Yazar: 10:08 Röportaj

Fatih Yiğitler ile “Davulların Çaldığı Yerler” Kitabı Üzerine Söyleşi

Öykülerinizde sıklıkla tekrar eden temalar nelerdir ve bu temaların kişisel deneyimlerinizle veya toplumsal gözlemlerinizle ne gibi bir ilişkisi bulunmaktadır?

En çok inandığımız büyük ideolojilerin bile artık derman olamadığı umutsuzluk tufanı içerisinde en sık başvurduğum temanın umut oluşuna şaşırmıyorum. Öykülerimdeki mikro tufanlarda herkes öyle ya da böyle bir umudun peşinde, eski umutların ya işe yaramadığının ya da görevlerini tamamladığının farkında ve artık yeni bir umut biçimine sarılıyor. Bir tohum gibi şekli şemali belirsiz olsa da bir ışık doğuruyor iyimserliğin çok ötesindeki bu umut. Dolayısıyla bu yeniyi arayış değişim ve dönüşüm temasını da getiriyor beraberinde. Dünyanın içinde yaşadığımız hâli böyle. Benim için öykü de böyle olmalı, oluyor.

Karakterlerinizi oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz? Karakterlerinizin psikolojik derinliğini ve motivasyonlarını nasıl geliştiriyorsunuz? ,

Husserl’in parantez içinde bırakmayı önerdiği, havada salınan gerçeğe ne kadar zor olursa olsun yakın durmalarına dikkat ediyorum. Bir öyküyü, karakterin normal şartlarda psikoloğa giderse çözebileceği ruh ve zihin sorunları üzerine kurmamaya gayret ediyorum.

Öykülerinizde kullandığınız anlatım teknikleri ve dilsel tercihler, okuyucuya vermek istediğiniz mesajı veya atmosferi nasıl etkiliyor?

Çok anlatıcının söz sahibi olabildiği, demokratik bir anlatım şekli oluşturma çabam oldu bu kitapta. Bir merkez varsa eğer onu hep akılda tutmakla beraber ona asla tek bir damardan gitmemek. Bireysel filtrelerimizle ele aldığımız gerçeğin ta kendisi yine çok bireysel şekillere bürünebildiği için o belirsizliğe okuru da dahil etmeye çalıştım, çıkış yolunu bulma gayretine anlatıcının ve karakterlerin yanı sıra okuru da davet etmeye çabaladım. Hayat başa gelen birçok şeye anlam verememekle geçiyor, öykünün de böyle olmaması için bir sebep görmüyorum. Bunun için gerekli en kullanışlı araç elbette ki dil.

Davulların Çaldığı Yerler kitabındaki öykülerde mekan kullanımı ve atmosfer yaratımı sizin için ne kadar önemli? Mekanların öykülerin tematik yapısıyla ve karakterlerin iç dünyasıyla olan ilişkisini nasıl kuruyorsunuz?

Farklı mekanların ortak duygulara ve durumlara yoğun biçimde tesir edebilme gücü evrensel bir atmosfer yaratmama yardımcı oldu. Edebiyatın binlerce yıllık serüveni sonunda elimizde bir hikaye bolluğu var, eldeki hikaye için doğru atmosferi kurabilmek bu yüzden bir metni özgün kılabilen en önemli unsurlardan. Bunun için sık sık mekan betimlemelerine başvurdum, metni çoğu yerde boyamaya gayret gösterdim. Gerçek mekanların yaratıcılık peşindeki zihne idrak kanalları açtığına inanıyorum. Diyarbakır’ın kenar mahallesinde geçen öyküyle güneşli bir günde bir sahilde geçen öykünün ya da Polonya’nın sanayi kenti Łódź’taki öykünün kahramanları benzer insanlık hallerinden nasip alsa da mekan bazen bambaşka bazen de çok benzer davranış biçimleri yaratıyor. Bu yerlerin hepsi bir şekilde yaşadığım, uğradığım ve bende büyük etkiler yaratmış, hikaye doğurup geliştirme kuvvetine sahip mekanlar. Birçok öykümde mekanın ta kendisi öykünün gidişatına öylesine etki ediyor ki adeta bir başkaraktere dönüşüyor. Bütün bunlar üzerinde çalışırken Türkçe yazılmış bu atmosfer, Türkçe kelimelerle çizilmiş bu mekanlar içinde Türkiyeli olmayan birinin kendini nasıl bulabileceğini hayal ederek de bu evrenselliği sağlamlaştırmaya çabaladım.

Edebiyat anlayışınız ve yazma süreciniz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sizi etkileyen yazarlar veya akımlar nelerdir ve bu etkiler eserlerinize nasıl yansıyor?

Dolma kalem ve defter kullanmayı seviyorum. Birbirinden farklı yazma süreçlerim var. Bazen öyküyü baştan sona zihnimde oluşturup kağıda döktüğüm oluyor, bazen de uzun uzun yazdıktan sonra en başa dönüp yazdıklarımın içinden en çok hoşuma giden birkaç detay üzerinden yepyeni bir öykü oluşturduğum. Joyce, Ali Teoman, Hulki Aktunç, Margosyan, Joseph Roth, Calvino, Sevim Burak, Gombrowicz, Myśliwski beni etkilediğini düşündüğüm yazarlardan şu an aklıma gelenler. Bazen bu insanlardan doğrudan söz ettiğim oluyor, bazen metnin satır aralarından okura el ediyorlar, bazense tepemde durup elimin altındaki kağıda göz ucuyla bakmakla yetiniyorlar. Yazdıklarına öykünmekle beraber benim çağımın yeni bir dile ihtiyaç duyduğunu da aklımda tutmaya, onlardan öğrendiklerimi dönüştürmeye çabalıyorum. Hangi çağda olursa olsun hep yeniyi denemiş akımlara ilgim var, işe en başta bunları kıskanarak başlıyorum. Oulipo’cular gibi. Cesaret her yerde olduğu gibi sanatta da elzem velhasıl.

