Yazar: 19:47 Film İncelemesi

Her (Aşk) Film İncelemesi

Siz hiç yapay zekaya âşık oldunuz mu? Kahramanımız Theodore bir kere oldu.

İnsanların sevdiklerine el yazısı mektuplar yazdırdığı bir şirkette, tanımadığınız insanlardan aldığınız detaylarla, partnerlerine mektuplar yazdığınızı düşünün. Yani romantik, hassas ve bu yola girmiş herkes gibi fazlaca düşüncelere dalan birisiniz. Mutlu zamanlarınızın olduğu bir evliliği bitirmek üzere bir yıldır adım atmaktan korkuyorsunuz ama geri dönüşünüz yok. Çok düşünmek, önemli bir kararla yüzleşmeyi giderek ertelemek, inceliklere dikkat eden bir insan olmak…  Eğer böyle bir arkadaşınız hiç olmadıysa, yukarıdaki detayların filmimizin kahramanını biraz olsun size hissettirdiğini umuyorum.

Her 2013 yapımı, Spike Jonze tarafından yazılıp yönetilen bir Amerikan filmi. Ana kahramanımız Theodore’un bir yapay zeka işletim sistemine âşık olmasını konu ediyor. Yönetmen Jonze, bu filmi yapmaya, internette okuduğu ve yapay zeka ile sohbet edilebilen bir web siteyi öğrendikten sonra karar verdiğini söylüyor. Oyuncu kadrosunda öne çıkan isimler; Joaquin Phoenix, Amy Adams, Rooney Mara, Olivia Wilde ve Scarlett Johansson.  

Teknolojiyi oldukça yoğun kullanan Theodore, yapay zekaya dayalı ve sohbet edebilen bir işletim sistemini görünce elbette onu da deniyor. Aslında bu yazılım bildiğimiz kurallarla çalışıyor. Konu hakkında veri topladıkça daha iyi çıktılar veriyor. Yani Theodore ile konuştukça onun ihtiyaçlarına göre ve daha önemlisi ona iyi hissettirecek şekilde kendini programlayıp geliştiriyor. Fakat bu konuda hep düşündüğüm gibi, yazılım kendini geliştirirken biz aynı biz olarak kalıyoruz. Yani biz başka bir kişiye ya da sisteme iyi gelecek şekilde kendimizi programlamıyoruz. Bildiğimiz gibi manipülasyona da açık bir yapımız var.

Bu filmdeki yazılım ya da günlük hayatımıza giren yapay zeka araçları ile olan ilişkimizde amaç-araç dengesini göz ardı etmememiz gerekebilir. Hayatımızı kolaylaştıracak araçlara, onu şekillendime fırsatı verirsek, kendimizi bir bilgisayar işletim sistemine âşık bulabiliriz.

Theodore bir anda hayatındaki mutsuzluğu giderecek, onunla istediği gibi sohbet eden, tam da onun istediği gibi ayrıntılara sahip, yapay da olsa bir arkadaş ediniyor. Zamanla da ondan hoşlanıyor. Elbette bu ilişkide her iki normal insanda olduğu gibi duygu dalgalanmaları yok,  iki ayrı hayat, farklı beklentiler yok. Theodore ve ona göre kendini programlayan bir işletim sistemi var. Halbuki bu yazılım -filmdeki adı Samantha- ile tanıştıktan sonra, arkadaşlarının tanıştırdığı bir kadınla iyi zaman geçirip yakınlaşsa da aradığını bulamıyor kahramanımız. Çünkü o kadın geçmişte hayal kırıklığına uğratılmış, beklentileri ve talepleri var. Bilgisayar programlarından ne kadar uzak değil mi? Mesela biz bir oyunda yenilirsek, zorluk derecesini düşürüp sonraki el kazanabiliriz. Keşke gerçek hayatta, üniversite sınavlarında da bunu yapabilsek. Theodore’un filmde yaşadığı yanılsama biraz da böyle bir şey.

Aslında yazılımla olan bu ilişki bizim bugün gerçek insan ilişkilerinde aradığımız şeye çok benziyor. Tamamen birbirimize benzemek, farklı beklentilerimizin olmamasını istemek gibi. Aynı tatilleri yapmak, aynı filmleri izlemek, aynı kafelerde buluşmak…

Özetle -kendi yorumum- Theodore gerçek hayatta, eski eşinin söylediği gibi, gerçek insan ilişkilerinde yeterince güçlü olmadığı için bu ihtiyacı, normalde olmayacak şekilde, yani yapay bir arkadaşta buluyor. Kendini hayattaki her şeyden soyutlamış, ona göre kendini programlayan bir şeyde.

Filmi izleyenler benim bu görüşüme karşı, ama işletim sistemi bir insan olmamasına rağmen, bir insandan daha fazla onu düşüp ona fiziksel incelikler de yapabiliyor diyebilir. Hatta Samantha’nın online olarak katıldığı fiziksel arkadaş buluşmaları bile yaptılar. Theodore’un arkadaşları bundan memnun da oldular.

Peki, Samantha’nın Theodore’la yaşama dair sohbetinde ona özenmesi ve “Canlı olmak nasıl bir şey, aklından ne geçiyor?” diye sormasına ne diyeceğiz? Theodore Samantha’ya “Benim için gerçeksin dediğinde,” karşılığında “Bunun benim için anlamı büyük,” demesi. Yani filmde âşık olunan işletim sistemi, yaşamak ne demek diye sorguluyor, düşünmeye özeniyor ve gerçek olmanın ne kadar güzel olduğunu söylüyor.

Bizimse zaman zaman böyle bir ilişkiyi makul görmemize de şaşırmamalıyız. Ne de olsa hayatın anlamını sorgulamak ya da “felsefe yapmanın” arkaikleştiği, düşünmemenin ve hızlı yaşamanın yüceltildiği bir dönemdeyiz. Fakat sonunda da meditasyonlarda çözüm arıyoruz. Düşünmek, yavaşlamak, odaklanmak gibi yaratıcı çözümleri, yeni popülerleşmiş yöntemlerle arıyoruz. Teodore Samantha’ya duygusal olarak iyice bağlandığında, Samantha ona; aynı anda sekiz bin insanla görüştüğünü ve Theodore’a olduğu gibi altı yüz kişiye âşık olduğunu söylüyor. Provoke etmek istemiyorum ama günümüzdeki ilişkilerin skor kaygısına dönüşmesini düşünmediğinizi söylemeyin.

Her şey bir yana benim size birkaç sorum var: Gerçekten canlı olmak nasıl bir şey, şu anda aklınızdan ne geçiyor?

“Kalp doldurdukça dolan bir kap değil, sevdikçe büyür ve öncekileri daha az sevmezsin, yenileri daha çok seversin.” Sizce de böyle mi?

İki saat süren uzun, aksiyonu az, düşünecek mevzusu çok bir film. Bence izleyip biraz kafa yormaya değer. Yer yer romantik bir yapay zeka aşk filmi.

Murat Aslan
Latest posts by Murat Aslan (see all)
Visited 32 times, 6 visit(s) today
Close