir kılar, bireylerin ve toplumların barış içinde var olmasını sağlar.

İyi ahlak ise, karmaşık kurallar ve zorunluluklardan çok, içimizdeki sesi dinlemek ve ona göre yaşamakla mümkündür. Tolstoy’un mesajı açık: İnsan olmak, vicdanla hareket etmek, sevgiyi yaşamak ve yaymaktır.

Bugün Tolstoy’un bu mesajına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Çünkü insan sevgisi ve iyi ahlak, kaotik çağlarda insanlığı ayakta tutan en güçlü bağdır. Onun eserleri, bizlere gelecekte iyi bir dünya oluşturulabilmek açısından rehberlik etmektedir.

Tuğrul Seyhan
Latest posts by Tuğrul Seyhan (see all)
Visited 21 times, 1 visit(s) today
Close