Yazar: 18:36 Öykü

Kurumuş Gül Yaprağı

Yere bakıyor. İşte tam orada. Kurumuş bir gül yaprağı. Ne zaman yere baksa ayaklarının ucunda kurumuş bir gül yaprağı görür. Eğilip alır ve parmaklarında ufalanıp kaybolduğunu izler. Aynaya her baktığında gençliğinin yitişini seyrettiği gibi. Çaresizce kabullenir. Doğrusunu söylemek gerekirse mütevazı bir insan olduğu için genellikle kabullenicidir. Hayatta yaşadığı her sorunda, zorbalıkta susar. Değişmeyeceğini bilir. Değişen tek şey gümüşten bir ağaçlıktan uzanan yollara benzeyen yüzü. Sevmek isteyip de sevilmeyen, gülmek isteyip de gülemeyen o zavallı yüz.

“Merhaba Mücerret. Yine derinlere dalmışsın.”

Kuru gül gözlerinde beliriyor.

Mücerret, duymuyor musun? Hey!”

Toprağın üzerinde bekliyor.

Birden kendine geliyor. Dönüp arkadaşına bakıyor.

“Güle basmışsın.”

“Ne?”

“Gül diyorum.”

Arkadaşı ayaklarına bakıyor. Sonra başını kaldırıp hafiften gülerek:

“Şu kuru yaprak mı?”

“Evet, o!”

“Ne önemi var ki bu yaprağın. Zaten solup gitmiş. Bak ayaklarımın altında dağılıp uçtu.”

Cevap vermiyor. Manalı bir ifadeyle arkadaşına bakıyor. Sonra gözlerini yere dikiyor.

“Bir tuhafsın bugün sen. Hadi görüşürüz.”

Giderken “Sadece bugün değil de neyse,” diye mırıldanıyor.

Birden güzel bir gül kokusu etrafını sarıyor. Geçmişten gelen mutlu bir an gibi. Yürüyor, son kez yürüyen biri gibi yürüyor. İçinde bitmek bilmeyen bir hüzün düğünü. Yitirilmişlik onu dansa kaldırmak istese de o yitirilmişliği duymazdan geliyor.

“Keşke,” diyor. “Keşke bu kadar kitap okumasaydım, şiir yazmasaydım. Elime ne geçti farkındalıktan başka. Akıl fidanlığım yeşerdikçe insanlar çöl olmamı istedi. Boyun eğmedikçe beni kıyıya itti. Şimdi bilinç kayalıklarında yapayalnız sonumu bekliyorum. Sonumu sonsuz hüznümle ululuyorum. Bu içimdeki yalnız düğün, benim düğünüm. Onu kutlamaktan artık vazgeçiyorum.”

Kırılgan ruhu içinde cam gibi titreşirken yürümeye devam ediyor. Şimdi evinin çalınmayan kapısının önünde dikiliyor. Konu komşu ne der diye umursamıyor. İnsanlar hep bir şeyler der zaten. Dedikleri de isabetsizdir. Sayısız takıntılarını uğurlamak için uğraşırken bir de buna takılmak istemiyor. İçeri giriyor. Aslında içine giriyor. Solmuş duvarların arasından yatağının ucuna oturuyor. Başı eğik. İşte yine orada. Ayaklarının ucunda kurumuş gül yaprağı. “Beni mi takip ettin?” diye içinden geçiriyor. Güle uzanıyor. Eksik yüreği kelebek kanadı gibi pır pır ediyor. Sonra ölüm dalına konarcasına sessizleşiyor. Ne çok ölüm gördü, ne çok kayıp yaşadı. Hassas varlığı, ince düşünen bilinci taştan hayatın anlamsızlıklarına, farklı farklı gerçekliklerle parçalanmışlığına daha fazla dayanamıyor. Önce aklı gerçekliğini terk ediyor. Sonra yüreği son kez ah deyip uçurumuna yuvarlanıyor. Kuru yaprağı tuttuğu eli göğsünde. Yatağa uzanmış vücudu öylece kalakalmışken eli yana düşüyor. Parmakları gül yaprakları gibi açılıyor. Avcunda yeni açmış bir gül duruyor.

Uğur Ünen
Latest posts by Uğur Ünen (see all)
Visited 11 times, 2 visit(s) today
Close