İçerisinde bulunduğum durumu tanımlamak için, yana yakıla bildiğim yazarlara ve şairlere sarılıyorum. Belki biri benim yaşadığıma benzer şeyler yaşamıştır. İki kelam etmiştir. Hem de öyle yerinde bir iki kelam etmiştir ki, bu akşam yatağa yattığımda tüm bunları yaşayan tek kişinin ben olmadığını bilerek huzurlu bir uykuya dalarım. Bulamıyorum. İş başa düştü. Kolları sıvadım ve işte buradayım. Kendimi biraz olsun anlatabilmek, bu gece huzurlu bir uyku uyuyabilmek için.
Aslında her şey, kendimi dinlememle başladı. İster istemez kendini dinlersin. Özellikle başkalarından dinlemeye değer şeyler duymadığın zaman. Kendini oyalayamadığın zaman. Okuyacak kitabın kalmadığı zaman ve belki de en kötüsü başını yastığa koyduğun zaman, kendini dinlemek zorunda kalırsın. Şansın varsa bunu birkaç gün veya birkaç hafta ertelersin. Ama eninde sonunda o dünyanın içerisine girersin ve tek yapabildiğin aklının kötü anılara kaymaması için dua etmektir. Aslında yapmaman gereken tek şey odur çünkü kilidi bunu düşündüğü için açarsın. Gözünün önünde kayan onlarca görüntünün içinden çıkabilmek, çıkamasa da uykuya dalabilmek istersin. Lakin mümkün değildir.
Mantığınla duyguların arasında kalmanın, cennetle cehennemin arasında, arafta kalmaktan bir farkı yoktur. Araftaki ruhun acı çeker, ne zaman biteceğini bilemezsin ve elinden de bunu halledebilmek için hiçbir şey gelmez. Ağacının bile ondan vazgeçtiği bir yaprak gibi oradan oraya savrulursun. Kaderin tamamen rüzgârın nereden estiğine bağlıdır. Şans.
Bir şekilde saatler günlere, günler haftalara ve haftalar aylara dönüşür. Bu sancılı süreç içerisinde kalbini her şeye kapatıp, mantığıyla hareket etmeye alışırsın. Alıştım sanırsın. Aklın zamansız öldürdükleri, kalpte zamansız dirilir. En ufak bir şey tetiklediğinde anlarsın.
Anladım. Ne yazık ki.
İçine sürüklendiğin girdap, öteleyerek geçirdiğin ayların acısını çıkarır gibi mantığını yok eder. Göremez, duyamaz, muhakeme yapamaz, düşünemezsin. Kalbinin sesini bastıramazsın. Yatağa kıvrılır, uykuya dalabilmek için bir iki parça dinler, her yarım saatte bir uyandığın üç saatlik uykundan sarhoş gibi kalkar ve eski haline dönebilmek umuduyla günlük işlerini yaparsın. Dönemezsin.
Büyük acılar dilsizdir. Anlatamazsın. Kendini anlatmayı başarsan bile, karşındakinin seni anlayabileceği şaibelidir. Garantisi yoktur. Zaten içindekileri ulu orta dökmeye mecalin de yoktur, boş verip uyumaya çalışırsın. Baktın uyuyamadın, bilgisayar başına oturursun. Oyalanacak bir iki şey bulursan ne ala. Bazen oyalanacak bir şey de bulamazsın. Bir Word sayfası açarsın ve şu cümleyi yazarsın: ”İçerisinde bulunduğum durumu tanımlamak için, yana yakıla bildiğim yazarlara ve şairlere sarılıyorum.” Son.