İnsan mı âşık olur sadece? Tanrının yarattığı diğer canlılar da âşık olamazlar mı yani? Mesela bir ağaç, bir güle âşık olamaz mı? Bu aşk hikâyesi de bitkiler âleminin “davul bile dengi dengine çalmak” deyimidir. Ey dostlarım, göz verin bu yazdıklarıma. Size iki kedinin aşkını anlatacağım…

***

Mart ayı yeni gelmişti. Mahallenin tüm erkek kedileri birden fazla dişi kedi ile aşk yaşıyordu. Doğanın bu alışagelmiş durumu sizin ilginizi çekmiyordur, eminim. Âlemin yakışıklı mı yakışıklı ve yalnız mı yalnız iki kedisinin aşkına geldi sıra…

Cabbar Öztekir, kedi âleminin en ünlü kedilerinden biriydi o dönem. Karaköy Kedi Gazinosu’nun assolisti olan Cabbar Öztekir, tüm dişi kedilerin rüyasını süsleyen bir kediydi. Her genç dişi kedinin odasında bir posteri muhakkak olurdu. Dönemin zengin kedileri Cabbar Öztekir aşkından yataklara düşerdi. Gazinonun çıkışında yolunu kesen hayranları ondan bir imza alabilmek için altı belki de yedi saat sırada beklerdi.

Gazinodaki her performansının ardından kulisinde gelen mektupları yanıtlardı. Bu onun ihmal etmediği ve edilmeyeceğini düşündüğü bir fiildi. Gelen mektupların çoğunu evlenme teklifleri oluştursa da mektuplar cevaplanırdı.

Bu ay da tüm arkadaşları dişi kedi peşinde koşarken Cabbar Öztekir bunlarla ilgilenmenin gereksiz olduğunu düşünüyordu. Sırf bu yüzden yılın her mart ayında yalnız kalırdı.

Yine bir gece yorucu gazino performansının ardından evine gitmek için taksi çevirdi. Eve doğru giderken kendisine adeta tapan Minnoş Miyavoğlu’nun insanı yolunu kesti. Cabbar Öztekir’i ölümle tehdit etti. Minnoş Miyavoğlu ile evlenmezse genç dişinin öleceğini söyledi. Baştaki tehditkâr konuşması sonlara doğru yalvarmaya dönüştü. Cabbar Öztekir üzgündü. Ne yapabilirdi? Kendisinde âşık olma duygusu yoktu. Bugüne kadar hiçbir kediye âşık olmamıştı. Bu durumun da hayatında bir eksiklik doğurduğunu düşünmemişti. Zavallı insana, düşüneceğini söyledi. İnsan sevincinden iki ayağının üstünde hoplayıp şirinlik yapmaya başladı. Cabbar Öztekir, taksiciye devam etmesini söyledi.

Ertesi gün, onun ertesi günü, onun ertesi günü… Hep düşündü. Hatta Minnoş Miyavoğlu ile de telefonla görüştü. Ancak hiçbir ilerleme kat edemediler. Zavallı Minnoş Miyavoğlu da bunun farkındaydı ancak ne yapabilirdi? Seviyordu.

Evden çıkmadığı bir hafta boyunca hiç kimseyi de görmemişti. Gazinoya geldiğinde sanki ilk defa kedi içine karışıyormuşçasına heyecanlandı. Dinleyiciler arasında taliplisi Minnoş Miyavoğlu da vardı. Cabbar Öztekir sevilen türkülerini seslendirdikten sonra kulisine gitti. Kulisinde genç dişinin gönderdiği mamalar ve sütler epey yer kaplamıştı. Mektupları yanıtlayıp gazinodan çıktı. Bayan Miyavoğlu’na da rahatsız olduğunu, başka bir zaman görüşmelerinin doğru olacağını söyledi.

Taksiye atladı hemen. Ancak taksi beş kilometre sonra arızalanıp stop etti. Taksici Pamuk Şentekir aracın motoruna baktı. İmkânı yoktu çalışsın. Cabbar Öztekir’e karşı mahcup bir ses tonuyla, “Bay Öztekir, üzgünüm efendim,” dedi.

“Ben burada başka aracı nerede bulayım be adam! Kaldık mı bir başımıza!”

“Üzgünüm efendim.”

Cabbar Öztekir çaresizce şehir meydanına doğru yürümeye başladı. Yolda sokakta çiftleşen kedileri gördükçe sinirleniyordu. Salt kedi maması satan bir lokantaya girdi. Mekân sahibinden taksi çağırmasını isteyecekti.

Lokanta sahibine bu isteğini iletti. Sonra masalardan birine oturdu. Lokanta sahibinin kendisine süt göndereceği biliniyordu. Klasik sanatçı-halk davranışıdır. Umutsuzca camdan dışarıyı seyrederken önüne bir kap süt kondu. Sütü koyan garsonun yüzüne çevirdi başını. Bir gözü kör dişi kediydi bu. Cabbar Öztekir, kendisini tanıyıp tanımadığını merak etti dişi kedinin.

