Babamdan 5 yaş küçüğüm. Gittikçe babama yaklaşıyorum, yaş olarak yani. Bir gün geçeceğim onu. Nasıl olabilir bu şimdi demeyin. Bir matematik öğretmeni olarak yanlış sorulan yaş problemlerinde çocuğun babasından büyük çıkmasına veya dedenin -12 yaşında çıkmasına çokça rastladım; ancak burada böyle bir durum söz konusu değil.

İşin aslı babam doğumum esnasında öldü. Ölmüş desem daha doğru olur sanırım. Genelde annelerin başına gelen bir ölüm şeklidir çocuğunun doğumu sırasında ölmek. Ancak benim hikâyemde bu babamın başına geliyor. Her gün sokak ortasında birilerinin hayatını kaybettiği 80’lerin kötü zamanlarıydı. Zamanlarıymış yani, o da Dev-Sol örgütü üyesi olarak kimliği belirsiz kişiler tarafındandövülerek öldürülmüş. Bebeğini 9 ay boyunca bekleyip sonra tam kucağına almak için hastaneye giderken… olacak şey değil.

İşte öldükten sonra yaşı hiç büyümedi. Her ölü gibi o da öldüğü yaşta takıldı kaldı. Haliyle yaşayan birisi olarak her geçen yıl onunla aramdaki yaş farkını eritmekle meşgulüm ben de. Öyle ki bir gün gelecek babamdan daha büyük olacağım. Doğum günümde bir pastanın mumlarına üflemek seçeneğini elimin tersiyle bir kenara itip avcumda ona ait vesikalık bir fotoğraf bunları düşünüyorum. Fotoğrafın arkasında alelade bir tükenmez kalemden çıkan annemin el yazısıbirkaç kelime, altına da not düşülmüş tarih. 7 Haziran 76.

Annemle tanışıp ilişkiye başladıktan kısa süre sonra ona bu vesikalığı vermiş. Sonra da ondan fotoğrafın arkasına bir şeyler yazıp tarih atmasını ve sonsuza dek yanında taşımasını istemiş. Annem de heyecanla sonsuzda bile bu fotoğrafı yanında taşıyacağına söz vermiş. Ama fotoğraf şimdi onda değil, bende. Peki ne oldu da yanında taşımaktan vazgeçti? Ne zaman vazgeçti diyeceksiniz. Onu da anlatayım.

3 yaşındaydım, odamda uslu uslu oyuncak arabalarımla oynuyordum. Her nasıl olduysa bilmiyorum, uslu bir çocuk olduğum nadir anlardandı belki de. O sırada belli belirsiz ağlama ve hıçkırık sesleri duymuştum. Oyunumu yarıda kesip sesin geldiği yer olan salona doğru yöneldim. Kapıya vardığımda annemi gördüm, dağılmış makyajıyla kanepede ağlıyordu. Büyüklerin de çaresiz olabileceklerini o an öğrenmiştim. Üzülerek yanına gidip neden ağladığını sordum. Avcunda az evvel bahsiniettiğim fotoğraf vardı, Özcan diyordu. Bu babamın adıydı. Onun hüznünü anlayan gözlerle baktığımdaözlediğinisöyledi. E ben Özcan varım ya diyerek yanına oturdum.Önce hangimizin diğerine sarıldığını ne annem hatırlar ne ben, öylece sarılmış ağlaşıyorduk.Bu arada Özcan benim de göbek adım; tahmin edebileceğiniz üzere babam ölünce onun adını ikinci ismim olarak koymuşlar.

Sarılıp ağlaşarak bir süre geçti,göz yaşlarımız kurudu ve hatta kafamdan aldığım öpücüğün verdiği o güzel his bile geçmişti ki bu fotoğraf bana çok ağır geliyor Uğuş, bunu taşımak artık senin görevin diyerek bana verdi.Annem bana ilkokula gidene kadar hep Uğuş derdi.

Şimdi annemin hatırasına bu satırlar, bir gün onun yaşına da yaklaşacağım.

Uğur Ergün
Latest posts by Uğur Ergün (see all)
Visited 64 times, 1 visit(s) today
Close