Yazar: 19:17 Deneme, İnceleme, Kitap İncelemesi

Kediden Dedektif Olur mu? | Sinemaya Uyarlanan Suç Kitapları 1: Felidae

Kedileri nasıl bilirsiniz?

İnternet âleminin gizli sahipleri? Evcilleşme yolunda inatçı keyfekeder varlıklar? Asaletin ve şaşkınlığın aynı anda zuhur edebildiği belki de tek yaratık türü?

Peki ya bir dedektif olarak kedileri nasıl değerlendirirsiniz?

“Kediden dedektif olur mu yahu!” demeden önce sizi durdurayım, koyundan bile oluyor.[1] En nihayetinde önemli olan dedektifin şekli değil, kendisidir. Akif Pirinççi, bu gerçeğin farkına oldukça erken varmış olsa gerek 1989 yılında ilk Felidae macerasını okuyucularla buluşturmuş. Ardından da serüven bir hayli uzun ömürlü olmuş ve 2014’e dek toplam sekiz Felidae macerası yayımlanmış…

Almanya’dan Dünyaya…

Akif Pirinççi, 1969 yılında henüz on yaşındayken ailesiyle birlikte Almanya’ya göç ediyor. Küçük yaşta yazarlığa merak sarıyor ve 1974 yılında bir senaryosu kısa filme uyarlanıyor. 1976 yılında ise bilimkurgu türünde bir radyo oyunu ile bir yarışmada birinci oluyor ve ardından Heyne Verlag tarafından derlenen Die Anderen (Ötekiler) başlıklı antolojide bir hikâyesiyle yer alıyor. Felidae, Pirinççi’nin dünyaya da açılan kapısı oluyor zira 1989 yılında yayımlanan bu romanıyla milyon dolarlık bir başarı elde ediyor.[2]

Felidae Serisi

Francis isimli kedinin maceralarının anlatıldığı Felidae serisi ise, günümüze dek sekiz macerasıyla raflarda yerini aldı:

  • Felidae
  • Felidae II
  • Cave Canem
  • Das Duell
  • Salve Roma!
  • Schandtat
  • Felipolis
  • Göttergleich

Bu kitapların bir kısmı dilimize çevrilmiş olsa da serinin tamamını Türkçe olarak okumak henüz mümkün değil… Fakat bu yazının konusu, ülkemiz yayıncılarının yabancı dilden eser çevirme konusundaki gönülsüz takipçiliği değil.

Romandan Animasyona

1989’da okurlarla buluşan Felidae, dünya suç edebiyatı literatürüne de enteresan bir katkı sunar: Kitabın dedektifi bir kedidir! Üstelik Lillian Jackson Braum’un The Cat Who serisindeki gibi kedilerin başkaraktere yardımcı olduğu bir durum da söz konusu değildir. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir dedektiftir Felidae’nin başkarakteri Francis!

Shorthair cinsi bir kedi olan Francis, ilk kitapta sahibi Gustav ile birlikte bakımsızdan da öte bir eve taşınır. Gustav’ın evi onarma, tadilat yapma çalışmaları sırasında yeni yaşayacağı bölgeyi keşfe çıkan Francis; daha patisinin tozuyla ilk vakasıyla karşılaşır: Sascha isimli bir kedi, öldürülmüştür. Tabii, arkadaş edinmeden de olmaz; bölgede yaşayan Bluebeard isimli bir kediyle de ahbaplık etmeye başlayan Francis kısa sürede artan ölü kedilerin arkasındaki muammayı çözmek için patileri sıvayacaktır.

Felidae’nin ne kadar sevilmiş olabileceğini gözünüzde canlandırabilmeniz için basit bir örnek vereyim: Kitap, animasyona uyarlandı. Hem de yayımlandıktan beş yıl kadar kısa sayılabilecek bir süre sonra! (Bu noktada bir parantez açıp, “Keşke Kötü Kedi Şerafettin’i de aynı hızla animasyona uyarlayabilecek teknolojimiz zamanında olsaydı da bu kadar uzun yıllar boyunca beklemeseydik” repliğini size aksettirip parantezi kapatıyorum)

En nihayetinde konuyu bu noktaya getirdiğime göre (“Hele şükür konuya girebildi” diyenleri duyuyorum, hoş değil) yazımızın temasının sinemaya uyarlanan suç kitapları olduğunu da vurgulamam gerekiyor.

