Yazar: 21:03 Öykü

Kağıt Çocuk

Aşina bir yürüyüşün eminliğiyle yola revan oldu. Bıçak gibi keskin sonbahar ayazı yüzünde derin kesikler açarken, puslu karanlığı kısık gözlerini perdeleyen uzun kirpikleri kederle inliyordu. Sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde eski ve çok da temiz olmayan bir eşarpla kamufle etti yüzünü. Şehrin kirini pisini sırtlandığı saatler giderek azalıyordu. Şehrin çöpü mü azalmıştı? Hayır! Kendi mi yaşlanmıştı? Muhtemel! Nedenini tam olarak bilemese de derinliklerinde sonu gelmeyen bir döngünün içine sıkışmış bezgin bir toplayıcının vazgeçişi vardı.

Topla, ayrıştır, sat…

Ana caddeyi bitirip işlek ara sokaklara daldı. Değil ahali kendisi bile bu sokakları her gün her gün nasıl arşınladığının farkında değildi. Sessiz bir ürpertiyle sokaklardan süzülürken varlığının ayırdında bile değildi. Benlikten uzakta bir salınış, farkındalıktan ırak bir yürüyüştü bu daha gün ağarmadan damarlarında akan. Çekçek arabasının önünde şehri kiriyle sırtlanıp yürürken, hızlı adımları bu sokakların nem ve küf kokan duvarlarına duymak istemediklerini bir kırbaç gibi şaklatırdı.  “Bugünlük bu kadar olsa yeter mi?” diyen titrek sese döndü Memduh.  Nicedir kendisine eşlik eden minik refakatçisi vardı.

Yaşadıkları günün tüm günahlarını çöp poşetleriyle kapıya bırakan şehir halkı, sabah toplanmış olacağının emniyetiyle hanelerinde ertesi günkü günahlarına yer açardı. Bilirlerdi yüzüne bakmaya imtina ettikleri, iki laf etmeye değer görmedikleri Memduh, daha onlar sakız gibi beyaz çarşaflarında her türlü kötülükten üryan gerine gerine uyurlarken o dip köşe arayacak, parke taşlarının arasından ince bir sızıntıyla akan günahlarını toplayacak, mümkün olan uzaklığa taşıyacak, şehri yeni güne perişan ve sakil halinden arınmış bir şekilde uyandıracaktı.

Duman rengi bir kedinin, sahibinin eteğine sürünerek çıkardığı sese benzer bir tınıyla konuşuyordu yanındaki lacivert gözlü çocuk. Dönüp baktı Memduh. “Ne söyleniyorsun öyle mırıl mırıl?” dedi yanındakine. Elindeki kendinden büyük el arabasını kendinden beklenmeyen bir kuvvetle iteleyen beş yaşındaki çocuk onu duymuyor dahası onun varlığını suskunluğuyla yok sayıyordu. “Yok olan sensin biliyorsun değil mi? Üzerinden seneler geçti, el arabasının arkasından çekçek arabasının önüne geçtin sadece. Onca yılın sana kattığı tek şey, değer biçtiği tek terfi,” dedi ve durduğu çöpün içini karıştırıp kâğıt, karton ne bulursa arabasına attı Memduh. Dönüp baktığında çilli surat çoktan küsüp gitmişti.  

Çocuklarını okula hazırlayan annelerin uykulu, telaşlı ayak tıpırtıları evlerden taşıp boş sokakları doldurdu. Çinko çaydanlıklardan ince belli bardaklara çay koyuldu, yumurtalar rafadan, ekmekler akşamdan. Annenin, “Hadi geç kalıyorsunuz!” sesi bir tehdit gibi evin odalarının kapılarını tıklattı. Her gün aynı işi yapmaktan bıkmış olmanın bezginliğiyle babalar kravatlarını bağladılar, yeni güne kemerlerini biraz daha sıktılar. Beyaz yakalıların mahmur oflarıydı bacalardan is rengi gökyüzüne ulaşan, gri güvercinleri ürperten. Kapı önlerinde montların fermuarları çekilirken verilen nasihatlerin arasına kâğıt toplayıcılardan uzak durlar sıkıştırıldı, çocuklar büyük büyük adamlar olmaya yollandı. Dışarda yeni günün ilk ışıkları bol katlı apartmanların duvarlarını yalarken, okula revan olan atkılı bereli çocukların ürkek adımları sokakları yalnızlıktan kurtarıyordu.

