Sabahın köründe uyandım. Evdeki sessizlik, geceyi sarmalayan gölge gibi üzerime çökmüştü. Perdelerin arasından sızan ışık, odanın bir köşesine düşmüş, orada duran sandalyeyi olduğundan daha yorgun gösteriyordu. Çay suyunu ocağa koyup pencereden dışarıya baktım. Sokak, geceyi henüz üzerinden atamamış gibiydi; çöpler toplanmamış, kaldırımda bir iki kedi birbirine yanaşmış uyukluyordu.
Uzun zamandır işsizdim. Zamanı bölen hiçbir şey kalmamıştı hayatımda. Sabahların öğleye, öğlelerin akşama bağlandığı o belirsiz döngüye kendimi kaptırmıştım. Yine de bir alışkanlıkla hazırlanır, sokağa çıkar, günün içinde kendime ait küçük köşeler arardım.
O gün, yıllardır uğramadığım eski apartmanın önünde buldum kendimi. Çocukluğumun geçtiği apartman. Kapısı hâlâ aynıydı; demiri paslanmış, boyası yer yer dökülmüş. Zile çalışıp çalışmadığını bilmeden rastgele bastım. İçeriden bir ses gelmedi. Kapı aralıktı, ittim.
Merdiven boşluğuna adım atar atmaz yıllar geri döndü. O ağır rutubet kokusu, duvarlarda kabarmış boyalar, posta kutularına sıkışmış kâğıt parçaları… Hepsi tanıdıktı. Çocukken defalarca inip çıktığım bu merdivenler şimdi bana daha dar, daha yokuş gibi geldi.
Üçüncü kata çıktım. Bizim eski daire. Kapının üzerinde yeni bir soyadı yazıyordu. İçeriden televizyon sesi geliyordu. Durup dinledim. Ses bana yabancıydı ama kapının arkasında hâlâ annemin ayak seslerini duyacakmışım gibi bekledim. Çocukluğumun bütün yankıları birden o merdiven boşluğuna doldu: alt kattaki teyzenin çamaşır asarken çıkardığı gıcırtılar, babamın geç gelen ayak sesleri, komşu çocukların bağırtıları…
O an fark ettim: Apartmanlar insanın hafızası için büyük bir tuzak. Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş, geri döndüğünde sesler, kokular, hatta gölgeler seni buluyor.
Bir süre merdiven boşluğunda oyalanıp indim. Kapının önünde, elinde pazar filesiyle yaşlı bir adam durdu. Göz göze geldik.
“Siz yeni mi taşındınız?” diye sordu.
“Yok,” dedim, “ben burada büyüdüm. Uzun zamandır uğramamıştım.”
Adam başını salladı.
“Hiç değişmez burası,” dedi, “insanlar gider, eşyalar kalır.”
Sokağa çıktığımda hava açılmıştı. Kaldırımda oynayan çocukların sesleri, yıllar önceki seslerle birbirine karıştı. Bir an için, zamanın gerçekten ilerleyip ilerlemediğini düşündüm. Belki de biz, sürekli aynı merdivenleri çıkıp iniyoruzdur, sadece farkına varmıyoruzdur.
Yoluma devam ettim. Çantamda defterim vardı. Bir kahveye oturup olan biteni yazmaya başladım. Yazarken şunu fark ettim: İnsan, bazen kendi hayatının dışına çıkıp, sadece bir merdiven boşluğuna kulak vererek geçmişin bütün ağırlığını duyabiliyor. Ve belki de, yaşamak dediğimiz şey, o sesleri taşımaktan başka bir şey değil.
Editör: Melike Kara
- Merdiven Aralığı - 9 Aralık 2025
- Prospektüs - 23 Ocak 2025
