Romantizm akımına karşılık 19. yüzyılda ortaya çıkan, Realizm akımı üzerinden birçok eser yazılmıştır ve “Madam Bovary” eseri de bunlardan biridir. Bu eserde, anlatılan hikayenin gerçekliğinden başlayarak, mekan ve olay örgüsüne kadar birçok noktada Realizm ele alınmıştır. Bunlara en önemli örnek olarak ise, romanın olay örgüsünün dört ayrı mekanda geçmesidir ve bu dört ayrı mekanda Emma’nın hayatında dönüm noktaları oluşturduğunu ve onun günden güne ölüme sürüklendiğini gözlemleyebiliriz. Gerçek hayatta bulamadığı ışıltıyı okuduğu eserlerde arayarak gün geçtikçe daha da hayalperest bir bilinçaltına sahip olmasını sağlayan Emma’nın zamanla da kendi elleriyle kendi yaşamına son verdiği eserde açık bir şekilde anlatılmıştır. Bu çalışmada öncelikle, Emma’nın karakteri ve özelliklerinden bahsedilecektir. Ardından, 21. yüzyılın kadınların karakteri ve özelliklerine değinilecektir. Ayrıca, Emma ve 21. yüzyıl kadınlarının benzerlikleri ele alınacaktır. Son olarak, ana karakter Emma ve 21. yüzyıl kadınlarının farklılıklarından bahsedilecektir.
Ana karakter Emma, hırs, nefret, aşk, gurur, cesaret, zayıflık ve buna benzer birçok duyguyu aynı anda yaşayabilen bir kadındır. Yaşamını sürekli daha fazla lüks yaşama sahip olmak ve romantik bir koca elde etmek istemekle geçirmektedir. Daima iyi koşullarda yaşamış ve iyi okullarda yetişmiştir. “Emma Rouault’un Ursulines rahibeleri okulunda yetiştiğini, iyi bir eğitim görmüş olduğunu öğrendi: Bu yüzden de kız dans etmeyi, resim yapmayı, gergef işlemeyi biliyormuş. Coğrafyayı, piyano çalmayı öğrenmiş”(Flaubert, s.67,1856) Burada da belirtildiği gibi kendini farklı alanlarda da geliştirme fırsatı bulmuştur. İçinde bulunduğu mevcut yaşamın koşullarını kabul etmeyip, bundan da her seferinde kurtulmak istemektedir. Her zaman bir arayış içerisindedir. Gecelerini hayal kurmakla geçirir. Bunun nedeni ise çok fazla okuduğu romantik kitaplardır. Emma, bu kitapları okudukça hayattan beklentisi artar ve daha çok hayal kurmaya devam eder. O hayallere daldıkça içinde bulunduğu sıkıntılar da gittikçe artmaktadır. Bu durumda Emma’nın iç dünyasında bir bunalıma sebep olmuştur. “Demek bu günler hep böyle birbirine benzer biçimde art arda akıp gitmeyi sürdürecek, bu sayısız günler kendisine hiçbir yenilik getirmeyecekti.” (Flaubert, s.114, 1856) Bunların yanı sıra Emma, kendi hayatında mutlu olmasına rağmen günlerini sürekli başkalarının hayatlarına özenerek geçirmektedir. “Bu sefalet hep sürüp gidecek miydi böyle? Emma bundan yakasını sıyıramayacak mıydı? O da mutlu yaşayan kadınlardan farksızdı nihayet! Vubyessard’ da daha şişman, daha bayağı tavırlı ne düşesler görmüştü! Tanrı’nın adaletsizliğine lanetler yağdırıyordu; ağlamak için başını duvarlara dayıyor, gürültülü hayatlara , maskeli balolara, aşırı zevklere imreniyor, bunların vermesi gereken, fakat kendisinin tatmadığı ürpertileri özlüyordu.”(Flaubert, s.119,1856) Bu durum da onun ne kadar doyumsuz bir kadın olduğunu göstermektedir. Yaşadığı hayat ne kadar iyi olursa olsun Emma’nın gözü sürekli başka hayatlardadır. Buradan da anlayabiliriz ki, Emma bir yetersizlik içerisindedir. İçinde bulunduğu hüzün, aşk veya heyecan gibi duyguları başka insanlarda arar. Bunun en önemli sebebi de onun iç dünyasıdır.
