Yazar: 11:43 Genel, Öykü

Kırlangıç

“Kırlangıç, kuşların F16’sıdır.” dedi.

Haklısın demeyi planlıyordum cevaben fakat o buna bile fırsat vermeden devam etti.

“Baksana şunlara, ne kadar hızlı uçuyorlar. Havuzun üstüne gelince pike yapıp sanki suya dalacakmış gibi iniyor, tam suya değecekken birden manevra yapıp tekrar yükseliyorlar. Üstelik bunu askeri eğitim almış gibi muntazam bir sırayla yapıyorlar, biri kalkarken diğeri iniyor. Kimse diğerine çarpmıyor. O kadar hızlı hareket ediyorlar ki kaç taneler diye saymaya kalksan sayamazsın.”

Hiç nefes almadan konuşuyordu. O anlattıkça benim nefesim kesiliyordu.

“Bence suyun yüzeyinde kendi yansımalarını görmeye çalışıyorlar. Havuzu ayna gibi kullanıyorlar. Bir anlık görüntüde ne görecekler ki diyeceksin. Hani hayvanların zaman algısı bizimkinden farklıymış ya, belki de kırlangıçların saniyeleri bizim saatlerimiz kadar uzun sürüyordur. Bize çok hızlıymış gibi gelen o manevralar onlara göre gayet normaldir.”

Araya girip bir şey söylememe fırsat verseydi, konuşma konusunda insanların F16’sı da sensin herhalde diyecektim. Oysa benimle konuşuyormuş gibi yapıyordu ama aslında tek yaptığı kendi aklından geçenleri yüksek sesle boşaltıp rahatlamaktı. Karşısında kim olduğu, onu dinleyip dinlemediği falan hiç önemli değildi.  

“Düşünsene bu hızda hareket etmek için ne çok enerji gerekir, o kanatlara oksijen yetiştirmek için minik kalpleri kim bilir ne kadar hızlı atıyordur. Kandaki oksijen önemli, bütün enerjiyi oksijen veriyor kaslara. Bizim kalbimiz mesela şu anda dakikada altmış yetmiş atıyordur tahminen ama koşan bir insanın kalbi yüz kırk yüz elli atar. Yani iki katına çıkar. Kırlangıçlar böyle jet gibi uçarken herhalde iki yüzü filan geçiyordur. Ne dersin?”

Cevap vermeye bile çalışmadım. Nasıl olsa konuşmama izin vermeyecekti. Başımı iki yana sallayıp kaşlarımı kaldırmakla yetindim.

“Bence de, iki yüz az bile. Normalde iki yüz atıyordur belki, bu şekilde uçarken üç yüze bile çıkabilir. Rekorlar kitabında yazıyor mudur acaba kalbi en hızlı atan hayvan hangisi diye? Sizin kitaplıkta vardı eskiden o meşhur rekorlar kitabı. Hâlâ duruyor mu?”

Doğru söylüyordu. Abim bir ara merak salmıştı o kitaba. Abuk sabuk rekorları okurdu bize. Aynı anda on bir topu havada çevirebilen biri vardı mesela. O geldi aklıma. Kitaba girmek için kim bilir kaç gün uğraşmıştı o toplarla. Bana göre rekorlar kitabı da ona girmeye çalışanların yaptıkları da çok saçmaydı. Abimin ensesini kapatacak kadar uzamış şekilsiz saçlarıyla on yedi yaşındaki serseri hâlleri, eski evimizdeki salonun bir duvarını boydan boya kaplayan kahverengi kitaplık, kitaplığın hemen önündeki koltukta gazete okuyan babam geldi gözümün önüne. Dalmışım.

“Annen uyudu galiba.” dediğini duyunca irkilip kendime geldim. Annemin seyrek beyaz saçlarla kaplı pembe kafası sağa kaykılmıştı gerçekten. Biraz güneş alsın diye tekerlekli sandalyeyle indirmiştim bahçeye. Deminden beri haklarında konuşulduğunu hiç bilmeyen kırlangıçlara ve fıskiyesini çalışırken hiç görmediğim süs havuzuna bakıyorduk. Sanki yan yana oturuyormuşuz gibi yerleştirmiştim. Gözleri kapanmış, sağ kolu aşağıya sarkmış, pembe sabahlığının önü açılmıştı. Yan tarafa uzanıp sabahlığın yakalarını kavuşturdum. Belindeki kuşağı tekrar bağladım. Uyandı.

“Haftaya görüşürüz Macide.” diyerek ayağa kalktım oturmakta olduğumuz banktan. Ancak hafta sonlarında gelebiliyordum annemi ziyarete. Aynı mahallede büyüdüğümüz Macide bu bakımevinde çalışıyordu ve bütün mesaisi annem gibi sessiz ihtiyarlarla geçiyordu.

“Birlikte çıkalım, benim de molam bitti zaten.” diyerek arkamdan geldi.    

Editör: Feyza Cengiz Dündar

Ezgi Kayaoğulları
Latest posts by Ezgi Kayaoğulları (see all)
Visited 11 times, 11 visit(s) today
Close