Her şey başladığı gibi biter. Hiçlikten doğan her bebek en fazla 120 yıl içerisinde yine hiçlik olacak. Hayali kedim oradan atlayıp, aşk hariç, diyor. Sadece rakı yudumlarken bana görünür olan bu mavi kedinin derdi başı bana muhalefet etmek. Gözlerinin içine bakıyorum, hüzünleniyor. Başını okşuyorum. Bir süre susuyoruz. Mart ayı geçeli çok oldu halbuki, diyorum. O hüzünlü ağzını bıçak açmaz kedinin bir anda kelimeler ağzından dökülüveriyor:
“Abi mahallede bir tane Minnoş vardı. Kuyruğunu bir sallamasıyla bütün mahalleli kedilerin dünyası duruyordu. Bir yıl içinde 30 kadar ev kedisi ona bakmaya çalışırken balkondan veya camdan düştü. Çoğu şanslıydı tabii 4 ayak üstüne düştü. Bir şeycik olmadı. Birkaçı da ufak sıyrıklarla kurtuldu. Ancak Pıtır. O bizim acı kaybımız oldu.
En yakın dostumdu o benim. Senin anlayacağın dilde anlatayım, tıpkı bir türbanlıyla bir metalcinin arkadaş olması gibiydi Pıtır’la arkadaşlığımız. O bakımlı bir ev kedisiydi, bense kasabın et artıklarını yemeye çalışırken def edilen sokak kedisi.
Pıtır’ın cenazesine bütün mahalleliler katılmıştı. Faili olan kendini bilmez Minnoş bile. Cenazenin sonunda herkes başsağlığı dilerken en son Minnoş yanıma geldi ve gözlerimin içine bakarak, Allah sabır versin, dedi. Gözleri çok güzeldi. Etkilenmiştim. Hemen gözlerinden gözlerimi kaçırdım. Dostumun ölümüydü o. Üzgündüm. Dostumu kaybetmiştim.
Öte yandan dostumun ölümü olan kız vicdanlı çıkmıştı. Ne zaman aç kalsam ne vakit midemde yalnızlığımı büyütsem Minnoş benimle yemeğini paylaşırdı. Ben de zaman zaman ona yemeğimi vermeye başladım. Gel zaman git zaman derken mart yaklaştı. O çok alımlı bir dişiydi, bense sıradan bir sokak kedisi.
Herkes Minnoş’un peşindeydi. Abaza abiler onu köşede sıkıştırmaya çalışıyordu, bense onu korumak için cılız bedenimi siper ediyordum. Dostumun katilini koruduğum için beni aşağılıyorlardı. Minnoş korkuyordu. Ben ağlıyordum. Diğer herkes sinirliydi. Yine de kimseye geçit vermedim. Kimsenin Minnoş’a el sürmesine izin veremezdim.
Sanırım bu cesaretim onu fazlasıyla etkilemişti. O gece bana herkesten gizlice küçük küçük kur yapmaya başladı. Kuyruğunu vücudumda yavaşça gezdiriyordu. Kalbimi okşuyordu adeta. Kendimi ona bıraktım. Dakikalar sonra kendimi onun içinde bulmuştum. Ulaşılmaz olana ulaşmıştım ve ölesiye mutluydum. Ama bir yandan da kadim dostumun katiliydi o. Ne yapacağımı bilemiyordum. Hem zevkten ölüyordum hem de çektiğim bu vicdan azabından. Kalbim daha da hızlanmamı söylerken beynim dur diyordu. Kendime hâkim olamıyordum.
İşimiz bittiğinde yüzümü yalamaya başladı. Bense ne yapacağımı bilemiyordum. Tir tir titriyordum. Gözlerimin içine şaşkınca bakıyordu. Ben seni sevmiyorum, dedim. Gittim. Gözlerimin içine o hüzünlü bakışını asla unutamıyorum.
Her şeyimi alıp gittim. Uzaklara, en uzaklaraydı yolculuğum. Dünyanın en ücra köşesine. Ama o günden beri kalbim Minnoş’u unutmadı. Hep onu düşünüyorum. Aklımda hep o var.
Senin anlayacağın aşk asla bitmez. Mutlu ya da mutsuz olsun, bitmez. Kağıda kurşun kalemle bastırarak yazılan yazıları silgiyle ne kadar silersen sil, izlerini asla yok edemezsin.”
Kedinin hikayesi ve son yaptığı aforizma gözyaşlarımı akıtmaya yetmişti. Onu kucağıma alıp okşadım. Haklısın, dedim. Aşk hiç bitmiyor.
Uğur Ergün
- Gök Kuş Ağı - 30 Mayıs 2020
- Mağaramda Tuzlu Su - 23 Mayıs 2020
- Kan gibi Cennet - 17 Mayıs 2020