Eserlerinde; gizli tarikatlar, cinayetlerini Kutsal Kitap’ta yer alan “buyruk”lardan yola çıkarak işleyen katiller, ritüeller ve dahi tüm bunların arkasında yatan bambaşka gerçeklere açılan kapılara yer veren Jean-Christophe Grange, Küllerin Günü kitabında da geleneğini bozmuyor ve 16. yüzyılda ortaya çıkan Tebliğciler Tarikatı içinde işlenen cinayetleri ve bu cinayetlerin müsebbibi olan tarikat ritüellerini ortaya çıkarıyor.
Polisiye gerilim türünün ustası Jean-Christophe Grange’ın 2021 yılının Mart ayında Doğan Kitap’tan çıkan Küllerin Günü adlı romanı, geçtiğimiz Eylül ayında otuz sekizinci baskısını yaptı. Grange’ın kitaplarını yayımlamaya başladığı zamandan beri pek bir sevdiği gizli tarikatlar, cinayetlerini Kutsal Kitap’ta yer alan “buyruk”lardan yola çıkarak işleyen katiller, ritüeller ve dahi tüm bunların arkasında yatan bambaşka gerçeklere açılan kapıları Küllerin Günü‘nde de oyun haline getiren yazar, bu kez gözünü 16. yüzyıldan beri var olan, Ari ırkının devamlılığı için kendi içlerine kapanarak, tüm fanilerden uzakta, münzevi bir yaşam sürdüren Tebliğciler Tarikatı’na (bizdekiyle karışmasın!) ve bu tarikat sınırları içinde işlenen cinayetlere çeviriyor.
Fransa’da 16. yüzyılda ortaya çıkmış, “Ordnung” ve “Gelassenheit”, yani “düzen” ve “itaat” kavramlarına göre yaşayan, herhangi bir dünyeviyle bağ kurmayan, devletle, politikayla, parayla kısaca bu dünyaya ait ne varsa onlarla bağını kesen Tebliğciler Tarikatı; yiyecek, içecek ve kalacak yer gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için yüzyıllardır kendi bağlarında şarap yapmaktadırlar. Her sene bağbozumu zamanı mevsimlik işçilerin de tarikata yardım ettiği ve tarikatın dünyayla tek maddi bağı olan bu “kutlu zaman” yaklaşırken, Fransız polisi Tebliğciler’i radarına almıştır. Zira tarikat içinde bir ölüm gerçekleşmiş, bunun üzerine araştırmalarını derinleştiren Fransız polisi, ölümün cinayet olabileceği şüphesiyle eski junky, sokakların asi kızı Ivana’yı mevsimlik işçi olarak tarikatın içine sızdırmıştır. Hesapta yüksekten düşerek ölen Samuel isimli adam için soruşturma izni çıkınca, Fransız Polis şefi Niémans devreye girerek bu şüpheli ölüm hakkında elde edebilecekleri ne varsa ortaya çıkarıp sonra da Tebliğciler’i bitirmek istemektedir.
Samuel’in ölümünden sonra yapılan otopside adli tabipler ilginç bir bulguya rastlar. Cesedin ağzında bir taş parçası bulunmuştur ve bunun çeneyi kilitleyip dişleri kırmaması için yerleştirildiği düşünülmektedir. Niémans, içerideki “eli” Ivana’dan bunun ne anlama geldiğini araştırmasını ister. Ancak bu Ivana için çok tehlikelidir zira cinayetin işlendiği tarikatın Psikoposluk’una tarikatın önde gelenleri haricinde kimse girememektedir. Ancak Ivana, mevsimlik işçiler içinde yakınlık kurduğu, akşamları ot tüttürüp muhabbet ettikleri Rachel’e “dumanlı” bir akşamda bir gazeteci olduğunu ve Tebliğciler’le ilgili bir haber yapacağını söyler. Rachel de ona inanarak tarikat hakkında bazı gizli bilgiler verir. Ivana da bunları Niémans’a iletir.
Niémans gelen her bilgiyi üst üste koyarak soruşturmasını derinleştirirken kendi de yeni bulgulara ulaşır. Tebliğciler’in tarihi, düsturları, yaşam anlayışları üzerine derin araştırmalara dalar. Samuel’in ölümüyle ortaya çıkan freskler Niémans için büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü tarikat hakkında fazlasıyla bilgi sahibi olan birisi sayesinde fresklerin altında başka resimler gizlendiği ortaya çıkar. Niémans bu kez gerçek bir kanun adamı gibi davranarak elindeki tüm güçle Tebliğciler’i sorguya çeker, onların “Domain” dedikleri yeri didik didik arar. Bu arada Ivana da bambaşka bilgilerle Niémans’ın karşısına çıkar. Tarikata ait yeni bir yer keşfeden Ivana, burada fiziksel ve zihinsel özürlü çocuklarla karşılaşınca Tebliğciler’in foyasının temeline ulaşmış olur. Bütün bunları birer kanıt haline getirmek için uğraşan ekipler yaklaşan bağbozumunun sadece şarapla alakası olmadığını anlayınca asıl gerçek ortaya çıkar. Bir cinayet romanını incelerken daha fazla detaya girip kitabın foyasını ortaya koymamak adına burada kesip toparlamaya girişelim. Jean-Christophe Grange, girizgâhta yazdığım gibi romanlarını Tebliğciler gibi tarikatlarla ilişkilendirmeyi seviyor. Ancak bu ilişkilendirmeyi sadece bir fon olarak kullanmıyor; kitabına konu ettiği gizli örgüt, tarikat, grup ne varsa onların tarihini, ritüellerini, kurallarını, yaşayış biçimlerini en ince ayrıntısına kadar inceleyerek kitabında boş yer bırakmıyor. “Cinayet süsü”nü de ustaca işleyip bu mevzular üzerine yedirerek ortaya kendi üslubunu yaratan eserler çıkarıyor. Küllerin Günü‘nde de bu geleneği bozmayan Grange, okuru 500 yıl öncesine götürüyor, günümüzle bağlantı kurmasını sağlıyor, referanslarını sağlam bir zemine dayandırıyor ve en önemlisi katili hiç düşmeyen bir temponun içinde gizleyerek kitabın son sayfasına kadar gerilim dozunu en yüksek seviyede tutuyor. Sürekli aynı sularda yüzmesine rağmen tekrara düşmemesi de Grange’ı apayrı bir yerde konumlandırıyor.
Editör: Burak Akbaş
- Bağbozumunda Cinayet! - 6 Ocak 2025
- Mühürlü Zamanların Kadınları - 31 Aralık 2024
- “Aman Tadımız Kaçmasın” - 28 Aralık 2024