“Teşekkür ederim, dişiefendi.”

“Afiyet olsun. Müessesemizin ikramıdır.”

“Tanıdınız mı beni?”

“Sizi nasıl tanımam, Cabbar Öztekir Bey. Posterinizdeki hâllerinizden daha yakışıklısınız.”

“Sağ olun. Utandırıyorsunuz. Erkek arkadaşınız duyarsa bir güzel benzetir ikimizi.”

“Erkek arkadaş mı?”

“Evet, zamanıdır.”

“Aman beyim. Dalga mı geçiyorsunuz benimle? Kim bakar bana…”

Bir gözü görmeyen bu dişi kedi karşısında dili tutulan Cabbar Öztekir kekelemeye başladı:

“Am… aman… canım… ol… olur mu ö… öyle şey? Adını… adınızı… ba… bağ… bağışlar mısınız bana?”

“Adım Ponçik Miyavlayangil.”

“Mem… memnun oldum.”

Bir kâğıda numarasını yazdı.

“Bu benim numaram. Mutlaka aray… arayın beni, bekliyorum.”

“Peki.”

Genç kedi gitti. Cabbar Öztekir, küçük kalbindeki çarpıntının ne olduğu konusunda bilgili değildi.

İki defa taksinin korna sesi duyuldu. Cabbar Öztekir yerinden kalktı. Taksiye bindi ve oradan uzaklaştı.

Aradan birkaç gün geçti. Ancak Cabbar Öztekir’i istenilen kişinin aradığı yoktu. İlk defa bir dişiyi düşünür olmuştu. Şu Minnoş Miyavoğlu mesela, her saniye arıyordu. O aramasa da olurdu. Ama lokantadaki eksik dişi aramalıydı. Neden aramıyordu? Acıyor muydu Cabbar Öztekir? Hayır, acımıyordu.

Cabbar Öztekir giyindi, kuşandı ve lokantaya gitti. Dişi kedinin ev adresini aldı.

Ucubelerin yaşadığı bir sokakta, bodrum katı evinde buldu Ponçik Miyavlayangil’i.

“Ne oldu?” dedi erkek kedi heyecanla.

Anlayamadı dişi: “Ne demek o?”

“Aramadın.”

“Aman beyim, sen benle dalga geçiyorsun, anladım. Koskoca artistsin. Unutursun sanmıştım. Eğlenecek adam mı kalmadı?”

“Ne eğlenmesi Bayan Miyavlayangil? Yok öyle bir şey. Hep seni düşündüm ben. Ararsın diye ümit ettim. Görüyorsun ya unutmadım işte seni. Gerçekten telefonunu bekledim.”

“Anlamıyorum. Biraz düşünsem beni sevdiğinizi söyleyeceğinizi düşüneceğim. Sonra ‘Aman sen de cahil dişi! Sen kim, o kim!’ diye kendimi küçük göreceğim. Bu eksik hâlime üzüldüğüm yetmiyormuş gibi bir de buna üzüleceğim.”

“Seni seviyorum galiba.”

“Emin değil misiniz bundan?”

“İlk defa bir dişiye bu duyguları hissediyorum. Aşk mıdır bu? Gelin benimle. Henüz mart ayı çıkmamışken yakalayalım şu aşk yelini. Martın tadını çıkartalım. Belki…” lafın devamını getiremedi. Sesler çıkmıyordu bir türlü ağzından. Konuşma yeteneğini kaybettiğini düşündü. Zorlayarak da olsa şu soruyu çıkartabildi: “Ne dersin?”

“Bence siz bana acıyorsunuz. Lütfen gidin. Uzatmayın. Üzmeyelim birbirimizi. Ben kimseyi sevemem bu hâlimle. Kimse de beni… Boş umutlara kapılmayalım. Üzülürüz sonra.”

Cabbar Öztekir, bu cevabı beklemiyordu. Genç dişinin hemen boynuna sarılmasını bekliyordu.

Aradan geçen günler Cabbar Öztekir için arabesk müzik gibi geçti. Seslendirdiği şarkılar hep bu türdendi. Kendisini dinlemeye gelen izleyiciler gazinodan ağlaya ağlaya çıkıyordu. Ve kendisi de gazinodaki performansının ardından soluğu Doğa’nın Meyhanesi’nde alıyordu. Rakıyı mezesiz içiyordu. Bir yetmişlik rakının yanında üç paket sigara bitiryordu.

Aradan altı gün daha geçti. Her gece aynı senaryo devam etti.

Yine bir gün içerken masasına bir kedinin oturduğunu hissetti. Hemen ona baktı. Bu gelen kedi Minnoş Miyavoğlu idi.