Geçmişten günümüze birçok konuda olduğu gibi toplumun getirdiği belli başlı kültür ve belirlenmiş kalıplar dahilinde kadınların yaşamları ve sahip olduğu haklar da değişmektedir. “ Ataerkil kültür kalıpları içinde, kadının insan haklarında aşınmalar yaşanmış; haklara sahip çıkmak gereği doğmuştur.”(Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi s.299, 2016) Bununla birlikte dünya genelinde bir mücadele başlamıştır. Bu mücadele de erkeklerin varlığının kabul edildiği kadar kadınların da bu konuda yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Böylelikle dünya genelinde çok sayıda dernekler kurularak ve yüksek oranlar da katılımlar sağlanarak kadınların da en az erkekler kadar hakka sahip oldukları savunulmuştur. “Bu yüzden, kadın derneklerinin çabalarının büyük çoğunluğunu, kadına karşı ayrımcılığın sona erdirilmesi ve kadının hukuki olarak erkekle eşit haklara sahip olması konuları oluşturmaktadır. Yapılan düzenlemeler, temel yasa kabul edilen anayasaya da yansımaktadır.” (Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s.299,2016) Buradan da anladığımız üzere, kadınların topluma kendilerini kabul ettirme süreçleri oldukça zorlu ve mücadele içerisinde geçmiştir. 21. yüzyıl kadınlarını karakter olarak inceleyecek olursak, her kadın kendinin bir birey olduğunun farkına varmıştır. Bu kadınlar, zamanla üzerlerine yapışmış olan erkek egemenliğe dayalı birçok düşünce yapısını kırmayı başarmış ve kendilerine özgü duygu ve düşünceleriyle var olduklarını topluma göstermişlerdir. Bugün 21. yüzyıl kadınları kendilerine maddi manevi her anlamda yetebilen ve erkek boyunduruğu altında yaşamayı asla kabul etmeyen kadınlardır. Kişisel olarak her konuda bilgi sahibi olmaya çalışırlar ve ellerinden geldiğince hayatla mücadele ederler. Kendi iç dünyasında oluşturdukları hayatı da gün yüzüne çıkarıp daima yaşatmaya çalışırlar. Bugün günümüzde de, ayaklarının üzerinde durabilen ve hayatta emin adımlarla yol alan birçok kadının da olduğunu görmekteyiz.
İnsanoğlu yaşamını devam ettirirken gerçek hayat dışında kendi iç dünyasındaki hayata da oldukça önem verir. Ana karakter Emma ve 21.yüzyıl kadınlarının benzerlikleri arasında da bu durumu gözlemleyebiliriz. Başkarakter Emma, yaşamı boyunca kendi iç dünyasına fazlasıyla dalmış ve neredeyse ilgisinin tamamını bu alana vermiştir. 21. yüzyıl kadınlarına da bakacak olursak, bu kadınlarda da Emma da olduğu gibi gerçek hayatın dışında kendi içerisinde bir hayat kurduklarını ve o hayatın içinde yaşadıklarını, çok fazla düşünce ve çok fazla hayal kurarak ruh sağlıklarını oldukça etkilediklerini görmekteyiz. Bir diğer benzerliğe örnek verecek olursak, Ana karakter Emma ve 21. yüzyıl kadınları da bilgiye ve bu bilgiyi elde etmeye daima istekli ve açıklardır. Hayatları boyunca kendilerini geliştirmek ve her konuda farklı bilgiler öğrenmek için mücadele içerisindedirler. Başta Emma olmak üzere, yetiştiği okuldan itibaren kendini sosyal birçok alanda geliştirmiş ve bunun için uğraşmıştır. “Kadın gazetelerinden Corbeille’e kibar çevrelerin hayatından söz eden Sylphe des Salons dergisine abone oldu. Tek satırı bile atlamaksızın ilk temsillerin ayrıntılarını, at yarışlarıyla, eğlentilerle ilgili haberleri yutarcasına okuyor, bir şarkıcı kadının ilk defa sahneye çıkışıyla, yeni bir mağazanın açılışıyla ilgileniyordu. Yeni modaları, iyi terzilerin adlarını, Boulogne Ormanı ile operaya hangi günler gidildiğini ezbere biliyordu.” (Flaubert, s.109,1856) Aynı şekilde günümüz kadınları da öğrenmeye ve gelişmeye istekli, sosyal ortamlarda kendini oldukça gösterebilen bireylerdir. İstek arzularını dile getirerek kendini gayet uygun bir dille açıklayabilmektedirler. Bu iki farklı yüzyıla ait kadın figürleri, sadece ev içerisinde geçirdikleri vakit ile veya gerçekleştirmiş olduğu sorumluluklarla değil, hayatta kendileri için yapmış oldukları her türlü başarı ile anılmalılardır.