Bir Kedi Neden Öldürülür?

Felidae romanının başarısının sırrı, barındırdığı suç kurgusuyla sınırlı değil. Zaten Felidae serisinin alametifarikası da “eşsiz, yegâne, dâhiyane” suç hikâyeleri anlatmasından daha çok barındırdığı felsefi ve sosyolojik alt metinler. Ve bunları kediler âlemi aracılığıyla okurlara sunması!

Tabii burada bir de dipnot düşmek gerek. Bir tiyatro oyunu yazdığınızı düşünün. Rolleri kimin oynayacağı baştan belli ve oyuncunun boyuna, kilosuna, mimiklerine göre bir karakter yazdınız ama son gün oyuncu hastalandı ve yerine hiç de ona benzemeyen başka birisi sahne almak zorunda kaldı. Ne kadar sakil durur, değil mi? İşte Pirinççi, bu tuzağa düşmüyor.

Bize insan formundaki bir dedektifin kedi bedeninde icrasını değil; basbayağı bir kedi bedeninde can bulan bir dedektif sunuyor. Arada çok fark var. Çünkü eğer kedilerle az biraz haşır neşirseniz, kitabı okurken gözünüzde canlanacak olan şey gerçek bir kedi. Hissettikleriyle, verdiği tepkilerle, refleksleriyle, düşünceleriyle tam anlamıyla bir belgeselden parça çıkarılıp kurguya yedirilmiş hissi veriliyor.

Animasyon da romana benzer şekilde bu temsili çok başarılı şekilde yansıtıyor. Kedilerin hareketleri, kitaptaki mekânlar, karakterler, olay örgüsü animasyonda neredeyse birebir. Hatta Francis’in kâbusları animasyonda o kadar karanlık bir doku ile veriliyor ki, bu konuda romanın biraz önüne geçebildiğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Ancak tabii ki, koskoca bir romanı seksen dakikaya yakın bir animasyona dönüştürmek kolay değil. Film, derinlik ve akış bağlamında romanla eş karmaşıklıkta ilerlemiyor zira Pirinççi o kadar çetrefilli bir kurguyu başarıyla kotarıyor ki olayların “alelade” bir kedi polisiyesinden tarikat eleştirisine dönüşmesine okuyucu olarak hayret etmemek mümkün olmuyor. Bir de tabii, oldukça geveze olan ama bu gevezeliği daha çok iç monologlarıyla bizlere verilen Francis filmde o kadar da geveze değil. Eh, bu da sinemaya uyarlama sırasında öngörülebilir bir ‘kayıp’.

Bunlara rağmen animasyon film, Pirinççi’nin kitapta sık başvurduğu metaforlar ve karanlık atmosferi es geçmiyor. Simgesel aktarılan bazı detaylar animasyonda da neredeyse birebir karşımıza çıkıyor.

Dolayısıyla bizlere de romandan (kısmen) birebir uyarlanmış bir animasyonun keyfini sürmek düşüyor…

Bir de son bir not iletelim; Pirinççi’nin başka Felidae romanları henüz sinemaya uyarlanmadı ama Die Damalstür isimli romanı Mads Mikkelsen, Jessica Schwarz ve Valeria Eisenbart gibi oyuncuların rol aldığı 2009 yapımı The Door (Kapı) isimli film ile beyazperdede boy gösterdi.


[1] Leonie Swann , Çev: Vedat Çorlu, Glenkill: Bir Koyun Polisiyesi, Turkuvaz Kitap, 2007.

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Akif_Pirinçci

Editör: Mete Karagöl

Visited 52 times, 1 visit(s) today
Close