Claude o sabah hiç bilmediği, güzelliğiyle nam salmış şehre yalnız, sevdiklerini bırakmış, kimisiyle de darılmış biçimde gelmişti. Bu şehirde yapacak çok şeyi vardı, umutları; hayatını düzeltme planları, belki de şimdiye kadarki tüm üzüntülerini unutturacak biriyle karşılaşma ihtimalinin heyecanı… ülkenin bi ucunda bulunan ve oğlu gittikten sonra tek başına yaşamak zorunda kalan annesi Katheryn’in kıt kanaat bütçesiyle ayarlayabildiği küçük bir pansiyona yerleşen ve karamsarlığıyla beraber umutlarını da zirveye yükselten Claude okuluna başlamaya hazırdı. Geçen bi haftalık süreçte kendini teskin edebilecek seviyede bir olgunluğa erişmiş, fakat sonrasında yaşayacakları karşısında bunun bile yetersiz olacağının farkında değildi.Okulun ilk zamanları yalnızlığının ve her şeyi, herkesi karşısına almışlığın vermiş  olduğu gelecek kaygısı ona derin hisler yüklüyordu. Bunlar; hem hüzün hem de tek başına başarıya ulaşma ihtimalinin, utkunun verdiği gururdu. Bu utkuyu daha önce tatmıştı ve yeniden başarabilirdi.      Okulda tanıştığı, iletişim kurabildiği bir avuç arkadaşı onun kolay kolay bi kızı etkileyemeyeciğini söylüyorlardı. O ise bunun kendisi için çok basit olduğu düşüncesiydi. Hatta onlardan sınıfın en güzelininkim olduğunu belirtmelerini istedi. Onu bu konuda küçük gören insanların işaret ettiği kişi, Delphine’nin bir erkek arkadaşı vardı. Fakat o kararlıydı; bir gün Claude her okul çıkışında olduğu gibi yine arkadaşlarıyla bilardo oynuyordu ve aralarından hiç haz etmediği fakat Delphine’nin yakın arkadaşı olan çocuğa bir telefon geldi ve sevgilisinden ayrıldığını gördü herkes. Bunun Claude sayesinde mi yoksa bir tesadüften ibaret mi olduğunu kimse bilemeyecekti. Çünkü Claude hep gizemli ve mistik davranıyor, konuşuyordu tıpkı bu zamana kadar o kıza, Delphine’e karşı olduğu gibi. Bu sıralarda Claude’un hiç alışamadığı şehirde sıkıntılı günleri geçmeye devam ediyor, hem maddi kaygı çekiyor hem de uzak kaldığı annesi Katheryn’le araları her görüşmesinde açılıyordu. Ancak iyi şeyler olmuyor da değildi. Mesela, internet üzerinden tanıştığı  biriyle hiç beklemediği bir şekilde yakınlaştı ve birbirlerine adeta birer kardeş gibi bağlanıp arkadaş oldular. Bu da Claude’un hayatında kimselerin bilemeyeceği güzel anılar yaratacak, hatta güzel insanlarla bağ kurmasını sağlayacaktı.

Claude’a hayallerinin gerçekleşmesini sağlayacak okulunda başarısız olmaya devam ettiği dönemde, hiç  beklenmeyen bir şekilde sınıfın en güzel kızıyla yakınlaşmıştı. Her gün herkesten gizli bir şekilde okuldan önce buluşup birbirlerine özel hediyeler verip, okuldan sonra birtakım aktivitelerde bulunuyorlardı. Bu yakınlaşmanın verdiği cesaretle Claude yanında oturup kendisiyle beraber deniz manzarasını izleyen Delphine’nin elini tutmaya kalkıştı. Fakat Delphine kendisini tanımadığını ve beraber olamayacaklarını söyledi. Bu sözleri söyletense yine Delphine’i etkileyen o gizemli çocuktu. Delphine için hem ilgi çekiyor hem de korku veriyordu bu durum.

Delphine bu kararsızlığının neticesini sonradan bu ihtimali kaçırma pişmanlığını yaşamama düşüncesiyle ertesi gün Claude’a sarılarak göstermişti. Herkesten gizli bir ilişki yaşayan bu ikilinin kafasında neden gizli yaşıyoruz sorusu ve kendilerine göre cevapları vardı. Delphine hiç beklenmeyen biri tarafından sınıfının en güzeli sıfatıyla anılmasının güzel olmayacağını, Claude ise şu ana kadarki çoğu ilişkisinde olduğu gibi yaşamayı tercih etmişti. Öyle ki; bu şehirde bile ilk aşk yaşantısı bu değildi. Sadece bunu kimselere belli etmiyordu, hayatının kalanında yaşadığı güzellikleri de saklamıştı. Çünkü ona göre hayatındaki güzellikleri, azameti anlatmak yerine yaşamak daha değerli bir histi.