Ana karakter Emma hayata dair birçok sosyal alanda kendini geliştirmiş olsa da, henüz bir meslek sahibi olamamaktadır fakat günümüz kadınlarına bakacak olursak bu durum değişmektedir. İki ana kadın figürlerinin aralarındaki en önemli farkın bu olduğunu söyleyebiliriz. Emma henüz bir mesleğe sahip değilken, günümüz kadınları kendini hem sosyal hayatta hem de eğitim açısından da geliştirerek bu hedef doğrultusunda kendi hayatlarını sürdürmektedirler. Emma’nın dönemine baktığımızda kendisinin çalışmak zorunda olmadığını, kendi istek ve arzularıyla hayatını devam ettirdiğini görmekteyiz. “Kendisi için yemekler pişirtiyor. Sonra bunlara el sürmüyordu. Bütün gün yalnız süt, daha ertesi gün de fincan fincan çay içiyordu.” (Flaubert, s.118,1856) Burdan da anladığımız üzere Emma oldukça rahat bir yaşamı gözler önüne sermekte ve çalışma gibi bir zorunluluğunun olmadığını bize göstermektedir. Günümüz kadınları ise bu duruma uymamaktadır. Bu kadınlar ev hayatı dışında artık çalışma hayatlarında da yerini almış, azim ve uğraşlar sonucu başarılar elde etmeyi hedeflemektedirler.
Bu çalışmada, Flaubert’in “Madam Bovary” kitabındaki amacı gerçekliği bir bütün olarak yansıtmak ve bunu doğal bir yolla aktardığını görüyoruz. İki farklı yüzyıl da karşımıza çıkan kadın karakterlerin, birçok alanda ortak noktalarda buluşsalar da, aslında iç dünyalarına daha dönük olduklarını gözlemleyebiliriz. Bu kadınlar hayatlarında güçlü bir şekilde yol aldığını göstermeye çalışsalar da, verilen iki kadın kavramından da anlayacağımız üzere ikisi de duygu yönleri daha bağır basan kadın figürleridir. Kendi iç dünyalarında yarattıkları fikir ve düşüncelerin içerisinde günden güne ilerleyerek bir çıkmaz döngünün içerisine girmişlerdir. Yine bütün bunlara rağmen kadınların direnişlerle kendilerini dünyaya kabul ettirmeleri, hak ve özgürlüklerini bu şekilde bir mücadele ile elde etmeye çalıştıklarını unutmamak gerekir. Toplumda en az erkeklerin söz hakkına sahip olduğu kadar, kadınların da birçok konuda söz hakkına sahip olduklarını her zaman her yerde dile getirmek ve bunun için daima mücadele etmeyi kendimize en büyük görev edinmeliyiz. Kadının gücünü ve toplumdaki varlığını herkese kabullendirmek için siz daha neyi bekliyorsunuz?
KAYNAKÇA:
Flaubert, Gustave (2016) Madam Bovary, İstanbul İletişim Yayınları
Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (2016)
- İki Farklı Yüzyıl, İki Farklı Kadın - 21 Şubat 2021