Sokakta kalacağım ilk akşam olacaktı. Aslında ben, şöyle bir uzaktan bakılınca, epey göz alıcı, her sabah komşuların günaydınını eksik etmediği, ailelerin akşam çökünce uzun yürüyüşler yaptığı, kötü bir olay yaşanınca herkesin yüzünde aynı samimi korkunun belirdiği, standart semtlerin bir tık üstünde yaşayan; aynı zamanda otoriter tavrım yüzünden bir site yöneticisi, çiçeklerin nereye ekileceklerini söyleyen, atıkların geri dönüşüm işini kafaya takan duyarlı bir vatandaşa benziyordum. Şüphesiz, öyleydim de. Ancak tüm bu iyi yönlerim fazlasıyla yararsız olduğundan bu gece sokakta kalmamı engelleyememişlerdi. Şimdi tam burada, kendine ait bir kapalı alanın yatacak yerden çok daha fazlasını sağladığını bilmeme rağmen, sokakta kalmanın ne gibi badirelere yol açıp, bana nasıl bir tecrübe sağlayacağını düşünmek zorunda bırakılmıştım. Yanlış anlaşılmak istemem, burada bahsi geçen badirelerin uykunun nasıl sağlanacağıyla bir ilgisi yok. Sanıyorum, işin en kolay kısmı uyumak. Ancak bir zaman vardır ki, tam o tatlı yorgunluk sizi kendinizden geçirmeden önce, uykuya beş kala, kişinin mahrem bir alanda olması, hiç değilse biraz düşünmesi gerekir. İşte sokakta hiç yalnız kalamayacağımdan, öyle sanıyorum ki hiç de uyuyamayacaktım. Neyse ki konumuz bu değil. Zaten tüm günü ötekiler arasında geçirmiştim bile. İnsanlarla yemiş, insanlarla okumuş ve yine insanlarla dinlenmiştim. Şimdi, hiçbiriyle konuşmasam bile, varlıklarından bıkkın, vızır vızır etrafımda oluşlarından bir hayli rahatsızdım. Eh, yine de yapacak pek bir şey yoktu. Ancak tüm kibrimle daha saygılı olabileceklerini, arada bir kafalarını başka yöne çevirme gücüne sahip olmaları gerektiğini düşünüyordum. Esasen suç bendeydi. Kalabalığın şiddetinden kaçınmak için gerekli olan parayı çaldırmıştım. Türlü türlü garipliklerle dolu otellerde günlerimi geçirirken, odaya bırakıp çıktığım birikimim uçup gitmiş, hakkımı savunamayacak kadar aciz konuma düştüğüm için de savsaklanarak dışarı atılmıştım. Ah o parayı çalan hergeleyi bir elime geçirebilsem! Hiç değilse kamera kayıtlarına bakmama izin verselerdi. Ama yok, bir kere düşmeye gör, kılığından utanıp suratına bakmayacakların bile başına üşüşüverir. Her neyse, aslında bunların hiç biri konumuz değil. Sokakta kalmakla ilgili daha vahim, anlatmaya lafı dolandırmadan başlayamadığım bir konu var. Etraftan gelip geçenlerin size bakınca gördüğü bir şey; terk edilmişlik. Şimdi açıkla açıklayabilirsen! Bir toplum bilinci, özellikle evsizler, kötü giyimliler, doğuştan gelen hastalığa sahip çoğu fakir kimseler, dilenciler, ayakkabı boyacıları, seyyar oyuncak satanlar ve daha niceleri için onların terk edildiğini, sanki toplumdaki herkesin ama her bir bireyin onları bıraktığını düşünüyor. Haliyle, yutulup sindirilememiş bu bireyler, eğer şurada ya da burada tek başlarına dikilirseler, kimsesiz olduklarını ispatlıyorlar! Tüm bu andavallık nasıl başladı bilmem, ama işte söyledim, sokakta kalmakla ilgili canımı sıkan asıl mesele budur. Ne yaparak bunu aşabilirim ki? Acilen bu duygusal güçlüğü çözmek gerek. Hava da kararmaya başlamış, soğuk biraz daha üstüme çökmüş, caddedeki insan yoğunluğu yerini arabalara bırakmıştı. Tam şimdi bulunduğum sokakta, üst geçitte belirlediğim sakin köşenin birinde uykuya dalacaktım. Nedendir bilinmez, yerimi kaptırmamak gibi aptalca bir düşünceyle, henüz uyku vaktine daha çok da olsa, hızlı hızlı üst geçide doğru yürümeye başladım. Son dakika sürprizlerini sevmediğimden ve zaten baş edecek gücüm olmadığından en azından belirlediğim yeri korumak istiyordum. Yürüdükçe açıldım, hızın gereksiz olduğunu idrak edip sakin birine dönüştüm. Evet, üst geçide varmıştım. Yine boşuna endişelendiğimi anladım, belirlediğim yer bomboş duruyor, beni bekliyordu. Yalnız dikkatim çeken bir gariplik, anlamak için zaman gerektiren garip bir durum söz konusuydu. Benim yerimin tam karşısında, üstü başı dökülen, oldukça ince bileklerle saçlarını toparlamaya çalışan, battaniyeye yarı sarılmış halde oturan bir kadın vardı. Bilirsiniz, sanıyordum ki sokakta kalmak erkeklere mahsus, amma da yanılmışım. Ancak henüz, onun durumunu bilmediğimden ve belki de birkaç saat sonra soğuk iyice çöktüğü zaman çekip gidebileceğinden, tam olarak neden sokakta olduğunu kesinleştirmem gerekti. Aniden, kocaman bir dilekle, onun da benim gibi oracıkta yatmasını, hatta belki kendisiyle konuşursam, yanındaki boşluğa geçip terk edilmiş görüntümü değiştirmeyi planlıyordum. Evet, kesinlikle bunu yapmalıydım. Peki ona nasıl yaklaşmalı, ürkmemesi için nasıl davranmalıydı? Toplumun kapsamadığı bu alanda, yine de kurallarına uymalı mı? Bilmiyordum, doğrusu paniklemiştim. Bu evsiz kadın, bir anda dünyadaki en saygıdeğer şeye dönüşmüş, yardımına muhtaç kalmıştım. Etrafta gezinir gibi yaptım bir süre, iyice yaklaşmıştım. En sonunda, biraz da nefesimi tutarak, artık hiç yapamayacağımı sandığım o şeyi yaptım, konuştum.

