Yazar: 18:34 Genel, Öykü

Çok Yönetmenli Oyun

Murat Mıhçıoğlu

Cüsseli kel adam, gür sesini ustaca kullanarak provanın ilk repliklerini tesirli biçimde salonda çınlattı. Kırık burunlu, ince dudaklı Fransız hanım perde arkasından çıkıp geldi bunun üzerine. Alphonse Mucha imzalı afişlere yansımış zarafetiyle döktürdü dakikalarca. Derin sesli İngiliz aktör usulca belirdi ve sinemada hayat verdiği kötü adamların aksine duygulu bakışlarla katıldı provaya. Tam da onun arkasından kikirdeyerek sahne alan kısa boylu, güleç yüzlü, tombik ve anaç kadın “Sizi gidi siziii!” diye hitap etti diğerlerine. Sonra eteğini uçlarından kaldırıp komik bir reverans yaptı. Oyuncuları pür dikkat seyretmekte olan yönetmen dörtlüsü gözlerini kısmış, çenelerini kaşımaya başlamıştı. Çok lisanlı bir piyes sahneye koymak zordu nitekim. Buna rağmen yönetmenlerden özellikle biri, şahsen hem İngilizce hem Türkçe oynamışlığı bulunan usta kadın tiyatrocu, gidişattan memnun görünüyordu. Yanındaki Konstantiniyye beyefendisi ile bakışıp provanın ruhunu tasdik edercesine gülümsedi. Diğer iki yönetmene gelince: Beyazlaşmış saçları artık yalnızca şakaklarında bulunan ihtiyar, bıyıkları altından homurdanarak uyardı sahnedekileri:

“Dostlar! Fazla eğlenceli bir hava estirmektesiniz. Halbuki bana sorarsanız bu sahne için Gogol’dakine benzer bir ağırlık lazımdır. Madem ki konu ölüm, trajik bir duygu çökmeli üzerimize.”

Daha genç görünen uzun boylu erkek yönetmen, bu keskin yorumu protesto edercesine ayağa kalktı. Elleri belinde, ustasına dönerek kendine has vurgularla konuştu:

“Abi bak sen yine tek kişi takılıyorrr-sun! Oysa ki hepimiz birlikte yöneteceğiz bu sahnedeki oyunları, değil mi? Burada öyle yapıyoruz diye anlatmadık mı aaaa-bi!”

Diğer iki yönetmen de hızla ihtiyara dönüp aynı minvalde laflar ediverdi:

“Zat-ı âlinizin yorumu saygın da olsa müşterek karar gerekir, efendim!”

“Kentdaşım ve büyüğüm doğru söylüyor. Dostluk başka, iş başka, değil mi?”

İtirazlar üzerine ihtiyar yönetmen hafifçe başını eğerek açıklamaya girişti:

“Haklısınız be dostlar! Grubun yenisiyim ya, o yüzden. Eski alışkanlıklara meylediyor, kendi kendimi yönettiğim tek kişilik oyunlardan biri gibi yaklaşıyorum. Ama hep birlikte sahneye koyacağız, evet! Ölümse ölüm… Mizahına varalım, haydi… Vur patlasın çal oynasın diyorsanız eyvallah! Sınırsız özgürlük var madem, tiyatro tavrımız dizginlerinden boşansın!” Farklı tarihlerde ve farklı diyarlarda yıllar yılı sahne tozu yutmuş olan Sarah Bernhardt, Rasim Öztekin, Alan Rickman ve Adile Naşit, nihayetinde tozsuz, yasaksız, tam anlamıyla hür bir sahneyi paylaşmaktaydılar. Koltuklara kurulmuş vaziyetteki yönetmenleri olan Savarş Boğos Karakaş, Yıldız Kenter ve Ferhan Şensoy’un “ortama yeni katılan dost”a yönelik hınzırca sataşmalarındaki tek niyet ise Genco Erkal’ı ebediyetteki bu yepyeni sahneye, Cennet Tiyatrosu’na ısındırmaktı.

Durumu anlayan kadim sanatçı, işaret parmağını iki yana oynatıp mırıldandı:

“Âh dostlar, dostlar… Ne muzip şeylersiniz siz!” dedi, Naşit’i taklit ederek.

Kahkahalarla güldüler hep birlikte, kaygısızca.

Artık ne sansür, ne tehdit, ne baskıcılık marifetiyle pranga vurulabilirdi sanatlarına.

Editör: Ekin Köklü

Mahal Edebiyat Sanat
Latest posts by Mahal Edebiyat Sanat (see all)
Visited 18 times, 4 visit(s) today
Close