“Normal” kelimesi sözlükte “alışılagelene, kurala uygun olan, şaşılacak bir yönü bulunmayan, olağan, doğal” gibi manalara gelir. Ama kime göre, neye göre normal?

Düşündüğümüzde normallik kavramının çoğunluğa göre şekillenip belirlendiğini hemen anlayabiliriz. Su için normal olan katıdan sıvıya, sıvıdan da gaz haline dönmesidir. Buzun ahıra dalar gibi birden buharlaşması “su için” normal değildir çünkü büyük çoğunlukla ve belki de hep olan şey buzun erimesidir, buharlaşması değil. Fiziğin kanunları böyle fısıldar. Diğer bir deyişle, fiziğin “kuralına uygun olan yaklaşım” budur.

Fizik, kimya ve biyoloji gibi müsbet ilim dalları genelde kesin sonuçlar üzerine kurulu olduğundan normal ve anormal olan nesneler subjektif biçimde saptanabilir. Ancak iş herhangi bir insanın ruhi ve manevi boyutuna kaçınca orada bir durmak lazım gelir.

İllaki size normal ya da anormal yönleriniz hakkında yorum ve eleştiri yapan tanıdıklara rastlamışsınızdır. Genelde ikinci açıdan eleştiri yediğim için kendi üzerimden  meramımı anlatmam gerekirse, bu gibi durumlarda neden anormal duruma düştüğümü bazen gerçekten anlamam. Bunun nedeni ise mantıksal bir analiz sonucunda gün yüzüne çıkıverir: Kendimi o hususta anormal bulmam da ondan.

Bir insanın yaptığı hareketleri normal bulması kadar “normal” bi’ durum yoktur. Bu sebeple insanların davranışları üzerinde yapılacak bir normallik ya da anormallik eleştirisinin dayanağı genel olarak sadece onların kafalarında tasarlamış olduğu ve normal olduğunu düşündükleri davranışlar bütünüdür, denebilir. Tabii mantığın konuştuğu istisnai durumlar da vardır ama geçtiği üzre “istisnai”dirler.

Bir insan için normal olan gün içinde giydiği kıyafetle yatarken giydiğinin, düğününde verdiği yemekle her günki öğlen yemeğinin, normal saç kesimiyle damat tıraşının arasında fark bulunmasıdır. Fakat düşünecek olursanız siz de anlarsınız ki günlük kıyafeti rahatsa bir kişinin kirlenene kadar kıyafet değiştirmemesine, düğününde kuru fasulye-pilav vermemesine ve sivil kıyafette yabancı bir berbere gidip damat tıraşını en az %70 daha ucuza getirmesine hiç bir engel yoktur, hatta daha ekonomiktir.

Kadını metaya, mutlak manada insanı da kendisine para kazandıran kölelere dönüştüren, maddi çıkarları ilah edinen, insanın göz zevkine hitap eden en ufak dijital bir ortam için bile bir sürü hesap-kitabın eseri zahmetler gerektiren bu rasyonel kara düzene zaten yeterince kurban olmuş olan ırkımız ona “daha az bulaşmak” uğruna ne idüğü belli olmayan asılsız adetlerinden ne zaman vazgeçecek bilemiyorum…

Bense bu düzene aykırı hareket etmeyi, yani batıla isyanı kendine düstur edinmiş bir birey olarak kafamı bu uçsuz bucaksız sahranın kumlarına deve kuşu misali sokup saklanmayacağım, aksine çölü vaha haline getirmek, en azından tükürüğümle sulayarak da olsa bir parçacık ot sahibi olabilmek için gerekirse ömrümü vermekten çekinmeyeceğim. Çünkü yerin altı her ne kadar sıcak sahradan serin olsa da, en fazla kafayı, o da kısa bir müddet için güneşten korumak kabildir. Arkamız açıkta ve yumurtalardaki yavrularımız, yani gelecek nesillerimiz de yoldaysa bize düşen köşelerimizde kahve içmek değil, civcivlerimize bir avuç da olsa ot bırakabilmektir.

Kara diyarda kara olmak normallikse, yaşasın anormal ama beyaz dünya! 

Ne mutlu bu kara diyarda anormalim diyebilenlere!

Ne mutlu temiz yüreklilere…

Visited 21 times, 1 visit(s) today
Close