Yazar: 18:30 Röportaj

Bir Yazar – Beş Soru: Begüm Albayrak

Begüm Albayrak kimdir?

Kendimi nasıl tanıtırım sorusuna, Üniversitede İnsan Kaynakları Yönetimi Bölümü’nü bitirmiş, otuz iki yaşında, hayvan ve doğa aşığı, adaletli, inatçı, çoğu zaman hayalperest biridir, dediğimde cevabın içinde bir şeyler eksik kalıyor.

Hayal dünyası uç noktalara ulaşabilen, yazmayı olmak istediği o özgür ruh ile bağdaştırmış, hep daha fazlasını bilmek için uğraşan mücadeleci de biriyim ama en çok beni tanımlayan cümle, sanırım yazmak isteyen biri olurdu. Çünkü asıl ben, her zaman yazarken ortaya çıkıyor. Saklı olanı yakalamaya çalışmak, yazarken içsel duygularımı keşfetmek en keyiflisi sanırım.
Bunlar haricinde yaşantım hakkında bilgi verecek olursam, Balıkesir’de üç kedim ve ailemle yaşıyorum. Gün içinde yapmayı en sevdiğim şeylerin başında kedilerim ile vakit geçirmek, okumak, izlemek ve yazmak geliyor. Gezmeyi görmeyi de bir o kadar seviyorum. Daha önce görmediğim yerlere giderek, elimde kalem notlar tutmaya başlıyorum. Eğer kalem bulamazsam fotoğraf çekerek kayıt altına aldığım o hislerle aklımda yeni kurguların yeşermesini sağlıyorum.

Asphodel- Yükselişe Geri Sayım isimli kitabı neden yayımladınız?

Görüşleriyle, eleştirileriyle bana yol göstererek cesaret aşılayan kişilerin bana yansıttıkları ilk hislerle daha fazla kişiye kurgumu ulaştırmayı amaçlayarak harekete geçtim. İlk sayfa ve sonraki derken, yazdıkça içimde tarifsiz duygular belirmeye başladı. “Aradığın bu,” diye fısıldayan sesi duydum. O noktada kalemim, yazdıklarım olmaya başladı.

Yazılanlar düşünceler ise bu düşünceleri başkalarına gösterebilme şansı yazarken ortaya çıkıyor. Yazarların kitaplarını yayımlatırken, bir noktada kendi dünyalarını okurlarına sunduklarını düşünüyorum. En azından benim için durum en açık haliyle bu şekilde. 
Asphodel – Yükselişe Geri Sayım romanımı yazmaya başladığımda aklımda şu düşünce belirdi: Kendim için keyifle ve merakla okuyacağım bir roman yazmak istiyorum. İçinde kendi duygularımdan parçalar yerleştirdiğim, gördüğüm duyduğum her yaşantıyı parça parça barındıran bir roman olmalı. Ardından geliştikçe, daha iyi bir eser ortaya çıkartmak için gereken ne varsa onları araştırmaya başladım. Günler günleri geçerken, sürekli yazdım.

Ve sonunda ilk romanım okurlarla buluştu. Okurların kurguladığım dünyanın içinde kendilerinden parçalar yakalamalarını istiyorum. Ne için yazıyorum sorusunun cevabı biraz da bunda saklı. Roman her ne kadar polisiye ve bilimkurgu ekseninde ilerlese de okurların içeriğinde çok daha fazlasını bulacaklarına eminim. Bazen umutsuz bir aşk, bazen kırılmaz bir dostluk, bazen ise kaçınılmaz bir kader.

Sanırım ben en çok okurlarıma yeni bir dünya, farklı bakış açıları gösterebilmek için yazıyorum.

Neden okuyorsunuz?

Okumak insanı değiştiriyor. Okuduğum her kitabın bana bir şeyler kattığını düşünüyorum. Belki biraz klişe olacak ama doğruyu ve gerçeği bilmek, kendimi bilmek için okuyorum. Her tür kitabı okumayı kendime alışkanlık haline getirmeye çalışıyorum. Elbette insanların kendilerine ait bir okuma çeşitliliği oluyor. Kimi çoğunlukla kurgu dışı okurken, kimisi de kurgusal türleri tercih edebiliyor. Ancak ben her türün kendine göre bir başka yönü, başka bir görüşü olduğunu düşünüyorum. Okumak dünyaya geniş perspektif ile bakmamı sağlıyor.
Başkalarının düşüncelerine dokunabiliyorum, yazarın zihnine ufak bir bakış atıyorum. Bana yansıttığı duyguları kendi duygularımla karşılaştırıyorum. Okumak yol gösteriyor desem sanırım yanlış söylememiş olurum.

