“Hayatımla oynuyorum.
Fakat bana acıyın, çünkü oyunlara ihtiyacım var.”
Oyunlarla Yaşayanlar, Oğuz Atay[1]
Dionysos kültünde kadınlar dağlara çıkar, şarap içer, şarkılar söyler ve nihayet kendilerinden geçerlerdi. Esrimenin tuzağına bile bile düşer; özgür olmak için bir nevi yok olmayı amaçlarlardı. Birer gezegen gibi evrenin devinimine katılmayı tahmin edilemeyen hareketler içeren danslarla icra ederlerdi. Ağırbaşlılık, denge, ölçülülük Dionysos şöleninde terk edilen günahkâr evlatlardı sanki. Ayakları yeryüzünden kayıp göğe dalgalanan Dionysos’un yarı çıplak kadınları vecdin son anlarını kendinden tamamen geçerek sona erdiriyordu. Bu estetik fotoğraf rastlantının ürünü değildi (Henri Matisse’in “Dans” (1910) resmini hatırlayınız lütfen). Çıplaklığı düşüncenin diline çevirmek istesek soyunmak demek isterdik; kültüre ait ne varsa arınmak, terk etmek… Tragedyadan okuyalım:
Kadmos: Dağa arabayla mı gideceğiz?
Teiresias: Yürüyerek gidersek tanrıya daha fazla saygı göstermiş oluruz.[2]
Euripides’in meşhur Bakkhalar tragedyasında tanrı Dionysos Thebai halkının kendisine iman etmesi için kente gelir. Pentheus bu çılgınlığı duyunca deliye döner çünkü Dionysos’u inkâr etmiştir. Daha sonra Dionysos dağlara çıkardığı kadınları kendi gözleriyle görüp tanrılığına inanması için Pentheus’u kadın kılığına sokarak dağlara götüreceğini teklif ederek kandırır. Ancak Pentheus dağlara vardığında kadınlar arasında kendinden geçmiş bir halde bulunan ve Pentheus’u bir hayvan sanan annesi tarafından öldürülür. Agaue kendine gelip oğlunu katlettiğini anladığında ise nafile kahrolur. Esrimenin bedeli: Pentheus! İmanın kurbanı…
“Böylesine canavarlık görülmemiş.
Cinayetlerin en cehennemliği
Tanrının evini talan etmiş de sanki
Tapılan canı almış içinden…”
Bakkhalar tanrılara iman etmeyen Pentheus’un cezasını böyle keser. Oysa annesi Agaue, Pentheus’un bizatihi reddettiği tanrının ritüelleriyle dünyadan vazgeçmişken geri getirilemeyecek bir akıbete sebep olur. Acılardan, hastalıklardan, meçhul kötülüklerden, ölümlü olan her şeyden özgürleşmenin imtiyazı Agaue’nin elleriyle tuttuğu Pentheus’un kafasından akan kanlarla son bulur. Doğa’nın (esrimenin kemalinin) talihsiz olayları sağaltıcı bir gücü var elbet; ancak karşılığında muhatabın da cömert davranmasını isteyecektir. Tragedyanın Doğuşu’nda Nietzsche şunları söylemişti: “… insanlık, yararlanabileceği en iyi ve en yüce şeye, büyük bir suç yoluyla ulaşır ve şimdi bunun sonuçlarına, yani hakarete uğramış göksel varlıkların asilce yükselmeye çalışan insan soyuna göndermek zorunda oldukları acılar ve kederler seline de katlanması gerekmektedir.” Sıradanlığa yani toplumsallığa veda karşılıksız kalmamaktadır ne yazık ki… Özgürlük istencinin- toplumsal olan hiçbir şeyin arasında görünmeme arzusunun- her şeyden önce insana kendisini yakın tutmayı öğrettiğini düşünüyoruz. İnsanın kendisine yakın olması demek olagelenlerin başkaca olabileceği ihtimaline tutunması demek. Kendimizden uzak olmamak için muhtaç olabileceğimiz birer tanecik: kusur, zaaf, eksiklik, ihmal ve tabii ki boşluk!
Hayatlarının tekdüze sürdüğü dönemlerini yaşayan, hiçbir şeyden zevk almayan, durağan, soluk, yaşam kımıltısından yoksun kırklı yaşlarında dört öğretmen arkadaşın insanda doğuştan alkol eksikliği olduğunu ve günlük hayatta az miktarda alkol alma gerekliliğini öne süren teoriyi deneyimlemeye cesaret ettikleri hoş ve oldukça trajik bir film Druk (Another Round) (2020). Öğretmenlerimiz tereddütle yaklaştıkları deneyin çok geçmeden yaşamlarında olumlu etkiler bıraktığını deneyimlerler. Yaşamları boyunca hata yapma kavramıyla ilk defa burada karşılaşırlar. Yanılıyor olsalar da başkaca yaşayabilmenin şehvetine kapılan arkadaşlar bu deneyin ölçüsünü biraz daha arttırmak üzere anlaşırlar. Mutluluğun hızını garipsemeyecek kadar coşkulu öğretmenlerimiz Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun genç kahramanı kadar cömert itiraflara sahip olamazlar: “…mesut olmayı o kadar unutmuşum ki bu süratten korkuyorum, daha fazla ilerleyemiyorum.” Yaşam, müşterisinden parasını alamamış bir meyhaneci gibi bu ihlali elbet de kabul etmez. Filmde bizi sade, acı, sessiz, sadık bir veda beklemektedir o yüzden.
Yanılgı, abes ve saçma kavramları sinemaya sığınan kimliksiz birer kaçak. Zaten sinemadan başka bunlara hangi form tahammül edebilirdi ki? Hayat bu firarları ceplerine saklayanlardan çoğu zaman payını almıştır. Sinema ise bu trajediyi seyirciyi kuyulara tekrar düşürmek için kullanır. Filmden dinleyelim: “Kierkegaard’nun endişe kavramı insanın başarısızlık mefhumuyla nasıl başa çıktığını açıklar. Diğer insanları ve hayatı sevebilmek için yanılabilir olduğumuzu kabul etmeliyiz.”[3]
Kitap ve Film Kaynakça
Atay, Oğuz. İstanbul: İletişim, 2024.
Euripides. İstanbul: Türkiye İş Bankası, 2020.
Vinterberg, Thomas. Danimarka, 2020.
[1] Oğuz Atay, Oyunlarla Yaşayanlar, s. 72, İstanbul, 2024.
[2] Euridipes, Bakkhalar, s.12, İstanbul, 2020.
[3] Thomas Vinterberg, Another Round, 2020.
Editör: Melike Kara
- Körkütük Dionysos: “Another Round” - 11 Kasım 2025
- Me and Earl and the Dying Girl Film İncelemesi - 2 Mayıs 2025
- Paris’te Gece Yarısı - 18 Ocak 2025
