“Kısa kes!” dedi adam telefonda. “Bu olay daha kısa nasıl anlatılır bilemiyorum.” dedim hırıltılı bir sesle. “Kes!” diye gürledi. “Cevap verme. Kısa keseceksin o kadar.”
“Önümüzdeki salı günü mahkemem var. Bana yardım eder misin?” diye sordum. “Ne için?” dedi bir doksan boyundaki güvenlik görevlisi. “Başımdan geçenleri kısaca anlatmam gerekiyormuş. Hiçbir hakim fazla ayrıntı ile kafası ütülensin istemezmiş. Avukatın dediği bu.”
***
Ertesi gün geçici kadın sığınma evine kuaför bir adam geldi elemanlarıyla. “Ah kara gözlüm! Makyaj ne de yakışır sana. Gel şöyle smokey bir şeyler yapalım.” dedi sağ profilden yüzümü gördüğünde. İki eliyle yanaklarımı tutup yüzümü kendine çevirince, kendiliğinden oldukça mor bir makyaj yapılmış sol gözümü görünce gülümsemesi yüzünde sırıtış olarak dondu. “Dur, az kapatıcı sürelim şimdilik. Sonra yaparız o makyajı.” diyerek her gönüllü hizmet yapan kişi gibi gönülsüz gönülsüz çenemi ittirdi. Güzel ve zenginleydi onun işi. Vicdanını rahatlatmak, kokoş karılardan aldığı binlerce avronun pardon liranın diyetini ödemek için bizim durumumuzdaki kadınlara haftada bir bila ücret hizmet veriyordu. Benim gibi sol gözünde kocaman bir morluk olmayanlara tabii.
“Kısa kes.” dedim. “Saçımı yani.” Nihayet gönlü olup bana geri dönmüştü. “Ay daha da kısaltıp n’aapcan ayol?” dedi. “Kadın dediğinin saçı uzun olur. Erkek şöyle tutabilmeli elini geçirdi mi!” diyordu tam. ‘Erkek şöyle tutabilmeli elini geçirdi mi saçına, sonra kafanı bir o duvara bir şu duvara vurabilecek kadar da kavrayabilmeli saçından, değil mi?’ manasında öyle kötü kötü baktım ki, sustu. Zevzeklik onun kuaför dükkanında işe yarardı ama geçici kadın sığınma evinde değil. Hem boşuna kadınlara benden size asla zarar gelmez sinyali vermeye çalışan sözde eşcinsel kuaför taklidi yapıyordu. Hayır homofobik değilim. Az önce, kocasının çektirdikleri yüzünden gölgesinden bile korkan bir kadın, çekincesi yüzünden kuaför koltuğundan kalkmak istediği zaman, kadının koltuk altlarından sarılarak ellerini göğüslerine doğru kaydırdığını gördüm kuaför adamın. Ne küçük hesaplar! Taciz muhtemelen de tecavüz edildiği için buraya sığınmış bir zavallıyı burada da taciz ettiğini gözlerimle görünce, bu yumuşak kuaför taklidi yaparak kadınlara yanaşan düpedüz heteroseksüel hıyarın asıl meselesinin vicdanı değil, bacaklarının arasındaki hıyarı olduğunu anladım.
“Kısa kes sen!” dedim. “Hatta al usturayı eline tıraş et.” “Ama hasta gibi görünürsün o zaman aşkım.” dedi sırıtarak. “Hastayım zaten.” dedim. “Görmüyor musun? Sen kısa kes iyice. Gerisine karışma.”
***
Benzin bulmam gerekiyordu. Ve bir kesim motoru. Nerede olursanız olun cebinizde yeteri kadar paranız varsa her şeyi elde edebilirsiniz. Bende de paradan bol bir şey yoktu. Bendeki bir birim para buraya gelince altıya katlanıyordu. Almanya’da kick-boks’çuyum ben. Resmi ve gayriresmi turnuvalar. Merdiven altı dövüşler. Anlayın işte. Fena da değilim hani. Kan para demektir. Ne kadar kan o kadar para.
Peki Safranbolu’da herkesin kadın sığınma evi olduğunu bildiği ama sözde gizli olan cadde üzerindeki bu binaya nasıl mı geldim? Bir erkeğe lüzumundan fazla güvendim. İlk hatamdı. Aileme nerede olduğumu söyledim. Bu da ikinciydi.
***
“Ne yapacaksın ki bunlarla?” dedi bir doksanlık güvenlik görevlisi, kesim motoru ve bir bidon benzin için ederinin on katı para istediğinde. “Demonstrasyon yapacağım.” dedim. Anlamadı. Güldü. Fena çocuk değildi aslında. Bacakları kaslı ama beyni fazla gelişmiş değil. Erkeğin kullanışlı olanlarından. Ne yaparsın, yanlış zaman ve mekan.