“Merhaba,” dedi mağlup bir gülümsemeyle.

“İşte. Uğruna yatağa düştüğün o kedi, Cabbar Öztekir bu. Ne oldu? Ne kadar aptal olduğunu, benim gibi bir budalaya âşık olunmayacağını itiraf eden laflar söylemeye mi geldin?”

“Hayır. Onun için gelmedim Bay Öztekir. Sizi seviyorum. Fakat görüyorum ki sizin yüreğiniz başka biri için yanıp tutuşuyor. Öyle mi?”

“Evet.”

“Karşımda yıkık birini görüyorum. Kendinize yazık ediyorsunuz.”

“Bir enkazım ben.”

“Başka kedilere umut olabilirsiniz. Size tapan milyonlarca hayranınız var.”

“Umut etmeyi unutmuş biri, başkasına nasıl umut olabilir?”

“Orası sizin bileceğiniz iş… Benim sizden tek bir isteğim var: Mutlu olun.”

“Mutlu olmak, cildi parlak kitapların sonunda yer alan zengin masalıdır. Benim fakir yüreğime çok lükstür mutluluk.”

“Peşinden gidin. Mutlu olursunuz daima. Sizi ne kadar reddediyorsa reddetsin. Berlin Duvarı bile yıkıldı. Sevdiğiniz kızın inadı dağ olsa da yıkılır. Vazgeçmeyin.”

“Sana mahcubum.”

“Nerede olduğunuz ve ne hissettiğiniz önemli değil, Cabbar Öztekir. Sizi hep seveceğim. Ama siz bir başkasını severken ellerinizi tutamam. Kendinizi daha fazla üzüp de bir çılgınlık yapmayın.”

Minnoş Miyavoğlu masadan kalktı.

Cabbar Öztekir evine gittiğinde zil zurna idi.

Ertesi sabah Ponçik Miyavlayangil’in evinin bulunduğu sokakta buldu kendini. Pati Market’in önünde rastlaştılar. Cabbar Öztekir’i bir an karşısında gören Ponçik Miyavlayangil şaşkındı:

“Unuttunuz sanmıştım.”

“Ben seni unutmak için sevmiş olamam.”

“Unutmalısınız.”

“Unutamam. Bu işin bir oluru yok mu?”

“Eksiğim ben Bay Öztekir. Sizin beni almanız yakışık almaz.”

“Saçmalama.”

“İlk görüşte… Hele de benim gibi birine âşık olunur mu ya?”

“Ben senin yüzünü değil, yüreğini sevdim.”

“Yüreğimi ne ara bildiniz?”

“Yüreğimin iki kişilik çarpmasından…”

“Olmaz Bay Öztekir! Olamaz! Lütfen, bir daha çıkmayın karşıma. Sizi savcıya şikâyet ederim.”

Ponçik Miyavlayangil, Cabbar Öztekir’in son sözlerini dinlemeden çekti gitti. Cabbar Öztekir ise ardından bakakaldı. Hiçbir şey yapamadan ve hiçbir şey diyemeden öylece baktı. Hiçlikte duruyordu.

Akşam gazinoda dinlemeye gelenleri yine ağlattı.

Gece meyhanede yine bir büyük devirdi. Bana mısın demedi. Meyhaneci Doğa’dan bir kâğıt ve bir kalem istedi. Veda mektubunu yazdı. Sonra köprüye çıktı. Kendini aşağıya saldı.

Ölümü tüm dünyada yas ilan ettirdi. Cansız bedeninin hiçbir zaman bulunamaması birtakım fanatik hayranlarının ölmediğine dair umutlarını devam ettirmesine sebep oluyor.

Yazdığı veda mektubu da bestelenip şarkı hâline getirildi.

Ponçik Miyavlayangil ağlayarak evine dönerken bir erkek kedi tarafından hamile bırakıldı.

Cabbar Öztekir, bunu duysaydı daha fena olurdu. Ölümden de fena şeyler varmış. Zaten ölümün kendisi fena bir şey değildir. Ölümden korkmak fenadır.

***

En sevdiğin ile kavuşmak çok güzel bir şeydir muhakkak. Ancak kavuşunca aşkınız devam mı edecek sanıyorsunuz? Hayır, bir süre sonra hisleriniz azalacaktır. Çünkü hisleri ayarlamak bizim elimizde olan bir şey.  Kavuştuğunuzda hislerinizi muhafaza edemeyip sıkılma evresine geçeceksiniz. Hayır demeyin. Öyle olacak, inanın. Kavuşamazsanız eğer hislerinizi muhafaza edeceksiniz. Ey dostlarım, aşkı kavuşamadan yaşamak hoş şey.

 Ocak 2017

Mete Karagöl
Visited 4 times, 1 visit(s) today
Close