İçeride ayık olan kimse yoktu. Çok fazla insan da yoktu. Arka planda sessizce çalan Tom Waits mekandaki herkesin ruh halini anlatıyordu. Kimse konuşmuyordu. Önlerinde ki biraya sanki okyanusu seyredermişçesine bakıyorlardı. Sefil hayatlarını, biraz alkol aldıktan sonra daha kolay idrak ediyorlardı ve oturup düşünmek kaçınılmazdı. Barmen bile ahşaplara gömülü bu mekânda pek arkadaş canlısı görünmüyordu. Herkes kendi halindeydi. Biri gelip içeriden birini boğsa kimse tepki vermeden olan biteni seyredecekmiş gibiydi. İçeride bir adam vardı ki herkesten daha gergin görünüyordu.Eski, yırtık pırtık koyu mavi bir üniforma vardı üzerinde. Başındayine mavi, yıpranmış denizci şapkası neredeyse kafasından düşmek üzere eğikti. Uzun, beyaz sakalıyla oynuyor,dalgın dalgın bira şişesini seyrediyordu. Herkes kadar sarhoştu. Ara sıra anlaşılmadık bir sesle kendi kendine konuşuyor, kafasını sallıyordu. Kafasından geçenler beynine sığmadı ve alışılmadık bir şey oldu; yarı kararlı hareketlerle şapkasını düzeltti ve kalkıp bağırmaya başladı. ‘’İnanıyorum ki bir gün hepimiz cehenneme gideceğiz. Tanrı’nın laneti olan cehennemi gördüm ben! Şuan üzerinde oturuyorum. Hepiniz onun üzerinde oturuyorsunuz. Az sonra bir bebek doğmak üzere ve o da bunun üzerinde doğacak. Onun cehennemi henüz başlamadı. Bazılarımızınsa nefes aldığı ilk saniyeden başlar, bazılarımız asla o cehennemin içine girmez. Ben bir deniz adamıyım ve hayatımı ıslak bir denizde geçirdim!’’
Kimse ses çıkartmadan adamı dinliyordu. Kimse hak vermiyor ya da sözünü kesmeye çalışmıyordu. Yaşlı adam birasından sıkı bir yudum aldıktan sonra tekrar başladı. ‘’Dışarıda hava eksi on beş derece. Bize cehennemin sadece sıcak olduğunu söylemişlerdi ama dışarısı eksi on beş derece! Dünyayı cehenneme biz dönüştürdük. Tanrı bize sevgiyi tam anlamıyla vermedi. Çünkü o zaman cehennemini yaratamazdı öyle değil mi?’’ Belinin arkasından bir silah çıkarıp sertçe masanın üzerine koydu. Sesi titremeye başlamıştı. ‘’Biriniz çıkıp hâlâ yaşamaya değer bir şey söyleyebilir mi? Size bu silahla cehennemi gösterebilirim! Size bu silahla sevgiyi gösterebilirim!’’ Barın öbür ucundan biri ‘’benim bir kızım var orospu çocuğu!’’ diye bağırdı. Konuşan kızıl saçlı, çökmüş bir kadındı. Kırklarındaydı fakat neredeyse altmış gösteriyordu. Konuşmasından sarhoş olduğu anlaşılıyordu ve konuştuktan sonra bir süre içeriden çıt çıkmadı. Yaşlı adam hâlâ ayaktaydı ve gözleri silahına kitlenmişti. Bir süre sonra silahı eline alıp kafasına doğrulttu. ‘’Benim de bir kızım var. Bu silah size cehennem, ona sevgi getirecek. Size söylüyorum arkadaşlar, bu cehennemde yaşanılacak ve ona değecek bir şey yok. Sevgi bile cehennemin içinde yaratılmıştır.’’ deyip beynini ahşaplara döktü.
Kimse kımıldamadı uzun bir süre. Sonunda kızıl saçlı kadın zar zor yürüyerek barmenin yanına gitti. Bir bira daha alıp ince ince akan gözyaşlarını sildi. İçeride olan diğerleri de gecelerini biraz hareketlendiren beyin parçacıklarına odaklanmaya başladı. Düşünmek için kendi hayatlarından daha ilgi çekici bir şeydi bu. Beyin parçacıkları yerde yatarken kısık sesle Dead and Lovely çalmaya başladı. Barmen gidip sesi yükseltti. Beyin parçacıları birer birer kalkıp dans etmeye başladılar, sevecen bir görüntü bile olabilirdi bu.
- Beyin Parçacıkları - 30 Nisan 2020