Neşet Ertaş’ın “Kadınlar insandır, bizler insanoğlu!” diye bir sözü var. Pek bir seviyorum bu sözü. Bizim toplumumuza bakıldığında: ‘kadın değerlidir’ ana fikrine ait sözler bulmak mümkün. Fakat biz her konuyu, her fikri en ince ayrıntısına kadar irdeleyip mantığa en uygun haliyle dile getirip asla eyleme dökemeyiz her nedense…
Kadın erkek ayrımcılığını onur kırıcı bulur her işin başına da bir erkek koyuveririz. Hatta öylesine önem veririz ki kadına ‘sevgi’ adı altında ezer, aşağılar, şiddet uygularız. O kadar severiz ki kadınları, tacize, tecavüze uğradıklarında ilk hatayı onlarda ararız. Nedir kadın? Utanç simgesi mi? Köle mi? Nedir? Kusura bakmayın ama biz kadına yalnızca ‘sözde’ değer veren bir toplumuz. Kadın cinayetlerinin ardından çok sık duyduğumuz sözler vardır, bilirsiniz: “Çok sevdim, çok kıskandım, ikinci bir şans istedim ama ona olan sevgimi anlamadı ve beni terk etti, tartışırken erkeklik onurumu ayaklar aldı, çok sarhoştum, beni kışkırttı.” Ve daha niceleri… Bu sözler artık çok tanıdık. Kullanılan yerler farklı, fakat sözlere aşinayız. Yazık…
Erkek reddeder, erkek terk eder, erkek küfreder, erkek bağırır, erkek döver, erkek, erkek ve erkek… Ama kadının reddetmeye, terk etmeye, kavga etmeye, bağırıp çağırmaya hakkı yoktur öyle değil mi? Çünkü erkek reddetse doğal, kadın reddetse nazlı; erkek terk etse sıkılmış, kadın terk etse aldatmış; erkek bağırsa kızgın, kadın bağırsa cazgır oluyor. Siz de haklısınız tabii!
Biz öyle tuhaf bir canlıyız ki gücü başka yerde arıyor ve hiç kullanmamamız gereken yerlerde kullanıyoruz. Sevdiği için döven, öldüren, canice katleden tek canlıyız biz. Vahşi dediğimiz hayvanlarda bile böyle değil bu durum. Örneğin; Kangurular, düşmanlarına karşı bacakları sayesinde kendini çok iyi savunur, fakat bu gücü eşlerine kullanmazlar. Veya bir boz ayı bir sığırı tek darbeyle öldürebilecek güçtedir ama eşlerine karşı bu gücü göstermezler.
Kadına şiddet, ne yazık ki, her geçen gün artmakta. Haliyle devamlı gündemde olan bir konu. Artık dizilerde, filmlerde, sosyal mecralarda, gündemdeki konulara tepki çekme amacı da umudu da artmış durumda. Televizyon yıllardır geniş kitlelere hitap eden bir araç olduğundan, artık yayınlanan dizilerde, farkındalık yaratmak adına, kadına şiddet gibi konulara değinilen sahneler arttı. Bu tarz dizi filmler farkındalık yaratma adına faydalı olabilirler. Yalnız bence bu gibi sahnelerin ciddi bir problemi var. Dizilerdeki mağdur rolündeki kadının katilinin de kurtarıcısının da bir erkek karakter olması… Sanıyorum, senaristler farkındalık yaratmanın dışında biraz da “halkımızın ilgisini daha çok çeken” sevgi, aşk, romantizm gibi kavramları da barındırmaya çalışıyor. Bir süre sonra vermek istenilen mesaj verilememiş ve hatta bazen konunun iyice dışına çıkılmış oluyor. Çeşitli zorluklar yaşayan bir kadın mücadelesini verirken yanında ona “yardım eden” bir erkek hep var nedense. Kadın kendi kendine ayağa kalkmakta çok güçlük çekiyor ve ona uzanan el onun tüm hayatını düzene koymayı başarıyor. Ve bana sorarsanız bu içeriklerden etkilenen birçok genç kadın da kendi ayakları üzerinde durabileceği bir hedef arayışından kopup bir kurtarıcının gelmesini beklemeye koyuluyor. Bu bekleyişin sonrasında erken alınan kararlar sonucu erken ve yanlış olan ilişkiler, evlilikler, erken ve şiddetli geçimsizlik nedeni ile gerçekleşen boşanmalar, ayrılıklar, kavga, gürültü. Ve sonra… Sonrası bildiğimiz hikâye.
Gazetelerin üçüncü sayfasına eklenen yeni kadınlar ve hikâyeleri, duyarlı görünüp gündemde kalmaya çabalayan isimler. Ve her sene yalnızca bir günlüğüne anılan tarihler.
Güler Durmaz
- İlişki mi Bağ mı? - 20 Haziran 2024
- Kadın - 31 Ocak 2022