Öykülerinizde gerçekçilik ve kurgusallık arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Kendi deneyimlerinizden ne kadar besleniyorsunuz ve kurgusal unsurları ne amaçla kullanıyorsunuz?

Edebiyat kocaman bir evren, yazarın hiçbir çekince ve sakınca duymadan özgürce uçup dolaşabileceği uçsuz bucaksız köşeleri var. Kalemimi gerçek ve kurgu arasındaki ince hat üzerinde serbest bırakmam gerektiğini kendime hatırlatıyorum bol bol. Yazıya okuru dahil etmek çabamın olduğunu söylemiştim. Bunun için sık sık gerçekte böyle olur muydu sorusunu sormayı da ihmal etmiyorum ki okur imgelerimin içinde oradan oraya savrulmasın. Yazdığım birçok öykünün nüvesi kendi tanıklıklarımda. Dinlemeyi de seviyorum, bir dostun anlattığı bir hikaye yazdığım öyküde yer alabiliyor. Davulların Çaldığı Yerler bu çağa ait öykülerden oluştuğu için bunları çok kullandım.

“Davulların Çaldığı Yerler” kitabındaki öykülerde okuyucuya vermek istediğiniz temel mesajlar veya düşündürmek istediğiniz konular nelerdir? Öykülerinizin okuyucu üzerinde nasıl bir etki bırakmasını umuyorsunuz?

Bunun cevabını ilk sorunuzda vermiştim aslında. Ali Teoman, Cafe Esperanza’da “Çünkü umut her an kapıyı çalabilir,” demişti. Davulların Çaldığı Yerler’deki umut ise kapıyı çalıp beklemiyor. O devinen, kaçan bir umut, onun için çaba harcamak, usanmadan peşinden koşmak gerekiyor. Ben de okuru buna davet etmeye çalışıyorum.

Yazarken karşılaştığınız zorluklar nelerdir ve bu zorlukların üstesinden gelmek için hangi stratejileri kullanıyorsunuz? Yazma sürecinizde sizi en çok motive eden unsurlar nelerdir?

Yazı benim için bütün günü kapsayan bir şey. O yüzden en büyük zorluk elbette ki yaşam gailesi. Günün sonunda maalesef yazı masasındaki yalnızlığıma ayırabileceğim çok az bir süre var. Bu nedenle nereye gitsem yanımda bir defter ve kalem bulundurmaya özen gösteriyorum. Bulunduğum ortam nasıl olursa olsun yazmaya çabalıyorum, günlük tutuyorum. Uzun süre pratik yaparak öğreniliyor bunlar. Çok okumanın yeterli olmadığını bildiğim için deneyime bilhassa önem veriyorum. Bu sebeple merak duygusu benim için olmazsa olmaz. Şahsen derin bulunan küçük ayrıntılara, yüzyıllardır tartışılagelip klişeleşmelerine rağmen bence yazarlık hamuru taşıyanlar için hâlâ önemlerini koruyan “aşka inanmalı mıyız,” “Tanrı var mıdır,” “iyi ve kötü nedir” gibi soruların cevaplarına ve basit gündelik şeylere, mesela yeni tanıştığınız birinin mutlu anında adımlarını nasıl attığı gibi detaylara duyulan merakı kapsayan bir şey bu benim için. İster istemez insanı tek taraflı düşünmemeye, empati kurmaya, bir meselenin farklı kişiler için çok farklı anlamlar ifade ettiği gerçeğini kabul etmeye götürüyor ki kurmaca yazarlığı benim için büyük ölçüde bu demek zaten.

Edebiyatın toplumsal rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Öykülerinizle topluma nasıl bir katkıda bulunmayı hedefliyorsunuz?

Edebiyatın toplumların büyük meselelerini çözmesini beklemek naiflik olur. Yine de çoğumuzun kişiliğine küçüklüğümüzde okuduğumuz hikayelerle dinlediğimiz masalların şekil verdiğini inkâr edecek değilim. Beni etkileyen yazarların çoğu toplumlarına kendilerine dışarıdan bakma fırsatı vermiş, yeni bakış açılarına kulak kabartmalarını sağlayabilmiş insanlar. Edebiyat bunu yapabiliyorsa eğer benim de hedefim insanların ve dünyadaki tüm canların kurduğu dayanışmada başta bahsettiğim o korkunç tufana karşı bir omuz vermek.

Gelecekteki projeleriniz ve yazın hayatınızla ilgili hedefleriniz nelerdir? Okuyucularınızı neler bekliyor?

Öncelikle çeviri yapmaya, yazmaya, okumaya, yaşamaya devam. Şimdilerde çalışmakta olduğum dosyamda yoğunluklu olarak dil meseleleri üzerine kalem oynatıyorum. Nasıl ki Davulların Çaldığı Yerler’de mekanlar birer başkarakter olduysa yeni kitabımda da dillerin bu görevi üstlenmesi amacım. Dönüşüme gönülden inanıyorum, bu yüzden yeni dil, üslûp ve biçim imkanlarını yokluyorum.

Visited 30 times, 2 visit(s) today
Close