“Mahkeme günü geldiğinde bunları taşımama ve binaya sokmama yardım et, onu da fazlasıyla ödeyeyim.” dedim. Fazlasıyla kelimesi fazlaca gelişmemiş beyninden pantolonunun ön tarafına gereksiz sinyaller göndermiş olmalı. Bu işin karşılığında paradan başka şeylerle ödeme alma isteğini, bacaklarının arasına attığım bir diz hamlesi ile geçici bir süre için yok ettim. “Parasını alacaksın sadece!” dedim. Yüz bulamayacağını anladı. İki büklüm kıvranırken “O iş bende.” dedi.
***
Her yerin bir arka kapısı vardır. Otelin, sinemanın, mahkemenin. Yeterince para verirseniz istediğiniz yerlere neler sokabilirsiniz neler, öğrenseniz aklınız durur. Ama bir tek o lanet olası evin bir kapısı kilitli olmayan balkonu, bir kaçış yeri yoktu. Yanımda o güvendiğim dallama, onun aşk yalanlarına kanmış ben, aslında kanacak kadar aptal olmamama rağmen, sanırım yirmi dokuz yılda bir olarak, bir erkeğin yalanlarının doğru çıkma ihtimalini yanlış hesapladım. O gün iki ateş arasında kalmamın ilkiydi. Yaralandım. Sonra bana bir avukat tuttular. Kapıda güya güvenliğimi sağlayan adam, ellerimde kelepçe, içeride avukat. Yine yaralandım. Bu da ikinci ve sondu.
***
Duruşma günü geldi çattı. Fırsatı olsa beni güvenli bir şekilde becermek isteyen bir doksanlık güvenlik görevlisi beni önce devlet hastanesine götürdü. Devletin koruma altına aldığı bir kadının yaralarını, devletin koruduğu bir evde kirli gazlı bezlerle korumuş olduklarını devletin yetkilileri görsün istemezlerdi. Hem medya da olacaktı işin içinde. Ne olur ne olmazdı.
“Nasıl oldu kızım anlat bakalım.” dedi Hakim Bey. “Kısa kes.” diye kulağıma fısıldadı Avukat Bey ben ayağa kalkarken.
“İşte dedim Hakim Bey, ben Düsseldorf’tan buraya kick-boks turnuvası için geldim ama rakiplerimden birine aşık oldum maalesef, babam ne haltlar karıştırıyor bu kız oralarda diyerek ağabeyimi peşimden Türkiye’ye göndermiş, ağabeyim aşık olduğum hıyarı bulmuş, kötü bir niyetimiz yok ağabey, evleneceğiz biz demiş çocuk, ama önce benim eve gidip sevişeceğiz dememiş tabii ki, ağabeyim takip etmiş, bizi evde yakalayınca ağabeyim nedense o anda yanında bulunan kesim motoru ile zavallı gencin bacak arasındakini parçalayayım derken onun iki bacağını, araya girmeye çalışan benim de sol elimi kestikten sonra ben kesim motorunu elime geçirip aha işte böyle derken, o anda bir doksanlık güvenlik görevlisinin adliye binasına getirtip nasıl yaptı bilemiyorum ama mahkeme salonuna kadar sokabildiği ve o ana kadar masanın altında sakladığı kesim motorunu çalıştırarak bana uzatınca motor sesinin sebep olduğu yoğun gürültüye herkes döndükten ve çalışan bir kesim motorunu benim biri kesik iki elle nasıl tutabildiğimi görünce herkes donduktan sonra, bana avukat-müşteri gizliliği deyip yanımıza kimseyi almadan ellerim kelepçeli olarak benimle konuşmayı arzu ederken bacaklarımın arasındakini de mıncıklamayı arzu eden bu şerefsiz avukatın kolunu KISA KESEYİM Mİ LAAAAĞN diye doğrarken, sevgilimi öldürüp benim elimi kopardıktan sonra bir de hırsını alamayıp al istediğin bu madem ben vereyim diyerek bana tecavüz eden ağabeyimi de ertesi gün tutuklu bulunduğu nezarethanede işte böyle doğradım.”
“Kısa kes demiştiniz ama biraz uzun oldu Avukat Bey kusura bakmayın.” dedim. Kimse duymadı gerçi. Bir doksanlık güvenlik görevlisinin bütün o yüzündeki kanlara ve et parçalarına rağmen oracıkta ereksiyon olduğunu görmek de ayrıca şaşırtıcıydı.
***
Yumuşak taklidi yaparak kadınlara yanaşan düpedüz heteroseksüel kuaförün evinin yakınındaki bir çöplükte, kesim motoru ile bacaklarının arasındaki gereksiz organı kesildikten sonra kan kaybından ölüme terk edilmiş olarak bulunması mı? Hayat tesadüflerle dolu.