Yazar: 10:35 Deneme

Rodin’in Heykeli ve Türkiye’de Düşünmenin Kültürel Kodları

“Bakırköy’deki Düşünen Adam Figürü Üzerinden Sanat, Psikiyatri ve Toplumsal Zekâya Dair Bir Yazı”

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bahçesine yerleştirilen Düşünen Adam heykeli, Rodin’in figüründen çok Türkiye’nin düşünceyle kurduğu gerilimli ilişkinin bir yansımasıdır. Sanatın cehaletle, halkın ise sezgisel zekâyla kurduğu bu ironik denklem, bir toplumun zihinsel tarihine ayna tutuyor.

Ülkemizin en dikkat çekici simgesel heykellerinden biri olan bu çalışma, eserin birebir kopyası değil, tematik bir versiyonudur. Eserin klinikte tedavi gören iki hasta tarafından yapıldığına dair bilgilere çeşitli yerlerde rastlıyoruz. Doğru, heykelin yapımına klinikte yatan ünlü bir heykeltıraş başlar fakat ödenek yetersizliğinden proje yarım kalır. Daha sonra yüzbaşı olan başka bir hasta, eksik parçaları tamamlayıp eseri bitirir ve heykel, 1951’in Aralık ayında hastanenin bahçesine yerleştirilir. Bu ünlü heykelin ilk yapısal ismi La porte de L’enfer (Cehennemin Kapısı)’dır ve 1880 senesinde, büyük bir kompozisyonun parçası olarak, 71,5 cm yüksekliğinde küçük bir alçı model (plaster) formunda Rodin tarafından yapılmıştı. Figür, Dante’nin İlahi Komedya’sından esinlenen “Cehennemin Kapısı” projesi için tasarlanmıştı. Aslında Dante Alighieri’yi simgeliyordu ve ilk orijinal modeldi. Bu minimal tasarım, o kadar sevildi ki Rodin, figürün büyük boy çalışmalarına da başladı ve yaklaşık 186 cm yüksekliğinde bronz dökümünü yaptı. Bu çalışma 1904’te Paris’te bulunan Panthéon Meydanı’ndaki aynı adlı anıtın önüne yerleştirildi. 1922 senesinde Musée Rodin‘in (Rodin Müzesi) açılmasıyla büyük bronz versiyon buranın bahçesine (Meudon Bahçesi) taşındı ve halen orada sergilenir. İşte bu form, bugün hepimizin bildiği ve simgeleşen Le Penseur (Düşünen Adam) heykelidir.

Peki, nasıl oluyor da başka müzelerde de sergileniyor ve bir popüler ticaret simgesine dönüşüyor? Bunun cevabı şu: Rodin ölümünden önce eserin birçok döküm kalıbını almıştı ve ölümünden sonra da bunların kullanımına bizzat izin vermişti. Yani tek bir orijinal yok, birçok orijinal kalıp var.  Bunların belli başlılarının sergilendiği yerler ise şöyle: 

  • The Rodin Museum, Philadelphia (ABD)
    Amerika’daki en kapsamlı Rodin koleksiyonuna sahiptir. Düşünen Adam burada da büyük bir bahçede sergilenir.
  • Metropolitan Museum of Art, New York (ABD)
    Met koleksiyonunda bir Düşünen Adam versiyonu yer alır.
  • The Legion of Honor, San Francisco (ABD)
    Rodin’in çok sayıda eserini barındıran bu müze, heykelin çok etkileyici bir dış mekân kurulumuna sahiptir.
  • National Museum of Western Art, Tokyo (Japonya)
    Bu müze, Rodin koleksiyonuna önem verir ve Düşünen Adam burada da izlenebilir.
  • Museo Soumaya, Mexico City (Meksika)
    Latin Amerika’da önemli bir Rodin koleksiyonuna sahip olan bu müzede de heykel yer alır.
  • Victoria and Albert Museum, Londra (İngiltere)
    Heykelin küçük boyutlu bronz versiyonları ve eskizleri burada da görülebilir.
  • Ueno Park, Tokyo (Japonya)
    Açık alanda yer alan bir Düşünen Adam, burada sergilenir.
  • Cleveland Museum of Art, Cleveland (ABD)
    Rodin’in ölümünden sonra dökülen orijinal kalıplardan biri burada bulunur.

Bu bilgilerden sonra gelelim ana konumuza. Düşünmenin delilikle eşleştirildiği tek ülke biz miyiz? Bu şekilde yorumların bazı sosyal mecralarda yer aldığına şahit oldum. Hayır. Konunun gerçek tabanı bu değil. Anlatayım. O vakitler Bakırköy hastanesinin başhekimine, “Neden bu heykeli koyduk efendim?” sorusu sorulunca yarı şakayla, “Hastane dışındakilerin durumu içeridekilerden daha kötü de ondan, bu heykel onların durumu ne olacak diye düşünüyor,” yanıtı gelmiş. Başhekimin yanıtı enteresan; evet ironik ama toplumsal teşhis kıvamında. 

Ama gerçek şöyle: 19. yüzyıl sonlarında Freud’un psikanaliz kavramının yaygınlaşmasıyla iç gözlem, rüya çözümlemeleri, bilinçaltının tespiti, iç çatışmalar, psikiyatrinin ana izleği olmasıyla beraber kendini fazla gözlemleyen bireyler ortaya çıkmıştı. Derin düşünce felsefî olmaktan biraz saparak klinik göstergelere konu olmaya başlamıştı. Bir bakıma nevrozun, melankolinin, şizoid ve historiyonik eğilimlerin taşıyıcısı olarak kodlandı. Freud’un bu delilik teşhisleri, o dönem toplumun zihninde de benzer şekilde örüntüleniyor. Aslında eser, psikiyatri tarihindeki bu eğilimleri sanatla bilinçsizce ilişkilendirmiş ve kültür zihniyle bir bağlantıya kapı açmış. 

Ve zeki halkımız, dönemin başhekimden daha akılcı bir yorumla olaya el koymuş: “Abi, düşün düşün; işin kesat. Aha da oradaki adamı görmüyor musun? Düşünmekten delirir, Bakırköy’ü boylarsın!” 

O dönemde aşırı düşünmenin potansiyel bir sapma, içe kapanma ve bir “bozulma riski” olarak görülmesi de ayrı bir değerlendirme konusu. Eğer hastanenin yaklaşımı, “fazla düşünme Bakırköy’ü boylarsın,” olsaydı ikonik bir simge olurdu. Hastane meseleye boş bir sanatsal okuma yaparken, toplum en doğru yorumu yapmış.

Editör: Melike Kara

Visited 3 times, 3 visit(s) today
Close