Bir yer değiştirme hali, yer edinme, bir yerlere sığışma, ait olma isteklerinin toplamı belki de göç. Kimi gönüllü kimi zorunlu gidilen yollar toplamı. Bazen şen şakrak bir hayalin bazen ise elem dolu günlerin habercisi… Her ne getirirse getirsin, içinde değişim ve yenilenme olduğu gerçeği, bu dönüşümün belki de en güzel yanı. Bu dönüşüm adeta belirli belirsiz günlerin selamını ulaştırır gönül vatanına.
Göç işte… Sadece insanlar mı göçer, kuşlarda göçüp gitmez mi diyar diyar. İnsanoğlu da göçmen kuşlar misali kanat çırpmakta bilinmezlere. Uçmak güzel de; insan kanatlarına destek olacak gayeler ile koyulmalı yola. Sabır ve şükür ile terbiye etmeli ruhunu. Ona kanatlarını verene şükretmeli. Velhasıl yol, yer edinmeli yüreğinde. İnsan başıboş bırakılmış bir varlık değil ki… Öyle avare uçsun göklerde. Geldiği diyarları da heybesinde tutarak koyulmalı yola, kulağında ‘kalu bela’ çınlamalı, bunların hepsi de içimizde.
Yusuf aleyhisselam’ı hatırladın mı? Karanlık kuyulara göç eylemişti de üç gün rabbine münacat etmişti. Rabbin onu o kuyulardan çıkarıp Mısıra sultan eyledi. Şimdi sen de o kuyular gibi karanlık olan gönül evine dön bir bak! Ne bir ses ne bir ışık görürsün. Üstelik bizim ne Yusuf aleyhisselam gibi kutlu kelimelerimiz var ne de kuyuları aydınlatacak gönül ışığımız. Putlar ile örülmüş viran şehirlere benzer gönlümüz.
O putları eski zaman hikayesi sanmayasın.
Ne güzel söylemiş İmam Gazali: “Çünkü herkesin putu (taptığı şey) yüzünü, kalbini döndüğü şeydir.”
Gönle dön bir bak hele neyle meşgul, neyi seviyor, en kıymetlisi kim?
Kimi evlat olur adı, kimi anne baba, kimi kariyer ve yahut eş. Bazısı için paradır tapındığı, onunla her şeyi satın alabileceğini sanır. Kimi kılık kıyafet, kimi koyun kuzu… Bazen de hepsi birden gönülde pusu kuruverir.
Hâsılı kelam hepsi de puttur.
O halde ey aciz insan, ne diye karanlıklar içinde debelenip durursun? Madem için dışın putlarla örülmüştür, sana onları kıracak bir İbrahim (as) gerektir. Uç uçta bul bir İbrahim, gönlünü masivadan temizleyecek olanı ara, ona doğru kanat çırp. Sen hem uçmayayım diye naz edersin, hem de göçmek dilersin. Bir de saadetin yolunu gözlersin. Bu dünya zindanında hep rahat beklersin. Hem bir şey yapmaz hem çok şey istersin. İyisi mi sen kanatlarını bul da yola koyul. Göç göçte bul bir ışık, bul da sessizliğin anlam kazansın. Gölgenden bile korkar hallerin sükûn bulsun. Tek’e dönsün yüreğin, bırak da gel, bu kesret nefsinden! Vahdete uçsun gönül kuşun. Bezmi elestten gelen selam rüzgârına kulak ver.
Ve bir ses yankılanır ruhun derinliklerinde, anlayıp düşünelim diye: “FE EYNE TEZHEBUN”. Bu gidiş nereye?