Ahmet Ümit’in yazdığı, Everest Yayınları’nın yayımladığı İstanbul Hatırası eseri okudukça öğreten, öğrettikçe şaşırtan bir eser. Daha esere başlamadan teşekkür sayfasına bir göz attığınızda emeğin ve bilginin niteliğini görüyorsunuz. Okuduğunuz tarihi, mimari, dini, felsefi her motif büyük bir araştırmanın ürünü.
Ahmet Ümit, kitabının ilk sayfalarında okuru Byzantion’un kurucusu olan Kral Byzas ile karşılaştırıyor. Byzas, Tanrı Posedion’a üç tarafı denizlerle çevrili, bereketli toprakları verdiği için bir boğayı kurban ederken o döneme gidiyorsunuz. Kral, Tanrı’ya adağını sunarken anlatılan bir seremoni var. Boğa ile kral göz göze geliyor. Kral her ne kadar etkilense de bu seremoniden ona bahşedilen o toprakların yerle bir olmaması için tanrıları memnun etmek zorunda olduğunu biliyor. İşte o anlatılan eşsiz şehir, İstanbul’un ilk adı. Sağlam bir giriş, diğer kısımların heyecanının garantisi olacağını daha buradan belli ediyor.
Başkomiser Nevzat, yardımcısı Ali ve Zeynep bu sefer İstanbul’un ilk tarihinden bugüne gelen sürece atıfta bulunan yedi cinayeti araştırıyor. Bu gizemli yedi cinayet, delilleri ile sizi hiç bilmediğimiz bir tarihi yolculuğa çıkarıyor. Kurbanların ortak özelliği, İstanbul’a ihanet ediyor olmaları. Katil bu kişilerden öç mü alıyor, yoksa bir ritüel mi gerçekleştiriyor sorusu hemen aklımıza takılıyor.
Ahmet Ümit’in polisiye eser kurgularında en sevdiğim şeylerden biri tarzı. Bir cinayetin peşinden giden ve sadece o olayı çözmeye çalışan kişiler yok. Hayatlar var, anılar, sırlar ve özlemler var eserde. Başkomiser Nevzat’ın ölen karısı ve kızına olan özlemi, onları kaybettikten sonra derin bağ kurduğu Evgenia ile hayatı, sosyal çevresi var eserde. Samimiyetle dolu kurguya daldıkça o ekipten biri oluyor okuyucu da. Ali ve Zeynep’in atışmaları, Başkomiser Nevzat’ın olayları iç sesiyle ve günlük bir dille anlatması çoğu zaman gülümsetiyor.
Kitapta sevdiğim başka bir detay, İstanbul’un tarihi geçmişinden bilmediklerimizi öğretirken bir yandan da günümüz mozaiği hakkında bilgi vermesi. Balat’ın tarihi ve yaşayış şekli hakkında bilgi verilirken, tam tersi olan Fatih Çarşamba ilçesine de değiniliyor. Hatta karakterler üzerinden güzel bir tahlil yapıyor Ahmet Ümit.
Eser, İstanbul’a zamanında sahip olmuş imparatorların günümüze bıraktığı tarihi eserlerin ince detaylarına sıkça değiniyor. Her medeniyet, yaptığı eseri kendi kültürel birikimiyle inşa etmiş. Kilise, tapınak, camii, sarnıç gibi tarihi eserlerde bu eşsiz detayları okudukça şaşırmamak mümkün değil.
Ahmet Ümit, günümüze kalan ve üstünde yaşadığımız bu zenginliği ne kadar tanıyıp ne kadar sahip çıktığımız konusundaki eleştirisini Başkomiser Nevzat ve Ali üzerinden mizahi bir şekilde yapmış. Bu haklı eleştiri böyle tarihi güzelliklerin anlatıldığı eserde öğüt verici olmuş. İstanbul Hatırası, her okurun kendini ve birikimini sorgulayacağı bir yapıt.
İstanbul’u sevip korumak isteyenlerle İstanbul’a ihanet edenlerin savaşı da geçiyor eserde. Bu iki grubun kendince güttükleri amaçla psikolojik portreleri zaman zaman çatışıyor ve bu durum da suçluyu tahmin etmenizi zorlaştırıyor, hatta okuyucuyu epeyce şaşırtıyor.
Bu eseri polisiye sınıfına koyup rafa kaldırmak büyük hata olur. İstanbul’un bilmediğimiz tarihini, kaybolmuş eserlerini, ayakta kalan tarihi zenginliklerinin detaylı hikayesini sunuyor okuyucuya. Hem heyecan hem de öğrenmek isteyenler bu kitabı mutlaka edinmeli. Benim kitaplığımda tarih kitapları arasındaki yerini aldı bile. Bu güzel çalışma için Ahmet Ümit’e ve kitaba emek veren herkese teşekkür ederim.
- “İnferis” Kitap İncelemesi - 9 Ağustos 2022
- Mahfi Eğilmez ile Söyleşi - 1 Ağustos 2022
- “Küçük Hasır Şapka” Kitap İncelemesi - 25 Temmuz 2022