Bugün toplama işine daha erken son veren Memduh zorla çektiği arabasını derme çatma kulübesinin bahçesine koydu. Geçti yıllar önce kestiği bir ağacın köküne oturdu. Az ileride çöpte bulduğu kırık bir kırmızı arabayla oynayan lacivert gözlü çilli çocuğu fark etti. Beni üzdün diyor ve somurtuyordu Memduh’a. “Evet seni çok üzdüm çocuk!” dedi Memduh. “Seni soğuk bir kış gecesi bir çekçek arabasının gölgesinde doğmuş olmakla üzdüm. Seni bir annenin yüreğinde şefkat uyandıramamış olmakla üzdüm. Seni daha beş yaşındayken bir el arabasıyla bir gecekonduda terkedilmiş olmakla üzdüm. Seni yaşamın dikenli yollarında tek başına yürümüş olmakla üzdüm. Seni bir yuvaya sahip olamamış olmakla üzdüm. Seni her gün bu şehrin günahını temizlemiş olmakla üzdüm. Seni kamburu olarak gören bu hayatı dimdik yaşamış olmakla üzdüm biliyorum.” Çocuğun yanına çömelen Memduh uzun kirpikli çocuğun saçını okşadı, titrek gözyaşlarını silip, uzun uzun sarıldı. Boşluğu bitimsiz bir şefkatle sarmalayan Memduh’un kollarını bulutların gölgesinden sıyrılan kasım güneşi çevreliyordu.

Nice sonra yaşından daha büyük görünen çocuk, olduğundan daha eski görünen oyuncakla tüm yaşlara inat oynamaya, Memduh da tüm yaşanmamışlıklara inat onu izlemeye devam etti. Bir çizgiyi andıran gözleri efsuni bir güzellikle kıpraşan gökyüzüne kaydı. Sırtını dayadığı tahta duvarın, ipil ipil dökülen yaprakların, salınan ağaçların, göç telaşındaki kuşların, camdan sarkıp ortalıkta görünmeyen çocuklarına seslenen annelerin, dolu elleri yorgun bedenleriyle evin yolunu tutan babaların, ödev telaşındaki çocukların, sokakların, kaldırımların, lağımların bile bu dünyadan alacakları vardı da bir tek kendisinin zerre-i miskal minneti yoktu. Geçti içeriye, naylonla kapattığı küçük pencerenin önündeki sedire oturdu. Sedirdeki şilte sert ve soğuktu. Bunu iliklerine kadar hissetti. Bitimsiz bir merakla kırmızı arabayla oynayan çilli çocuğa baktı, dönüp kendine baktı, gülümsedi. Ellili yaşlarındaydı. Hayatı hep şehrin kirini pisini toplamakla geçmişti. Çocuğa baktı, çocukluğuna baktı. Hiç çocuk olmuş muydu, hiç yuvası olmuş muydu, hiç kırmızı oyuncak arabası olmuş muydu, hiç oyun oynamış, hiç arkadaşı olmuş muydu, hiç okula gitmiş, hiç sevgilisi olmuş muydu?

Hiç! Hiç! Hiç!

Kendinden büyük el arabasıyla bahçeden çıkarken kendisine el sallayan çocuğun yüzündeki hüzün yerini coşkuya bırakmıştı. Çocuğun ardında bıraktığı boşluğa bitimsiz bir şefkatle seslendi Memduh, “Ah be çocukluğum sen hep kâğıt çocuktun bir çekçek arabasının bağrında,” dedi ve kirden yağlanmış şilteye huzurla uzandı.

Günler sonra bahçeye giden toplarını almak isteyen çocukların sesleri mahalleyi inletti. Memduh günler önce son yolculuğuna çıkmıştı. Elinde sımsıkı tuttuğu kırık kırmızı bir oyuncak arabayla…

Editör: Aydın Kayabaşı

Emine Peker Şansal
Latest posts by Emine Peker Şansal (see all)
Visited 132 times, 1 visit(s) today
Close