Claude ve Delphine için her yeni gün umut oluyor; güneşin batışında el ele tutuşuyor, birbirlerine yeni fikirler, hisler kazandırıyor, yeni mekanlar keşfediyor, birbirlerine karşı istek uyandıracak şeyler yapıyorlardı.

Fakat bunları yaşarken bile Claude bu hoş hislerin tadını çıkarmak yerine, gelecek kaygısı, annesi Katheryn’le olan bağını ve daha nice kafa karıştırıcı şeyleri düşünüyordu. Şehvetle geçirdikleri 3 ayın sonunda Delphine artık uzaklaşmak istemişti. Bu 3 aya acısıyla, tatlısıyla geçti denilemezdi. Çünkü acı hiçbir şey olmadı aralarında, en ufak bir tartışma bile. Belki de bu ayrılıklarındaki fırtınanın sessizliğiydi. Aralarındaki yaşanmışlık farkı Delphine’nin ayrılık isteklerinden biriydi aynı zamanda. Zira, Delphine hayatı boyunca hiçbir konuda zorluk, üzüntü görmemişti. Claude içinse durum tam tersiydi; normal bir insan için sevinç zamanı olan anlarda bile onun  hevesini kursağında bırakacak şeyler yaşamıştı. Claude bu ayrılığı istemedi. Bunun sebebi Delphine’i sevmesi, yaşanmışlıkları bırakmama  isteği filan değildi. Sadece hak etmediği biçimde terk edilmek istemiyordu ve bunun için çaba gösteriyordu. Bu ise Delphine tarafından peşinden koşulma olarak algılanıyor ve egosuna ego katıyordu. İşte bu kadar güzel şeyler yaşanan birliktelik bir anda kötü bir savaşa dönüşmüştü.  Birbirlerine karşı çok büyük oyunlar oynayıp, büyük kavgalar ettiler. Ancak Claude kendisinin yüzünü bile görmek istemeyen Delphine’e öyle bi psikolojik oyun yapmıştı ki; Delphine Claude’un son  bir kez sarılma isteğini kabul etti. Claude için bu son sarılmadaki amaç; her ne olursa olsun Delphine’e her şartta istediğini yaptırabileceğini kanıtlama, hüzünlü tarafı ise; sonu kötü de olsa karmaşık hayatını hoşlaştıran şeylere veda etmenin hüznü idi.

Claude baharın güzelliğiyle övünülen bu şehirde uyandığı baharın ilk sabahında teyzesinin ölüm haberini alarak tam bir kabus yaşıyordu. Delphine’den ayrılışından içinde kalan ukde, sevdiklerinin uzaklarda olması, maddiyatta çektiği sıkıntı, çok sevdiği annesiyle arasındaki bağ, yakınının ölümü ve aklındaki sorular onu mahvetmişti. Büyük umutlarla geldiği bu şehir ona cehennemi  yaşatmıştı. Titanik batıyor, o ise keman çalıyordu.

İçinden çıkamadığı sorunlar arasında babası da vardı. Claude babasını 9 yaşından beri görememiş ve nerede, ne durumda olduğu hakkında bilgisi yoktu. Bu konuyla ilgili bir gelişme oldu ve Claude’da pansiyonda beraber kaldığı arkadaşının vesilesiyle tanıştığı kişiye karşı garip bir his oluştu. Bu his boşa değildi; bir kafede beraber vakit geçirdikleri sırada Claude babasının fotoğrafını yeni tanıştığı insanın telefonunda görmüştü. Fakat heyecana kapılıp acele hareket etmedi. Zira Claude sanıldığının aksine çok zeki biriydi. Sükunetle bu kişiyi araştırdı ve vardığı sonuç korkutucuydu; bu kişi bizzat Delphine’nin akrabasıydı. Hayatının her döneminde yaptıklarıyla konuşulmayı başarmış Claude’un bu konuda kafasında tasarladığı plan da merak konusu olmuştu.Hem babasına ulaşabilecek, bir yandan da Delphine’den içini ferahlatacak intikamını  alabilecek miydi? Claude bir çok amaç ve telaşenin sebepleri varken her şeyi bırakıp kaybetmenin tadını çıkarıyordu. Çünkü biliyordu ki; bugünleri ilerde gülümseyerek hatırlayacak kararlılığa sahipti.

Utku Sızgın
Latest posts by Utku Sızgın (see all)
Visited 6 times, 1 visit(s) today
Close