“Pardon, bakar mısınız? İzniniz olursa bir şey sormak istiyordum şey… Yani, yanlış anlaşılmak istemem ama… Hayır hayır, oturmaya devam edin. Ah kafasızlığım, niyetim rahatınızı bozmak değildi. Şey diyecektim… Acaba bu akşam sokakta, yani şu oturduğunuz yerde mi yatacaksınız?”

Fazlaca eğilip bükülmüş, suçlu birinin güvensizliği ile konuşmuştum. 

“Sanane bundan? Bak, uyarmadı deme sonra… Benim çevrem çoktur, hele bir yaklaşmaya kalk gör bakalım başına gelenleri hergele!”

Yanılmamıştım, büsbütün kimsesizdi. Zamanla kendini bu şekilde korumayı öğrenmiş, haklı olarak da benden korkmuştu.

“Hayır hayır, ah lütfen. Yanlış anladınız, çok özür dilerim. Sizi temin ederim ki niyetim korkutmak değildi. Sadece, işte anlarsınız ya… Bu sokakta yatacağım ilk gün, sandım ki ben… Yani işte eğer siz de… Neyse, boşverin. Tekrar kusura bakmayın.”

İşte, beceriksiz herifin teki gibi şansımı kaybetmiş, artık bu noktadan sonra başıma her ne gelecekse hak etmiştim. Tam arkamı dönüş giderken, az önce kükreyen kadın çok daha yumuşak bir sesle yeniden konuşmaya başladı.

“Buraya bak, gel geri! Ne soracaksan sor, sokakta yatmak başka hiçbir şeye benzemez. Çabuk sor ama. “

Şimdi ona, terk edilmiş olmadığımı ötekilere ispatlamak için, yanındaki boşlukta yatıp yatamayacağımı soramazdım. O yüzden, korkak bir adam rolü yapıp, bu konuşmayı kısa kesmeye bakacaktım.

“Daha önce de söylediğim gibi… Halimden anlıyorsunuz ya, sokakta ilk gecem olacak. Eğer izniniz olursa, şey… Biraz ürküyorum. Rica etsem, sizin istediğiniz bir mesafede, sadece bu gecelik… Yani yanınızda yatabilir miyim?”

Başarmıştım. Daha ilk günden cesaretim artmış, çetin ceviz birine dönüşmeye başlamıştım. Kadın biraz duraksadı. Karar vermeye çalışıyor, bana güvenip güvenemeyeceğini anlamak için gözlerini üzerimde gezdiriyordu. 

“İyi, yatarsan yat. Şu bir metreyi koru. Sakın sınırı aştığını görmeyeyim. Yoksa dediğim gibi dövdürürüm seni. Hiç acımam, anladın mı?”

İşler yoluna girmiş, istediği almıştım.

“Olur olur, siz hiç merak etmeyin. O zaman ceketimi şuraya koyuyorum.”

Şimdi, bu iyiliği sayesinde, artık ikimiz de evsiz değildik.   

Visited 12 times, 1 visit(s) today
Close