Neden yazıyorsunuz?

Bu soru bir açıdan kitabımı neden yayımladığım ile benzerlik gösteriyor. Yazmak bana göre kendimi ifade etme şeklim ancak bir yerde, kendimi geliştirdiğim, yeni duygular keşfettiğim bir gizem. Her beyaz sayfada gündelik yaşantımı unutup bilmediğim, aklımın oluşturduğu diyarlara açılıyor zihnim. Biraz karmaşık. Hem dünya ile bağlantım sürüyor hem de serüvensi bir düş görüyorum sanki. Kelimeler, cümleler beyaz sayfada çoğaldıkça gizlenen tüm o duygular bir bir akmaya, şekillenmeye başlıyor.

Kurgumun dünyasında her karaktere, her olaya can veriyorum. Her karaktere bir görev, her göreve bir anlam yüklüyorum. Ve aslında olmasını, olmamasını istediğim tüm duyguları harmanlıyorum yazdıklarımda.

Yazarken hep şunu düşünüyorum: Bu olay benim başıma gelse ne tepki verirdim, ben nasıl bir düşünceye sahip olurdum? Ve aynı zamanda ben neyi düşünmezdim? Tepkimin ve tepkisizliğimin sonucu ne olurdu? Ama yazarken, okuyucu burada ne hisseder demeyi de unutmuyorum. Çünkü yazmak ile okurların bakış açısını yakalamak arasındaki o sınırda yürürken, sadece kendimi değil, okuyanları da düşünmeliyim. Burada neyi anlatmak istiyorum, anlatmak istediğimi net bir şekilde iletebiliyor muyum sorusunu sürekli yazarken âdeta başucumda tutuyorum.


Hayatın amacı sizce ne olmalı?

Benim için amaç, bir hedeftir. Hedefler belirlemeli kişi, bir amaç edinmeli. Yarın kendimi ne olarak ya da nerede görmek istiyorum, neden istediklerim için uğraş veriyorum ve hayattan ne istiyorum? Amaç olmadan, birinin kendini bulması ve yaşamında hedefler koyması imkânsız hale geliyor. Aynı zamanda ilerlemesi de mümkün olmuyor. Amaçsızlık belirmeye başladığında insan ne için yaşadığını unutuyor.

Örneğin, bir seyahate çıkıyoruz. Bu seyahatte hedefimiz o yolun sonuna varmaktır, öyle değil mi? Peki, bu hedefi gerçekleştirmek için neye ihtiyacımız var? Bir amaca. O yolun sonuna ne amaçla gidiyorum sorusuna cevap bulmalıyız. Bu da gittiğimiz yolu değerli kılacaktır. Onun için savaşmamızı sağlayacak, yaşamdaki isteklerimize bir etki doğuracaktır. Nitekim sonuçta hepimiz bir şeyler için mücadele veriyoruz. Amacımız olmadan yaşayamayız. Küçükten büyüğe her şeyde bir amaç olduğuna inanırım. 

Hayatın amacı bana göre hayattan beklentidir. İsteklerimize yanıt alabilmek için olgunlaştırdığımız bir beklenti. Yani birey amacını bulduğunda, başarı ve isteklerine giden yolu da bulmuş olacaktır. Bu da hayatının amacı olmaya başlayacaktır. Ben kendimi buldum. Onu bulmak için çıktığım yol uzundu fakat sonunda karşıma çok daha uzun bir yol çıktı.

Bir yol ne kadar yorucu ve engebeli ise getirileri, yani ulaştığınız son o kadar tatmin edici olacaktır. Bu engebeli yolları giderken hayatın amacı ise hiçbir zaman durmamak ve ilerlemektir.

Bu söyleşi için Mahal ailesine teşekkür ederim.

Editör: Gizem Bozkurt

Visited 19 times, 1 visit(s) today
Close