Yazar: 15:39 Kitap İncelemesi

Kırlangıç Uykusu: Şiirsel Dil İçsel Yolculuk

GİRİŞ

Kırlangıç Uykusu insan ruhunun derinliklerine inmeye çalışan ve bu labirentin içinde içsel çatışmalar ve varoluşsal arayışlarla sizi kaybeden bir eser. Bu arayış içinde, derinlerdeki görünmeyen yaralarınızı ve kaybolmuş parçalarınızı bulabilirsiniz.

Yazar, kırlangıçları ateşle buluşturduğu o metaforik dille sizi kısa bir uyku içinde içsel ateşinize sürüklüyor. Bunu bazen kanatlarınızı kırarak bazen de özgürce içinize uçmayı sağlayacak cesareti vererek yapıyor. Ve bu cesaret sizi zaman zaman kaybediyor. Ama nereden bilebilirsiniz ki kaybolduğunuz diyarların aslında sizin ait olduğunuz ülke olmadığını…

ŞİİRSEL DİL VE İÇSEL YOLCULUK

Kırlangıç Uykusu kelimelerin bir ressam fırçası gibi kullanıldığı, her cümlenin şiir kıvamında işlendiği bir anlatıma sahip. Romanlarda genellikle cümleler hikâyelere eşlik eder; ama bu kitapta hikâye, cümlelere eşlik etmiş. Bu durum okuru karakterin zihninde bir yolculuğa çıkarırken duygusal bir yoğunluk da yaratarak bitmek bilmeyen sorgulamalara yol açıyor. Akıl hastanesinin soğuk ve kasvetli atmosferi sıcacık oluyor. Bu sayede karakterin yaşadığı acılar ve çatışmalar da derinden hissediliyor.

BİR KURAL İHLALİ

Romanda alışık olmadığımız bir kural ihlali görüyoruz: “Noktalardan sonra büyük harfle başlanır.” Noktalardan sonra büyük harfle başlamamak, dilbilgisel bir kuralı bilinçli bir biçimde ihlal etmenin ötesinde, metnin ruhunu yansıtan bir tercih gibi görünüyor. Bu tarz, karakterin yeni bir başlangıç yapamadığını, zihni içinde kendini yeniden doğuramadığını ve geçmişin gölgesinde kaldığını simgeliyor. Hiçbir cümle bir başlangıç değil; geçmişin, içsel bunalımların bir devamı gibi. Bu kural ihlali tıpkı karakterin zihni gibi dağınık, kopuk ve düzensiz. Bir insanın düşüncelerini bu şekilde kaleme alabilmek bence dilbilgisinin basit bir kuralından daha önemli.

GERÇEKLİĞİN İKİ YÜZÜ

Platonik aşk ve günlük üzerine küçük bir not: Bu keşif, karakterin gerçeklik algısını alt üst etmiş olmalı; ama bundan öte sorgulanması gereken, karakterin gözünde bu hikâyenin ne kadarı gerçek ne kadarı hayal?

DELİLİK VE NORMALLİK ARASINDA

“Doktorun gerçek yüzü” üzerine bir not: Bu konuya dair de birçok soru sorabiliriz; ama öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor: “Acaba karakter gerçekten bir akıl hastanesinde mi? Yoksa karakterin zihni bir akıl hastanesi mi?

BİR METAFOR OLARAK AKIL HASTANESİ

Burası karakterin iç dünyasının bir yansıması olabilir. Karakter, bir taraftan yaralarını keşfederken bir taraftan da “doktor” metaforuyla buna çareler arıyor olabilir. Sonra çareler bulacağını umduğu doktorun da yaralarının olduğunu görerek bir çaresizlik girdabına giriyor. Neden olmasın tüm Tanrılar da biraz deli değil miydi zaten?

Başka bir deyişle “akıl hastanesi” karakterin hapsolduğu bir yer gibi görünebilir ama aslında kendini keşfettiği, yaralandığı, yaralarını sardığı, sargıların zaman zaman söküldüğü bir sığınaktır. Kim bilir belki de insanın kendini keşfettiği bir doruk noktasıdır delilik…

YENİDEN DOĞAMAYAN BİR KURTARICI: İSA

İsa’nın o sudan bir ölü olarak çıkması beni derinden sarsan bir olay. Bunun sebebi bir çocuğa duyduğum merhamet mi, yoksa geçmişinden kurtulmaya çalışan bir insanın karşısına geçmişin daha da çürümüş, daha da acıklı, ağzından solucanlar fışkırmış bir halde çıkması mı bilmiyorum. Galiba insanın geçmişinde pek aydınlık şeyler yoksa, insan güneşe de gitse karanlıkta yaşamaya mahkum oluyor.

Bu noktada “İsa” ve “Meryem” isimlerinin seçilmiş olması da, suyun yeniden doğuşunu simgeleyen bir metafor olmaktan çıkıp sonu simgelemesi de çok akıllıca bir araya getirilmiş. Yazar bir başlangıç olan “su” metaforunu tersine çevirip bir “son” yazarken, kurtarıcı metaforunu da tersine çevirerek “kurtarıcısız dünya” haline getirerek insanın kendi yarattığı trajediyle nasıl da baş başa kaldığını gösteriyor. İsa’nın kemikleri de bunun kanıtı. İsa asla geri dönmeyecek, tıpkı Meryem’in geçmişten kurtulma umudu gibi.

KİMLİK, BELLEK VE İNSAN OLMAK

Kırlangıç Uykusu kimlik, bellek ve insan olmak temalarını derinlemesine işleyen bir roman. Karakter geçmişiyle yüzleşirken kendi kimliğini de yeniden inşa etmeye çalışıyor. Karakterin zihni, hatırladıkları onun işkencesiyken diğer taraftan da kendini anlamlandırdığı tek gerçeklik oluyor.

SONUÇ

Kendi akıl hastanesinde kendine delilik arayanların kitabı…

Şiir gibi okuyun bu kitabı. Tane tane, yavaş yavaş, mümkünse sesli ve cümleleri sindire sindire. Çünkü bir ilham perisinin kulağa fısıldadığı cümleler değil; yaşanmış, hissedilmiş ve gerçek… Nereden mi biliyorum?

Editör: Burak Akbaş

Visited 14 times, 14 visit(s) today
Close